Hoşgörü her zaman iyi midir?
Sevgili dostlar,
Tüm canlılar ama özellikle insanlarda baskınlık hiyerarşileri önemli rol oynar.
Özellikle insanlarda bu çok daha önemlidir çünkü insan sosyal bir canlıdır ve sürekli gruplar halinde yaşamaya meyillidir.
Her grup bu ister kedi sevenler derneği olsun ister tepeden tırnağa silahlı bir özel operasyon askeri timi olsun bir araya geldiği anda içlerinden birinin kararları vermesi gerekir.
Bu durumda grubun içindeki en baskın kişilik doğal lider olarak gruba yön vermeye başlar veya baskın bir rütbeye sahip kişi diğerlerine yapmaları gerekenleri emreder.
Bu baskınlık fiziksel güce dayanabileceği gibi zeka ve tecrübeye de dayanabilir. Ancak bir konuda mutlaka baskın özellikler göstermesi beklenir. Gücünü resmi olarak yasalara dayanarak kullanıyor bile olsa kişilik özelliği olarak baskın bir yapıyı sergilemesi lazımdır.
Baskınlık ve baskın kişilik otomatik olarak hoşgörüsüz olmakla ters orantılıdır.
Son derece hoşgörülü ve toleranslı bir insan iyi bir yönetici olabilir ama burada yöneticilik yaptığı grubun yapısı ve amacı çok önemlidir.
Örneğin hobi amaçlı bir derneğin başkanı hoşgörülü bir yönetim tarzı gösterebilir.
Birbirlerini çok iyi tanıyan ve sadece keyifli zaman geçirmek için bir araya gelmiş bir müzik grubu da hoşgörüyle yönetilebilir.
Yani temel olarak yüksek stresli hedeflere sahip olmayan ve düşük hedefli gruplarda yöneticilik pozisyonu üstlenenler hoşgörülü,neşeli ve herkesi kucaklayan sakin bir yöneticilik stili benimseyebilirler ki zaten öyle olması beklenir.
Ancak işlerin rengi değişirse yöneticilik tarzının rengi de değişir.
Bunun sebebi basittir.
Örneğin askerlik veya kolluk kuvvetleri gibi gruplarda tehdit ve çatışma ihtimali yüksek olduğu için “barışçıl” ve “şiddete yabancı” bir kişiliğin yöneticilik yapma ihtimali düşüktür.
Ya da sorumluluk sahibi değilseniz son derece cana yakın bir şekilde siyasetle uğraşabilirsiniz ama sorumluluk makamına oturmuşsanız ve tek bir kararınız binlerce insanın canını,malını,ailesini ve geleceğini etkiliyorsa yani yanlış vereceğiniz tek bir kararın bedeli çok büyükse “cana yakın” olmanız pek bir işe yaramaz.
Yönettiğiniz insanlar sizden kendinden emin,sert,korkusuz ve gerektiği yerde acımasız bir yöneticilik bekler çünkü ancak bu şekilde kendilerini güvende hissederler. Sudan korkan birinin gemisine binmek pek istemezsiniz.
Kısacası yöneticiliğine soyunduğunuz grubun içinde bulunduğu şartlar ve alınması gereken kararlar ne kadar stres ve tehdit içeriyorsa, grup içi ve dışı çatışma ne kadar fazlaysa yöneticinin kişilik yapısı da ona göre şekil alır.
Uzun süre büyük holdinglerin veya devlet kurumlarının başında yöneticilik yapmış insanları şöyle bir yakından incelemenizi tavsiye ederim.
Göreve ilk başladıkları sıradaki beden ve yüz şekillerine, gülümseme oranlarına ve konuşma tarzlarına dikkat edin.
Yıllar geçtikçe bu kişilerin yüz hatlarının ve beden dillerinin daha sertleştiğini ve konuşma şekillerinin daha da saldırganlaştığını göreceksiniz.
Hatta kadın yöneticilerin yıllar geçtikçe daha erkeksi özellikler sergilemelerinin sebebi, bu etkiye dayanır.
Bu sebeple bir kısım yöneticileri “çok sert” “çok suratsız” “çok öfkeli” veya “çok hoşgörüsüz” olarak suçlamadan önce bu insanların vermek zorunda kaldıkları kararları ve onların yerinde olsanız siz nasıl bir insana dönüşürdünüz samimice düşünün.
Gün içinde verdiği en önemli karar “akşama evde mi yemek yese, yoksa arkadaşlarla dışarıya mı çıksa” olan bir insanın, aynı gün içinde verdiği yada vermediği kararlarla “milyonlarca insanı etkileyen” bir yöneticiyi eleştirirken biraz “hoşgörülü” olmasında fayda vardır.
Bana kesinlikle böyle bir şey olmaz, ben olsam dünyanın en insancıl ve empatik yöneticisi olurdum diyenlerin de bugün eleştirdiği kişilerin şu andaki hallerine bir anda gelmediklerini de düşünmeleri çok iyi olur.
Kısacası yöneticilik ve baş olmak zor işlerdir ve zorluklarla mücadele edebilen sert bir kişilik gerektirir. Eğer böyle değilseniz bile, bir süre sonra ister istemez ya sertleşir ya da kenara atılırsınız.
İnsan doğasının binlerce yıllık özellikleri bugün elimizde akıllı telefonlar var diye değişmedi ve değişmeyecektir. İnsanlığın ateşi kullanmaya başlamasının üzerinden bile alt tarafı bir kaç yüz bin sene geçti.
Bu sebeple insan doğasını ne kadar gerçekçi bir şekilde değerlendirebilirseniz olayları da o kadar iyi anlarsınız.
Sevgilerimle
Aydın Serdar Kuru
www.serdarkuru.com