DOLAR 32,3364
EURO 35,1121
ALTIN 2310,212
BIST 9079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Doğru ve yanlışın ötesinde – Şenay Güçer

Hintli bir bilge, öğrencileriyle gezinirken, Ganj nehri kıyasında birbirine öfkeyle bağıran 2 kişi görmüş.
“İnsanlar neden yüksek sesle bağırır?” diye sormuş. “Çünkü sükûnetimizi kaybederiz; soğukkanlı davranamayız…” gibi cevaplar almış.

Bilgeyi bu karşılıklar tatmin etmemiş: “Sesimizi yakınımızdakine duyurmamız mümkünken neden tonunu yükseltiriz bunu hiç düşündünüz mü?”
Öğrencilerden açıklama gelmeyince, başlamış anlatmaya: “2 insan birbirine öfkelendiği zaman kalpleri birbirinden uzaklaşır. Uzak mesafeden sesi duyurmak mümkün olmadığı için bağırmaları gerekir. İnsanlar birbirini sevdiğinde ise, kalpleri yakındır. Ne kadar kızarlarsa kızsınlar sükûnet içinde konuşurlar.

Ya iki insan birbirini çok çok severse… Bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz. Birbirlerine bakmaları yeterli olur.”
Hintli bilge, sözlerini şöyle bağlamış: “Bu yüzden tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Mesafe koyacak kelimelerden sakının. Aksi takdirde, yürekler birbirine o kadar uzak düşer ki, geriye döndüğünüzde birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

“Tanrı’nın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken, biz kim oluyoruz da, kişileri birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!” Dale Carnegie

Bu hikaye ne zaman okusam, beni derinden etkiliyor. Çok fazla bilgi kirliliğinin olduğu bir dönemde yaşıyoruz, her kafadan ayrı ses çıkıyor. Bir de işin içine geçim derdi, yükselmek, daha çok para kazanmak gibi farklı nedenler girdiğinde iletişim kurmak ve birbirimizin davranışlarına anlam vermek giderek zorlaşıyor.
Halbuki o kadar kolay ki anlamak ve anlaşmak.. Sadece biraz içe dönmeli ve önce kendimizi tanımalıyız. Kendi benliğimizi bulmadan sağlıklı ve anlamlı ilişkiler kurmak son derece zor. Verdiğimiz tepkilerin çoğu bilinçaltı korkularımızın ve hatta kaygılarımızın sonucu olarak oluşuyor. Öfke ve kızgınlık anında ne kadar iç sesimizin kaynağını iyi belirlersek gerçek olup olmadığını o kadar iyi anlayabiliriz.

Bu konuda kendinizi geliştirmek isterseniz, okuduğumda çok faydasını gördüğüm; Marshall Rosenberg’in kaleme aldığı Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili kitabında yer alan yöntemleri deneyebilir ve iletişiminizin değişimine şahit olabilirsiniz. Bu yöntemle kendimizin ve karşımızdaki kişinin derinlerinde bulunan ihtiyacı duymak için kullandığımızda ilişkilerimizi yepyeni bir bakış açısıyla anlamaya başlarız.Marshall’a göre Şiddetsiz İletişim, içimizdeki doğal şefkat duygusunun ortaya çıkmasını sağlayacak şekilde kendimizle ve diğer insanlarla bağ kurmamıza yardımcı olur. Tüm varlığımızla ve içtenlikle dinlemeyi saygı ve empatiyi besler; gönülden vermeyi karşılıklı bir istek haline getirir. Şiddetsiz iletişimin temel olarak dört öğesi bulunur, bunlar;

