Duygusal dayanıklılık
Belirsizlik, insan için katlanılması en zor acıdan daha dayanılmazdır. Ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir durumun içindeyiz.
Ne kadar süreceğini bilmiyoruz üstelik. Ayrıca sürerken vereceğimiz, maddi ve manevi kayıpları da… Bu da bizleri daha çıkmaz bir duruma sürüklüyor. Yaşadığımız yüksek dozda kaygı, çaresizlik, umutsuzluk, elimizi kolumuzu bağladığı gibi, yarına dair yönsüzlük duyguları içindeyiz.
Büyük bir tarihi geçişe tanıklık ediyoruz. Ve hiçbir büyük geçiş acısız, krizsiz olmamıştır. Gereksiz bir kaderciliğe, edimsizliğe düşmeden yapabileceğimiz neler var? Bunları bulmak için çaba gösterme zamanı. Zaten gerekli tüm uyarılar yapılıyor. Birey olarak, her birimiz bunun sorumluluğunu taşımak durumundayız. Ancak sürece tanıklık etmekten başka, ne yapabiliriz? Tüm bu olanların içinden nasıl çıkılabilir? Her şey geçip gittikten sonrası için yarına taşıyabileceğimiz neler var?
Bizler temel güvenlik gereksinmemiz nedeni ile koşulları, durumları bilmeye ihtiyaç duyarız. Ancak hayatın yasası “değişim, dönüşümdür” Bu yaşadığımız kriz eninde sonunda bitecek. Bittiğinde ise duygusal ve zihinsel açıdan da sağlam kalmamız bize bağlı.
Bir deney yapılmış: Aynı yaşlarda, aynı kiloda aynı şartlarda iki kuzu kafese konmuş. Yan kafese ise bir kurt. Kurdu kuzulardan yalnızca biri görebilmekteymiş. Aylar sonra kurdu gören kuzunun zayıfladığı gözlenmiş. Kurt kuzuya bir şey yapmıyor olmasına rağmen kuzu yaşadığı korku ve beslenme yetersizliği nedeni ile ölmüş. Kurdu görmeyen diğer kuzu ise sağlıkla yaşamaya devam etmiş. Bu deneyi yapan İbn-i Sina’nın amacı zihinsel durumumuzun, duygular ve tutumlar üzerinde etkilerini araştırmakmış. Aslında güvende olmasına rağmen kuzuyu öldüren korkuyu büyütmesi imiş. Belli ki varsayımlar ve olma ihtimali ile büyüttüğümüz korkularımız ölümcül olabiliyor.
Yıllarını toplama kamplarında, en kötü koşullarda geçirmesinin ardından logoterapiyi kuran Dr. Viktor Frankl , “İnsanın Anlam Arayışı” adlı harika eserinde ne denli büyük yoksunluklar olursa olsun, insanın zihinsel durumumun ve duygusal dayanıklılığının her şeyi değiştirdiğini yaşanmış örneklerle aktarmıştır. “Umutsuzken, değiştirilmesi imkânsız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız”(V. Frankl)
Dünya döndüğü sürece, zorluk da, hastalık da, acı da, ölüm de var olmaya devam edecek. Buna karşın bizler insanız. Her ne kadar zayıf ve kırılgan yanlarımız olsa da sorunlarla baş edecek büyük bir güce de sahibiz. Aklımız, sağduyumuz, kalbimiz, irademiz sayesinde durumları iyiye yöneltebiliriz. Koruyacağımız ve büyüteceğimiz çok değerimiz var. Yazacağımız şiirler, şarkılar, kitaplar, üreteceğimiz sanatsal yapıtlar, insanı ve doğayı sağlıklı bir dengeyle birleştirebilecek bilimsel buluşlar, aktaracağımız değerler, her şeyi telafi edecek yollarımız var. Yeter ki vazgeçmeyelim, yeter ki kendimizden ve yarından umudu kesmeyelim, yeter ki elimizde olan her ne güzellik varsa onları besleyelim ve cömertçe sunalım diğer insan kardeşlerimize. Birbirimizi fiziksel olarak değilse bile duygusal ve zihinsel açıdan kucaklayalım, elinden tutalım, düşeni kaldıralım ve ayakta kalalım.
Çok kısa ve etkili bir Zen hikâyesinde, öğrenci sorar “Usta, her şeyi kaybettik şimdi ne yapacağız?” Usta yanıtlar : “ Çay koy, yeniden başlayacağız!”Biz henüz kaybetmedik. Ama daha güzel yarınlar için güçlü, ayakta ve umutlu kalalım. Herkesi kapsayacak hayallerimize ve umuda sarılarak, onları hayata geçirmenin yollarını bulalım.*
*“Perfect Sense”, Filmi önerimdir. Hala ne çok zenginliğe sahip olduğumuzu hatırlamak iyi gelebilir.
Emel Eva Tokuyan