DOLAR 32,5036
EURO 34,9619
ALTIN 2429,701
BIST 9802,78
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Grendel’in annesi ölmedi mi?

Şimdilerde çok kullandığımız trol sözcüğü aslında eski İskandinav hikayelerinde görülen bir tür canavarın adıydı. Troller göllerde, denizde, dağlarda, inlerde velhasıl her yerde saklanarak asla kendilerini göstermeden insanlara düşmanlık ederlerdi. Bunlardan en ünlüsü eski bir İngiliz destanı olan Beowulf üzerinden tanıdığımız trol Grendel ve maalesef adını öğrenemediğimiz annesidir.

Hikayeye göre zamanın kahramanı Beowulf önce aslında inlerinde yaşayıp sadece yakına gelenleri yiyen cinsinin aksine saldırgan bir tutum izleyerek köy basmaya başlayan Grendel’i, sonra da denizin dibindeki bir kuyuda yaşayan annesini öldürerek konuk olduğu köyü trol belasından kurtarmış ve memleketine dönerek kral olmuştur. Demek o zamanlarda da troller bir musibet olarak görülmekte hatta bunları yok edenler kral olabilmekteydi.

Böyle bir canavar türü gerçekten var mıydı yoksa hayali bir varlık mıydı bilmiyoruz ama yakın zamana kadar hikayelerde trol adı geçmediğine bakılırsa yüzyıllar boyunca kökleri kazınmış ya da hafızalardan silinmiş olmalı.

Yirmi birinci yüzyıl başlarından itibaren ise trol musibeti bu sefer çok daha yaygın, güçlü ve zarar verici bir halde tekrar ortaya çıktı. Bu yeni trol türünün yaşam alanı gitgide fiziksel dünyadan alan çalarak büyüyen sanal dünyaydı.

Önceleri eski çağlardaki atalarının inlerinden çıkmayıp yakına gelen insanlara saldırmaları gibi yüzlerini asla göstermeyerek internet sitelerinde sessizce bekleyip olmadık bir zamanda insanın huzurunu kaçıracak yazılar yollamakla işe başladılar. Kendilerini başkaları gibi gösterdiler ve aslında inanmadıkları fikirleri maskelerinin arkasından bizleri kışkırtmak için yaymaya başladılar. İçgüdüleriyle ve doğaları gereği bireysel hareket ediyorlardı, bir düzenleri, aidiyetleri ya da maddi çıkarları yoktu. Sinsice kafalarına göre takılıyor ve dilimize de geçen “trolleme” işini zevk için yapıyorlardı.

Sonra sanal dünyanın para, siyasi güç, şöhret gibi insanların çok aradığı şeyleri sağlayabildiği görüldü ve bunları çok isteyen bazılarının aklına sanal dünyayı kontrol edebilirlerse istediklerine kavuşabilecekleri fikri düştü. Elbette yüzyıllardır gerçek dünyanın kontrolü için karartma, kandırma, korkutma, kıyım ve katliam kullanılmıştı ama bu sanal dünyada koşullar farklıydı.
Bilginin kontrol edilebilmesi halinde istenen şeylerin çok daha ucuza sağlanabileceğini görenler inlerindeki trolleri tertipleyebilirlerse büyük fayda sağlanacağını saptadılar.

Gelgelelim sanal dünya trolleri aynı eski ataları gibi çekingen, ortaya çıkmayı sevmeyen ve derinliğine bakıldığında da aslında bir işe yaramayan, sözünü dinletemeyen kaba saba tiplerdi ve ihtilaftan doğan gerilimden besleniyorlardı. Yani yeni trol ırkının yaratılması ve bu ırkın doğru düzgün bir eğitimden geçirilerek tertipli yapılara kavuşması gerekliydi, yoksa para ve güç eski yöntemlerle pahalıya sağlanacaktı. Yine ihtilaf ve gerginlikten beslenen ama düzenli yapılar kurulması için çalışmaya başlandı.

