DOLAR 34,5358
EURO 36,443
ALTIN 2961,235
BIST 9156,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Pandoranın kutusu teknoloji: Sürekli değişen hayatlarımız

İnsanoğlunun teknolojiyle olan öyküsü, tarım toplumuna geçmesiyle hızlanmıştır diyebiliriz. Daha öncesinde hayatta kalabilmek ve varlığını sürdürebilmek için kendine destek sağlayacak ve doğada var olan nesneleri araç-gereç olarak kullanması; bununla da yetinmeyip daha da verimli olacağını düşündüklerini geliştirmesi, teknolojiye yapılan düşünsel yatırımlarıdır.  Öte yandan; yerleşik düzene geçen insan, Daniel Quinn’in “Ishmael” kitabında da vurguladığı üzere, teknolojiyle olan etkileşiminde içinde yaşadığı doğaya hükmetme ve yönlendirme çabaları baskın hale gelmiştir. O günden bu yana da teknoloji; öğrenme, çalışma, iletişim kurma, düşünme ve yaşama biçimlerimizi de etkilemiştir. Hatta etkilemekle kalmamış, radikal biçimde de değiştirmiştir.

 

2020’li yıllara gelindiğinde insanların dolayısıyla da toplumların üzerinde önemli bir rol oynayan teknoloji, içinde yaşadığımız ortamların gelişmişlik düzeylerini belirleme açısından da önemli görevleri üstlenmiştir. Üstlenmiştir; ama teknoloji özellikle de ileri teknolojiler insanları iki temel gruba ayırmaktan geri kalmamıştırlar: ütopyanlar ve distopyanlar. Teknolojiden vazgeçemeyen ve hayatın bir parçası olarak gören ütopyanlar ve teknolojinin insanın bu evrende sonunu getireceğini veya onu köle yapacağını savunan distopyanların çığlıkları bizi sarmalamaktadır.

 

Köken olarak Yunancadan gelen ve “yok/olmayan anlamındaki ou, mükemmel olan”anlamındaki eu ve yer/toprak/ülke anlamındaki topos” sözcüklerinden türemiş olan ütopya sözcüğü; Eflatu’nun “Devlet” kitabından esinlenen Thomas More’un 1516’da yazdığı “Utopia” isimli kitabıyla popülarite kazanmıştır. Ütopya kısaca olumlu olan; ama kurgusal yapıda bulunmayan tasarımlarımlara vurgu yapar. Örneğin; mobil aracından -istediği yerde istediği zamanda ve istediği şekilde- bir tık sayesinde oturduğu yerden bütün gereksediği hizmetlere erişebilen insan, bu “ayrıcalıklarla” yaşamaktan mutludur. Teknoloji açısından bakıldığında ütopyanlar; kendi hayal güçleri ve düşünceleriyle ürettikleri teknolojilerin, bu evren içinde çok daha sağlıklı ve uzun ömürlü yaşamalarına olanak sağlayacağına; hatta -bir kısmı- onlara ölümsüzlüğü sunacaklarına inanmaktadırlar. Ütopyaların bu görüşleri özendirici veya istenen nitelikte olsa da diğer bir kısmı korkutucu, ürkütücüdür. Bir başka değişle; böylesine etkili bir yapısı olmasına karşın, teknoloji bizlere her zaman olumlu seçenekler sunamayabilir görüşünde olanların sayısı da fazladır. Örneğin; iflah olmaz distopyan olan George Orwell “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” ve Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” gibi romanları bize, insanın doğal ortamından teknoloji aracılığıyla kopartılışının öykülerini anlatırlar. Bu bağlamda; distopya sözcüğünü ilk kez kullanan İngiliz filozofu J. Stuart Mill, 21. yüzyılda özellikle de pandemi koşullarında bu kavramın ne kadar güçlü anlamlar yüklenebileceğini tahayyül edememiş olabilir.

 

Tüm bu tartışmalar yaşanırken; 2021’in sonuna geldiğimiz bu günlerde iletişim, güvenlik, ulaşım, verimlik ve öğrenme; hatta gıdaya erişim, finansal kapsayıcılık, sağlık hizmetleri, sosyalleşme ve üretkenlik gibi her alanda, teknolojinin hayatımız üzerinde etkileri olduğu tartışılmaz bir olgudur. Önemli olansa teknolojiden en verimli bir biçimde yararlanabilmek için, öncelikle bunun bir amaç değil araç olduğunun unutulmamasıdır. Öte yandan teknoloji; onu üreten ve kullananların etik ve ahlaki bağlamlarında, bilgi ve yaşantı zenginliklerinde ve niyetlerinde değer bulur. Yoksa tek başına teknolojinin toplumu ve dolayısıyla bireyleri etkileme yapısı olamaz. Teknolojiyi kullanan bireylerin, bu konudaki bilinci göz ardı edilmemelidir. Bir başka değişle; kişinin yaşantı ve bilgi zenginliğiyle, kendi kültürüne yaptığı yatırımı önemlidir. Bu sayede; insan teknolojinin efendisi olabilir, kölesi değil.

