DOLAR 32,3278
EURO 34,9783
ALTIN 2309,362
BIST 9079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Ah Beşiktaş vah Beşiktaş!

07.05.2018
A+
A-

Bir zamanlar bir mahallede zayıf, çelimsiz kendi halinde bir çocuk yaşarmış. Bu çocuk oturduğu evin penceresinden sokakta oyun oynayan çocukları seyredermiş.

Gel zaman git zaman pencerede oturan çocuğu sokakta oynayan çocuklar bir gün fark etmişler. Kendi aralarında konuşup bu çocuğu tanıyan olup olmadığını sormuş soruşturmuşlar. Çocuğu aralarında tanıyan çıkmayınca hep birlikte meçhul çocuk ile tanışmaya karar vermişler. Meçhul çocuğun oturduğu eve gidip zili çalmışlar. Meçhul çocuğun annesi kapıda çocukları görünce çok sevinmiş. Çocukları hemen içeriye buyur etmiş. Anne, Pencerede oturan çocuğunu çağıracağını söyleyerek yukarı doğru yönelmiş.

Çocuklar heyecan ve merak içerisinde meçhul çocuk ile tanışma anını bekliyorlarmış. Annesinin yanında mahcup bir duruş ile aşağıya gelen meçhul çocuk tek tek arkadaşları ile tanışmış. Aralarında koyu bir sohbet başlamış. Çocuklar neden sokağa gelmediğini neden onlarla oyun oynamadıklarını sormuş. Çok mahcup bir duruş sergileyen meçhul çocuk utangaç olduğunu zayıf ve çelimsiz olduğunu oyunlarda başarı sağlayamayacağını düşündüğü için aralarına katılmak istemediğini anlatmış.

Çocuklar meçhul çocuğun mahcupluğunu çok beğenmişler. Onu aralarına almaya karar vermişler. Onlarla oynaması halinde bildikleri her şeyi öğreteceklerinin sözünü verip meçhul çocuğu ikna etmişler. Çocukların arasına katılan meçhul çocuk ile diğer çocuklar arasında her geçen gün güçlü bir bağ oluşmaya başlamış. Çocuklar tüm bildiklerini meçhul çocuğa öğretmişler. Her konuda meçhul çocuğa destek olmuşlar.

Meçhul çocuk her gün çocuklardan bir şeyler öğrenmiş. Her bir günün sonrasında ise oyunlarda ki yetenek ve becerisini arttırmış. Zayıf ve çelimsiz olan meçhul çocuk oynadığı oyunlarda enerji sarf ettiği için yemeklerini her gün düzenli yemek’e başlamış. Düzenli yemek yemesi ile kilo almaya başlamış. Bir süre sonra zayıf ve çelimsiz çocuk gelişmeye güçlenmeye başlamış. Bu arada arkadaşlarından da birçok şey öğrenmiş. Güçlenmiş kuvvetlenmiş. Zayıf ve çelimsizliği gitmiş. Oyunlarda diğer çocukları geçmeye bile başlamış. İşte tam da orada ukalalık ve kendini beğenmişlik devreye girmiş.

Zayıf ve çelimsiz çocuk güçlendiği ve kuvvetlendiği için arkadaşlarından ise birçok şey öğrendiği için oyunlarda da başarılı olmaya başlayınca kendisini aralarına alan arkadaşlarını beğenmemeye başlamış.

Onları kendinden küçük ve hor görmeye başlamış. Kuvvetlendiği için kafa tutmaya başlamış. Diğer çocuklar şaşkınlıkla yaşadıklarını anlamaya çalışırken iyi bir şey mi? kötü bir şey mi? yaptıklarını anlayamamış bu konuda çaresiz kalmışlar.

Bir gün çocuklar yine hep birlikte sokakta oynarken toplanıp meçhul çocuk ile oynamama kararı almışlar. Meçhul çocuk geldiğinde hepsi birden evlerine çekilmiş meçhul çocuk yalnız kalmış.  Bir araya gelip meçhul çocuk oyun oynamak istediğinde ise çocuklar cevap olarak oynamak istemediklerini söylemiş. Böylelikle meçhul çocuk arkadaşlarının kendinden uzaklaştığını ve onu aralarında istemediklerini hissetmiş. 

Meçhul çocuk evindeki odasına çekilerek yaptıklarının muhasebesi ile baş başa ve yapayalnız kalıvermiş.