  1. Rahatımızı etkileyen, somut davranışları gözlemle; Gözlem yaparken işin içine değerlendirmemizi katmadan net olabilmek gereklidir. Mesela; “Buraya sık sık gelir” bir değerlendirme iken, “Buraya haftada en az 3 kere gelir” bir gözlemdir. Gözlemin içinde değerlendirmenin eklenmesi, eleştiri gibi algılanacağı için genellikle karşı tarafta savunma ihtiyacı uyandırır ve iletişimi en başından kapatır.
  2. Bu gözlemlerin bizde yarattığı duyguları fark et; Zaman zaman duygularımızı duygu sandığımız düşünceler ile karıştırırız. Bunun için “….. hissediyorum” kalıbı yerine ” …….. düşünüyorum” kalıbı duygularımızı ifade etmemize yardımcı olur. İletişim sürecinde beklentilerimiz karşılandığında, hoşnut, mutlu, keyifli gibi duygular hissederken, karşılanmadığında kızgın, mutsuz, acı içinde, umutsuz olabiliriz. Duygularımızı “Sen böyle konuşunca korkuyorum” gibi gözleme dayalı ifade ettiğimizde karşımızdakine bu konuda mesajımızı en doğru şekilde anlatmış oluruz.
  3. Duyguları oluşturan, temel ihtiyaçları, değerleri ve arzuları anla; Yaptığımız her davranışın altında ona temel oluşturan geçmiş inançlarımız ve değerlerimiz yatar. Bu temelin farkındalık, iletişim kazasını önlemede faydalı bir kaynaktır. Çünkü başkalarının yaptıkları, duygularımızın tetikleyici olabilir sebebi değil. Birisi bize sözlü veya sözsüz olumsuz bir mesaj ilettiğinde, onu dört farklı şekilde algılayabiliriz.
    Kendimizi suçlamak
       2. Başkalarını suçlamak
       3. Kendi duygu ve ihtiyaçlarımızı anlamak
       4. Karşımızdakinin duygu ve ihtiyaçlarını anlamaya çalışmak
    İşin özü, bir olay karşısında suçlu veya hata arama yerine, olaya/duyguya neden olan kök inanışları veya karşılanmasını beklediğimiz temel ihtiyaçlarımızı bu farkındalıkla bulmaktır ve ona yorum katmadan ifade edebilmek iletişimin sürekliliği için bize yol açacaktır. Marshall’ın gözlemine göre, insanların hatalarını birbirlerinin yüzüne vurmaları yerine, ihtiyaçları üzerine konuşmaları herkesin ihtiyacını gözetecek çarelerin bulunma olanağını büyük ölçüde artırmaktadır. Duygusal sorumluluk geliştirme aşaması genellikle üç aşamada oluşur.
    1. Duygusal kölelik; başkalarının duygularından sorumlu olduğumuzu düşünme
          2. Başkaldırı aşaması; başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını dikkate almayı reddetme
          3. Duygusal özgürlük; başkalarının değil kendi duygularının sorumluluğunu kabul etme ve asla başkalarının pahasına karşılayamayacağımızı kabul etme
  4. Yaşamımızı zenginleştirmek için istediğimiz/ricalar;
    Şu ana kadar geçtiğimiz aşamalardan sonra sıra hayatımızı zenginleştirmek için karşı tarafa olumlu bir dille beklentimizi ifade etmeliyiz. Burada önemli olan ne istemediğimizi değil neleri istediğimizi ön plana çıkarmaktır.
    Şiddetsiz iletişimin amacı kesinlikle karşı tarafı istediğimiz yöne çekmek değildir. Aksine kazan kazan prensibi ile herkesin ihtiyaçlarını karşılama ihtimalinin yüksek olduğu, empatiye dayalı dürüst ilişkiler yaratmaktır. Kendimizi yukarıda belirtilen dört ögeyi içerecek şekilde ifade ettiğimizde ve karşımızdakini empati ile dinlediğimizde, etkin iletişim ile karşımızdakilerin gönül kapılarını açmamız mümkün olacaktır. Mevlana’nın da dediği gibi “Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var; seninle orada buluşacağız! ”

    Kaynak: Şiddetsiz İletişim, Bir Yaşam Dili; Marshall Rosenberg


YORUMLAR

Solve : *
20 ⁄ 5 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.