 

Unutulmaması gereken nokta teknolojinin gelişmeye devam edecek olmasıdır. Bu nedenle teknolojiyi ret etme veya yok sayma yerine; ondan bilinci bir tüketici olarak yararlanılması elzem olandır. Örneğin; 21. yüzyılda internetin yaygınlaşmasıyla gelişen teknolojilerden biri de Nesnelerin İnternet’idir. Böylece sahip olduğumuz araçlar; bizlerle ve birbirleriyle bulut sistemler üzerinden ve yapay zeka uygulamalarıyla etkileşim içinde olmaya başlamıştırlar. Nesnelerin İnterneti, yeni teknolojilerle ve ağ teknolojileriyle birleştirilmiş yeni nesnelerin ortaya çıkmasıyla gelişmeye devam edecektir. Burada önemli olan durum; işimizdeyken evimizdeki ortamı kontrol edebilmemizin rahatlığının yanı sıra, mahremiyetimizin ve kişisel verilerimizin güvenle saklanması sorunudur.

 

Teknoloji tarafından bize sağlanan bir başka kolaylıksa, bilgiye daha kolay ve kısa sürede erişimdir. Bu durum, hayat boyu öğrenen kavramını içselleştirmemizi sağlamıştır. Öğrenme ve öğrenmeyle ilgili yaşantılar; Pink Floyd’un şarkısında vurgulanan duvarları yıkarak okulun dışına taşınmış, herkes için her zaman her yerde erişilir bir hale gelmiştir. Öte yandan; bilgiye erişimin kolaylaşması, bilgi kirliliği ve doğru bilgiye erişim gibi konuları da gündeme taşımıştır. Diğer önemli bir sorun ise dijital/sayısal uçurumun insanlar arasında yaygın olması, teknolojiye erişimin adil bir biçimde toplumlarda yaygınlaştırılamamasıdır.

 

Sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarıyla, dijital iletişimimiz giderek gelişmektedir. Sosyal medya sadece bireyler değil, şirketler ve kurumların kendilerini diğerlerine kolaylıkla ifade etme ve ulaşmasının da yolunu açmıştır. Sosyal medyanın iletişimi böylesine kolaylaştırmasının yanı sıra; kullanıcıların bıraktıkları dijital izleri sayesinde toplanan çok sayıda büyük verinin işlenmesi sonucunda toplum mühendisliği hareketinin yaygınlaşması da diğer önemli bir gündem maddesidir. Böylece, firmalar, kurumlar vb. leri bizim adımıza ne tüketmemiz gerektiğini sessizce yapılandırabilmekte ve bu durumu da bize gizlice kabul ettirebilmektedirler. Toplum mühendisliğinden söz etmişken; Netflix belgesellerinden olan “Sosyal İkilem” yapımının izlenmesi, konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir.

 

Teknolojinin bize sağladığı fırsatlardan biri de “Akıllı Sağlık Takip Sistemleri”dir. Sadece günlük spor ve sağlıklı beslenme uygulamaları değil; evde tek başına yaşayan veya bir yaşlıya bakmak durumunda olanlara sağlanan destek hizmetleri bu kapsamda yer almaktadır. Özellikle pandemi gibi kriz dönemlerinde sağlık hizmetlerine ulaşmada sorun yaşayanlar veya alamayanlar, bu akıllı uygulamalar sayesinde kaliteli bir biçimde hayatlarını sürdürme fırsatı bulmuşlardır. Gözlenen o ki gelecek yıllarda yapay zeka destekli birleştirilmiş (artırılmış) gerçeklik, sanal gerçeklik, karma gerçeklik ve/veya immersive (içine alan) teknolojiler sağlık alanındaki yatırımlarını, Blokzincir temelli uygulamalarının gelişmesiyle daha da artıracaktırlar. Kısacası küreyerel (Küresel + Yerel) bağlamda, teknolojiye yapılacak yatırımların büyük bir bölünün sağlık alanında olacağı söylenebilir.

 

Tüm bu gelişmelerin çevresinde evlerin akıllı evlere dönüşmesi yaşanan başka bir gelişmedir. Özellikle Covid-19 Pandemisiyle birlikte çoğu ofisin eve taşınması; aile bireylerinin birbirleriyle kaliteli zaman geçirme gereksinimlerinin artması gibi durumlar gerek eğlence gerek güvenlik gerek sağlık gerek eğitim ve öğrenme alanında teknolojin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Böylece her türlü iletişim, dünyanın her yerindeki insanlar için daha erişilebilir ve uygun fiyatlı hale getirilmiştir. Bugün Türkiye’de yaşayan bir kişi Hindistan’daki iş arkadaşıyla rahatlıkla iletişim kurabilmektedir veya kitlesel açık çevrimiçi dersler veya çevrimiçi eğitim platformları sayesinde öğrenmesini zenginleştirebilmekte, istediği üniversiteden istediği dersleri alabilmektedir.

 

Sonuç olaraksa; yeni ve ileri teknolojiler hayatımızı daha kolay, daha hızlı, daha iyi ve daha eğlenceli hale getirmişlerdir. Unutulmaması gereken noktaysa, en üst düzeyde teknolojilerden yarar sağlanması; ancak, ileri düzeyde bilgi okuryazarı, teknoloji okuryazarı ve veri okuryazarı olunmasıyla olanaklıdır. Bu dönemde kültürel olarak kendine yatırım yapan bireyler ve kurumlar, çevrelerine uyum sağlayacaklar ve hayatta kalmayı başaracaklardır. Kısacası, eko sistem içinde sürdürülebilir olacaklardır.

 

Prof. Dr. Gülsün KURUBACAK

dr.dr.gulsun@gmail.com


YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.