Bırakın altını, lalenin bile kağıdı vardı…
Her şey 1636 yılında Hollanda’da başladı.
O yıl lale soğanı fiyatlarının giderek arttığını gören birkaç uyanık bir lale soğanı borsası oluşturdu ve lale soğanını kağıt üzerinde alıp satmaya başladı. Soğanlar sadece yaz aylarında topraktan çıkartılabildikleri için hiçbir teslimat yapılmadan sadece kağıt üzerindeki işlemlerle yükselen lale soğanı fiyatları bir yıl içerisinde inanılmaz boyutlara ulaştı. Bu konuda en kapsamlı araştırmayı yapan İskoç gazeteci Charles Mackay 1841 tarihli kitabında (Popular Delusions and the Madness of Crowds) lale çılgınlığı ve sonrasında gelen diğer ekonomik balonları detaylı bir şekilde aktarmasına rağmen ders alamayan insanlık 1636’dan günümüze dek aynı davranışları tekrarlamaya devam etmektedir.
Deliliğin bir tanımı da bildiğimiz gibi aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp başka sonuçlar elde etmeyi ummaktır.
Lale soğanı aldık, soğanın kendisini bile vermediler kağıda yazdılar fiyatı düştü battık.
1717’de Fransa fazla para basıp ekonomide sıkıntılar başlayınca o zamanlar Fransız toprağı olan Louisiana’da, ki New Orleans’ın iyi lokantaları ve Paris standardındaki batakhaneleri o dönemden kalmadır, bulunması ihtimali olan doğal kaynaklara dayalı senetleri bir banka aracılığıyla piyasaya sürdü sonra o muhtemel kaynaklardan bir şey çıkmayınca da Banque Royal rezil olmakla kalmadı yatırımcının paracıkları da uçtu gitti.
Fransızlar yapar da İngilizler aşağı kalır mı? 1711’de kurulmuş olan ve Güney Amerika ve Atlantiğin güneyinde namusuyla köle ticareti yapmak amacıyla kurulmuş olan South Sea Company adlı şirkete o bölgedeki köle ticaretinin devlet tekeli verilmişti. Köle alım satım tekeli bir çok İngilize karlı görünmüş olmalı ki şirket hisseleri “tepe yaptı” sonra da bölgede savaş durumu olduğundan hiç iş yapılamadığında hisseler 1720’de tepe taklak düştü ve bir çok insan yatırımını kaybetti
Lale soğanı teslim edilmemiş kağıdı verilmişti, Lousiana’daki madenler çıkartılmamış çıkartılması halinde kazanılacak paranın yazıldığı kağıtlar el değiştirmişti. “Kölecilik yapacağız para kazanacağız sen de ortaksın” sözüne yatırım yapacak kadar gözü dönmüşlere de bu sözün yazıldığı kağıtlar verilmişti ve bizler bugün hisseler battığında “bari bir tanecik köle vereydiniz” diyenler olmuş mu bilmiyoruz ama denmiş olabileceğine dair şiddetli kuşkularımız var.
Örnekler sayılamayacak kadar çok ve günümüze yaklaştığımızda artık hepimizin bildiği olaylar zuhur etmeye başladı. Mesela 1980 li yıllarda bir bankerler krizi yaşadık. O zamanlar tanıdığım ve önemli bir mali denetleme kuruluşunda görev yapmış bir ağabeye nasıl olup da Kızılay’daki büfecinin açtığı bankerlik kuruluşuna güvenip emekli ikramiyesini yatırdığını sorduğumda yatırdığı meblağın iki katı senet aldığını söylemesi ve bunu teminat saymış olmasını duymuş olmam, nakitle çalışan büfecinin neden yüksek faizle borçlanma ihtiyacında olduğu sorusunu sormama da engel olmuştu. Sonradan neler olduğunu romanlar, araştırmalar ve sinemada gördük.