Yukarıdaki hikâye son zamanlarda futbolumuzda yaşadığımız kötü hadiseler için yazılmıştır. Ne alaka diyebilirsiniz.  Ben bu hikâyede ki kahraman çocuğu Beşiktaş kulübüne benzettim. Beşiktaş kulübü şerefli ikicilikleri olan, Feda yılında büyük zorluklar yaşayan bu zorlukları başkan ve taraftarları ile aşan bir kulüptür. Son 3 yıldır Türkiye ve Avrupa ligine damga vurdu. Finansal açıdan kuvvetlendi. İsabetli transferler yaptı. Hepsini ayakta alkışladım. Hepsinde tekrar tekrar tebrik ettim.

Ziraat Türkiye kupasında Fenerbahçe maçında yaşananları hep birlikte gördük. Yaşanan olaylar maalesef Türk futbol tarihine kara bir leke olarak girdi.

Kötü davranış sergileyen ve Türkiye’mize mal olmuş bir teknik direktörün kafasının yarılması olayı futbolumuzun tüm dünyada ki utanç sayfasıdır.

Yaşanan bu kötü olayların tüm suçlusunun yüz yıldan fazla bir geçmişe sahip olan Fenerbahçe kulübü ve tüm taraftarları gösterilemez. Türkiye Futbol Federasyonunu da suçlu olarak gösteremeyiz. Önlemler alınabilirdi. Şöyle böyle yapılabilirdi söylemleri çok fazla. Sorun öncesi sorunsuzluk planlamasının yapılmaması futbolumuzun hatta ve hatta sporumuzun temel ve derin bir sorunudur. Evet bazı kararlar alınıyor kurallar koyuluyor ama uygulama ve uygulama denetiminde sorunumuz devam ediyor.

Bu kötü olayları yapanlar cezasını elbette çekecektir. 

Buradan ne sonuç çıkaracağım. Yine aynı şekilde yüz yıldan fazla geçmişe sahip olan bir kulüp. Taraftarı ile her zaman farklı bir duruş sergileyen bir kulüp. Hayatın ya siyahtan ya da beyazdan ibaret olduğunu söyleyen bir kulüp maça çıkmama kararı alıyor. Hakkıdır. Canı yanan biri veya birileri vardır. Kötü muamele gören birileri olmuştur. Maça çıkmak istemeyebilirsiniz. Fakat herkes şapkasını önüne koymalı. Objektif davranmalı. Bugün bize yarın size şeklinde düşünmelidir.

Türkiye futbol tarihinde hangi derbi olaysız geçmekte. Bırakın derbileri küfürsüz geçmeyen bir tane karşılaşma gösterebilir misiniz? Bu ülkede maçlara sırf küfür etmek için giden adamlar var. Hal böyle iken kavgadan ve kötü muameleden bahsediliyor!

Peki,

Bu tutum ve davranış doğru muydu?

Beşiktaşlılık bir duruş adı değil mi? Nice kavgalar yapılmadı mı? Bence böyle olmamalıydı. Geçmişte Kavgalarda oldu. Küfürler de edildi. Dönüp geçmişten bugüne baktığımızda bence bir şey değişmedi. Neden şimdi bu tepki? Beşiktaş on kişi ile Fenerbahçe maçını kazanamaz mıydı? On kişi ile bu maçı kazanma ihtimali var mıydı? Yok muydu? Bence buna bakılmalıydı. Çıkıp aslanlar gibi mücadele edip o maçı kazanmak bana göre asıl Beşiktaşlılık duruşunu sergilerdi. Ben böyle olmasını isterdim.

Diğer taraftan ise;

Fenerbahçe kulübünün bazı taraftarlarına sosyal medya aracılığı ile şiddet ve nefret uyandıran paylaşımları için bir anlam veremedim. Ortamı germek için her şeyi yaptılar. Ama bazı taraftarlar.

Şimdi ne kazanıldı. Bence hiç bir şey kazanılmadı. Ama çok şey kaybedildi.

 Türkiye Kupasından men cezası ile birlikte tüm gelirlerin iadesi. Türkiye kupası deyip geçmeyin çok büyük saygınlığı vardır.

Umarım bundan sonra bu tür olayları yaşamayız. Her güne farklı uyandığımız güzelim ülkemizde futbolumuzda daha neler göreceğiz, neler yaşayacağız merakla bekliyorum. Bazen uzaklaşmak, izlemek bile istemediğim oluyor.

Futbolun, Sporun dostluk ve kardeşlik olduğunu asla unutmayalım. Sportmenlik ve centilmenliği asla bırakmayalım.

Taraftarlar olarak karşı takım taraftarına saygılı ve anlayışlı olalım. Tatlı bir rekabet elbette olacak ama bunu uzatıp kavgaya ve kavga ortamına da çevirmeyelim.

 Yunus Bayram


YORUMLAR

Solve : *
17 − 8 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.