Medya sanal dünyaya ayrılmaz bir parça olarak eklendiğinde düzenli trol orduları da hazırdı. Artık inlerinde fırsat kollayıp yakına gelenleri yiyen eski trollerin yerine aynı ilk mütecaviz trol Grendel’in köy basması gibi bu düzenli yapı iletişim araçlarımızı ele geçirmeye başladı. Yalan haberler, aslı esası olmayan sözde bilimsel araştırmalar, büyük isimlere sahip içi boş kurumların uydurma raporları, akla mantığa dayanmadan sadece kelime oyunlarıyla yapılan tartışmalar bu ordunun silahları oldu. Medya mensuplarından, akademi dünyasından, sanat çevrelerinden ve önemsiz siyasetçilerden trol ordusuna katılımlar sağlandı ve insanlığın beyninin yıkanması savaşı haberleşme kanallarına taşındı.

Mantık hatalarıyla bezenmiş konuşmalara düpedüz yalan haberler katılarak mesela “Dünya Trol Vakfının (WTF) 2020 raporuna göre” diye başlayan cümlelerle, ki elbette böyle bir vakıf yok ve tabii raporu da yok, aslında trol diye bir şeyin olmadığını, yazılıp çizilenlerin “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlatılmaya başlandı ve bir iddianın ispat zorunluluğunun iddia sahibine ait olduğu akıllardan silindi. “Bu dediğimin aksini ispat edebilir misiniz” sözüne alıştırılarak “Sizin iddianızı kanıtlamanız gerekir” yanıtını veremez hale getirildik. Bu yanıtı verebildiğimiz ender anlarda ise tamamen ilgisiz bir alandan karşılaştığımız saldırıyla ihtilafın genişlemesine ve yine trolün beslenmesine kapı açmış olduk.
Örnek verecek olursak şu hayali diyalog kullanılabilir:

Trol: Toplum artık tavuk yemek istemiyor ve zaten tavuğun sağlığa zararlı olduğu da bilimsel olarak kanıtlandı, tavuk yemenin yasaklandığı zamanlara geri dönmeliyiz.

Siz: Tavuk yemek hiç yasaklanmamıştı ki.

Trol 1: Sizi ispata davet ediyorum edemezseniz müfterisiniz.

Trol 2: Bilime inanmayan sizin gibiler yüzünden bu haldeyiz.

Trol 3: Bunu ben söylediğim için kabul etmiyorsunuz bana ve ait olduğum gruba baskı yapıyorsunuz.

Trol 4: Tavuk çiftliğiniz olduğu iddialarına ne diyeceksiniz?

Trol 5: Daha önce başka birisi cıva yemenin zararsız olduğunu söylediğinde de itiraz etmiştiniz. Uzlaşmacı değilsiniz.

Örnekte bir kaçını gördüğümüz mantıksal hatalı önermelerin sayısı on civarındadır ve bunların tamamına her gün maruz kalır olduk ve en kötüsü de bazılarımız bu trol ordusuna maaşsız, ganimet hakkı bile olmadan ve savaş kazanıldığında ilk yenilip yutulacak kişi statüsünde olduğunun farkında olmadan gönüllü oldu. Trol efendileri bize ulaşan her yazıyı “ilet” düğmesine basarak yaymayı çok sevdiğimizi görmüşlerdi.

Latince “Quis custodiet ipsos custodes” diye bir söz var, “Bekçileri kim bekleyecek” demek ve şimdiki durumuzu çok iyi tanımlıyor. Kültürlerin bekçisi akademisyenler, medya mensupları, fikir önderleri, felsefeciler ve sanatçılardır. Bekçilerimizin trolleşmesi halinde kültürü, ekonomiyi, siyaseti, bilgiyi ama daha da önemlisi kendi malımızı, canımızı ve onurumuzu koruyacak olan bekçi ise bizim hafızamız olmalıdır. Arama motorlarından elde ettiğimiz bilgileri doğru kabul etmeden önce akıl mantık süzgecinden geçirmezsek, satır aralarından çıkarım yapmayı ihmal edersek, trolün kışkırtmasına cevap vererek onu beslersek zararı görecek olan biziz.

Trolleri beslemeyin, ihtilafla beslenir ve güçlenirler üstelik sandığımız gibi soyları tükenmedi.


YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.