Farkındalığı kabullenişin bilinci – Dr.Abdurrahman Subaş
“Dikkat dağıtıcılara rağmen yaptığı işe odaklanan insanlar sezgilerini keskinleştirir, irade güçlerini geliştirir, dayanıklılık seviyelerini artırır.” Daniel Goleman
İnsan beyni muhteşem bir kapasiteye sahiptir. Ancak bu kapasitenin kullanımı konusunda sorunlar yaşamaktayız. Eğitimde, yönetimde, işte, ailede ve sosyal yaşamda çeşitli sorunlar yaşamakta, bu sorunlar karşısında çözüm üretemeyip çıkış yolu bulamadığımızda çaresiz ve yetersizlik duygularıyla baş başa kalmaktayız.
Şunu özellikle belirtmeliyim ki, bireyin karşısına çıkan her problem çözümü ile birlikte gelir. Ancak biz geleni daha anlamadan çözüm üretme, problemden kurtulma, ya da problemi görmezden gelme tutumlarına o kadar çok alışkınız ki karşılaştığımız problemlere çözüm üretecek kapasitemizin olduğunu çoğu zaman hatırlayamayız. Asıl problem de budur. Bunun nedeni bilişsel, duygusal ve eylemsel kapasitemizi gerçek zamanlı olarak kullanamamaktır.
Bilişsel potansiyelimiz gelecekle ilgili planlar ve kaygılarla, duygusal potansiyelimiz geçmiş hikayelerdeki bitmemiş işler ve arzularla, eylemsel potansiyelimiz ise yaşamdaki haz ve acı veren fenomenleri keşfedip çevremizi yaşanabilir bir yere çevirmek için elimizin uzandığı yere kadar kontrol altında tutmakla meşguldür. Bu içsel meşguliyetler bizim dikkat ve enerjimizi o kadar dağıtır ki, olay ve olguları gerçek zamanlı ve nesnel olarak algılamaya ve yorumlamaya mecalimiz kalmaz. Oysa problemlere şuurlu çözümler üretebilmek için gerekli olan şey yeterli içsel dinginlik ve yüksek konsantrasyondur.
Kapasitemizin tam olarak kullanılabilmesi duygusal, zihinsel ve içgüdüsel olarak yeterli dinginliğe ulaşmamızla mümkündür. Ancak yeterli dinginliğe ulaşabilirsek dikkat ve konsantrasyonumuzu gerçek zamanlı olarak kullanabiliriz. Dikkatimizi gerçek zamanlı olarak kullanmaya başladığımızda gerçekleri nesnel olarak algılar, yorumlama ihtiyacı hissetmez, gerçekliği olduğu gibi kabul ederiz. Çözüm tam da bu noktada yüksek bir bilinçle kendiliğinden üretilir.
Gerçek zamanlı (an’da) farkındalık ve kabul içeren bilinçlilik hali, bizim duygusal zekamızı yükselttiği gibi, kaygı ve endişelerimizi de düşürmekte, içsel huzurumuza katkı yapmaktadır. Bu döngü beynin işlevsel potansiyelini yükseltmekte, daha yaratıcı, daha kapsayıcı, daha şefkatli ve ana özgü çözümler/tutumlar geliştirmemizi sağlamaktadır. Zira beynin yaratıcılığı kaygı ve endişeden uzak, gerçek sorumluluk taşıdığı zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Sorumluluk, karşılaştığımız olayları çarpıtmadan algılayacak farkındalık, gerçekliği olduğu gibi içselleştirecek kabul mekanizması ve kabul edilmiş gerçekliğe uygun çözüm üretecek bilişsel süreçleri kullanmayı kapsamaktadır. İlk ikisini yapmadan ortaya attığımız çözümler bize ya da başkalarına zarar verecek içeriktedir. Ancak ve ancak “farkındalık ve kabul” bilinçli davranmamızı sağlar. O halde biraz bu sürecin içsel mekaniğine değinelim.
Ana özgü bilincin çalışması için bireyin 3 potansiyelinin de şimdi ve burada olması, birlikte çalışması ve endişeden uzak sükunet halinde olması gerekmektedir. Dikkat ve konsatrasyonumuz şimdi ve burada olduğunda, duygu merkezi kendimizin ve çevremizin farkındalığını onaylarken, içgüdü merkezimiz geleni olduğu gibi kabul etmekte ve zihin merkezimiz gelene uygun bilinç üretmektedir. Gelen gerçekliğe ilişkin farkındalık veya kabulümüzdeki eksiklik zihnimizin yanlış çıkarımlar ve kusurlu çözümler üretmesine sebep olmaktadır.
Gerçekliğe ilişkin farkındalığımız duygu merkezinin izin verdiği oranda gerçekleşmektedir. Duygu merkezi gerçekliği yalın olarak farketmemize onay vermek istemez. Zira gerçeklik bazen duygusal yükler getirir (üzüntü, keder, acı vb…). Bu yükler duygusal gerilimlere kaynaklık edebilir. Bu nedenle duygu merkezi, gerçekliğe ilişkin somut farkındalığı her zaman onaylamaz. Algılananın sadece işine gelen kısımlarıyla ilgili farkındalık gelişmesine onay verir.
Öte yandan gerçekliği kabul etmek eylemsel sorumluluklar getirir. Gerçekliği kabul etmek içgüdü merkezine eylemsel sorumluluklar yüklemektedir. Bu bazen istemediğimiz eylemler de olabilmektedir. Bazen kabul etmek paylaşmayı, vermeyi ve almayı gerektirir. Tüm bunlar konforlu alanın terkedilmesi ve denetimin askıya alınması demektir ki bu içgüdü merkezinde gerginlik yaratır. Gerçekliği kabul etmenin eylemsel sorumluluklarını üstlenmek istemeyen içgüdü merkezi, gerçekliği almak istediği sorumluluklar kadar kabul etme eğilimindedir.
Gerçekliğin yalın olarak algılanması zihin merkezinde gelecekle ilgili kaygılar üretilmesine sebep olabilmektedir. Zira gelecek ne kadar net görünüyorsa zihin merkezi kendini o kadar büyük konfor ve güven içinde hissetmektedir. Bu konfor ve güven alanını terk etmek istemeyen zihin merkezi gerçekliğe uygun çözüm üretmek yerine alternatif gerçekler üretmeyi (imajinasyon) tercih eder.
Tüm bu çalkantılı içsel süreçleri yaşamamızın sebebi dikkatimizi duygusal, zihinsel ya da içgüdüsel akıntılara teslim etmiş olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Gerçek zamanlı dikkat ve konsatrasyonda duygu merkezi gerçekliği olduğu gibi fark etmektedir, içgüdü merkezi gerçekliği olduğu gibi kabul etmektedir, zihin merkezi ise farkındalığı onaylanmış ve kabul edilmiş gerçekliğe uygun şuur (bilinç/çözüm) üretmektedir.
Özetlersek gerçekliğe ilişkin gerçek zamanlı farkındalık ve kabulleniş bize bilinçli olmanın kapısını açar.
Dikkat ve konsatrasyonunuzu gerçek zamanlı kullanma dileği ile sevgiyle kalın.
Dr. Abdurrahman Subaş
Eğitim ve Yönetim Bilimci