DotCom Balonu olsun, daha dün gibi hafızalarda olan 2007-8 İpotek Krizi olsun bütün bu dolandırıcılık hikayelerini yazan ya da yazılmasına ön ayak olan görünmez el ile bildiğimiz, eski “Görünmez El”in aynı el mi olduğunu tartışmaya açmak istemiyorum ama iş hep dönüp dolaşıp değerin kendisi değil üzerinde yazılı olduğu kağıdın dolaşımına bağlanıyor.
Eskiler hatırlar, belirli görevlerdeki kişilerin kartvizitlerinin arkasına yazılı “Hamili kart yakinimdir” ibaresi bir çok ortamda değer olarak kullanılabilirdi. Şimdilerde ise kağıda yazmak yerine daha gelişmiş yöntemler kullanılıyor. Artık matbaaya gidip süslü püslü senetler bastırma derdi kalmadı. Hem maliyetten hem de zamandan tasarruf imkanı doğdu. Kimin icat ettiği bilinmeyen demeyelim, bir isim yani Satoshi Nakamoto biliniyor da bu kişinin kim olduğu hatta varlığı da kesin olarak bilinmiyor, bir teknolojiyle üretilmiş, karşılığında hangi değer ya da sorumlu yapının olduğu belirsiz, kağıt masrafı bile olmayan bir şey alınıp satılmaya başlandı. Kripto paranın değişim unsuru olarak kullanılmasına sözümüz elbette yok. TCMB bir gün bir TL eşittir şu kadar Kripto TL derse transferlerin kolaylığı saklanma, şu bu gibi işlemlerde 1TL, 1 Kripto TL esasından hareketle herkes kullanır. Aynı işlem başka para birimleri için de yapılırsa kullanılması doğaldır ama bir kripto para şimdi bu kadar lira ya da Dolar ya da Euro yarın bu kadar Lira Dolar Euro demeye başlarsak o kripto değerin sadece alım satım hareketlerinin dışında bir takım nedenlerle de artması ya da azalması söz konusu olmalıdır.
Mesela bir petrol türevi olan nafta fiyatları rafinelerdeki bir sorundan, petrolün yükselişinden ya da lojistikteki bir aksamadan ötürü artarsa bir süre sonra marketteki plastik torbanın fiyatının artmasını ve torba üreticisi firmanın pozisyonuna göre hisse değerlerinde bir değişiklik olmasını bekleyebiliriz çünkü plastik naftadan üretilir. Torba fiyatı aşırı artarsa da fileleri ortaya çıkartır eskiden yaptığımız gibi alışverişe fileyle gidiveririz. Eve teslim marketçiler de plastik torba kullanmamaya başlar, nafta fiyatları düzelince de torbalar geri gelir. Millet fileye alışıp torbalar geri gelmese bile ve nafta fiyatları plastik kullanımı azalması nedeniyle çok düşse bile en kötü nafta üretmez petrolü yakar ısınırız çünkü petrol gerçek fiziksel değerdir.
Ama mesela lale soğanı ticaretinde böyle olmaz, olay sadece alım satım talebine bağlıdır, alacak kimse çıkmazsa lale soğanı toprakta kalır, güzel bir çiçek açar biz de ona bakar iç geçiririz.
2013 yılında bir şaka olarak başlatılan, şaka yapmıyorum gerçekten bir şaka olsun diye özellikle tapaj hatalı “doge” (dog yani İngilizce köpek) adı verilerek başlatılmış bir kripto para cinsi olan Dogecoin ve benzerleri için de durum aynıdır, alım arzusu biterse değer yok olur. Ya da bu işin başını çekenlerden kötü niyetliler varsa günün birinde paraları alıp giderler. Alamazlar çünkü aslında varlığından emin olamadığımız Satoshi Nakamoto’nun teknolojisi buna izin vermez diyorsak tasarruflarımızı denetlediğimiz ekranların bir gün beyaza dönüşebileceğine hazır olmalıyız.