Kısaca Feng Shui!
Feng Shui terimi gerçek anlamıyla rüzgar ve su demektir. Antik Çin’de tabiatı anlaması ve onun nasıl çalıştığına dayalı olan bir felsefedir. Bu felsefede çevrenin, insanları bereket ve uyum açısından nasıl etkilediği araştırılır.
Bu bilgi 6000 yıl önce ilkel insanların uygun barınma noktalarını bulmaya çalışmalarına kadar dayanır. Bu insanlar zorlayıcı hava şartlarından, vahşi hayvanlardan ve yemek ile suya yakın olmaya çalışarak aslında bu felsefenin öncüleridir. Bu sayede; tabiatın, dağların ve su kaynağının verimli yaşam alanları için nasıl konumlanması gerektiği bilgileri oluşmuştur. Sonradan bu bilgilere, kozmoloji yani yıldızların konumu, yön, zaman döngüleri ve metafizik konuları da eklenmiştir. Bu bilgiler; Çin toplumu tarafından benimsenmiş ve Çin İmparatoru ve soylular tarafından evlerinde ve saraylarında hatta ve hatta atalarını gömmek için kullanmaya başlamışlardır.
Feng Shui kelimesi ilk milattan sonra 250’lili yıllarda Kwok Po’nun yazdığı “Ölüler Kitabında” geçmiştir. Buradaki şu cümlesi ile Feng Shui ünlenmiştir: “Ejderhanın enerjisi rüzgar tarafından dağılır ve su kıyısında durulur.” Bu cümledeki rüzgar ve su bereketli alanları belirlemede önemli iki anahtar kelime olmuştur. Kwok Po’ya göre bereket enerjisi ve doğal güçler ejderha tarafından taşınır. Yani bir yerin bereketli olup olmadığını belirlemek için iki önemli kriter vardır: birincisi güçlü rüzgardan korunabiliyor mu, ikincisi ise güçlü enerjiden korunan bu ejderhanın durup su içebilmesi gerekir yani su elementine yakınlığı önemlidir. Ejderha, Chi dediğimiz yaşam enerjisini taşıdığı için onun durmadan uçup gitmesi yani rüzgarlı alanlar yaşam enerjisini taşıyamaz, su kenarlarında ise bu enerji biriktikçe birikir. İşte bu yüzden İstanbul’da olduğu gibi boğaz kenarındaki evler en bereketli ve dolayısıyla pahalı evlerdir.