Sen kimsin?
Sen kimsin?
Ne kadar ilginç bir soru değil mi?
Hele ki bu korona günlerinde hepimiz eve hapsedilmişken…
Belki bize bu soru beş yaşında sorulmuş olsaydı, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimiz kendimizi daha kolay tanımlayabilirdik.
Ben hatırlıyorum kimsin sen küçük kız dediklerinde, ben “şimdi küçüğüm ama büyüdüğümde doktor olacağım” diye cevap verirdim. Ama aldığım karşılıklar ya kocaman bir kahkaha ya da “tamam tamam sen önce şu yemeğini bitir de olursun sonra” şeklide alaycı yaklaşımlar olurdu. Şimdi düşünüyorum da, bu tepkiler doktor olmanın ne kadar ulaşılması zor bir yol olduğunu kodlamama neden olmuştu. Peki, alaycı, aşağılayıcı yaklaşımla değil de, hayranlıkla sizi dinleyerek, merakla sorular soran bir tutum sergilendiğini düşünün, sonuç aynı olur muydu?
Size şimdi “siz kimsiniz?” diye bir soru sorduğumda; “evliyim-bekârım, şurada oturuyorum, burada çalışıyorum, evleneceğim, ela gözlüyüm ya da uzun-kısa boyluyum gibi cümlelerle tanıtırsınız kendinizi. Gerçekten de bunlar sen misin? Elbette benim dediğini duyar gibiyim. Bence de tabii ki bu detaylar hayatımızda çok önemli bir yer tutuyor, hayatımızı şekillendiren önemli deneyimlerimiz ve geçmişimizdir. Bazıları kendi seçimlerimiz bazıları ise sürüklendiğimiz yerler, verdiğimiz ödünler ve bazıları ise sadece rastlantıdır. Ama bunlar seni sen yapan özelliklerin ve senin kimliğin değildir.
Peki, nedir seni sen yapan, beni ben yapan, seni benden, beni senden ayıran şeyler?
Aslında bizi birbirimizden ayıran ya da bizi birbirimize yaklaştıran şeyler senin neyi, benim neyi sevdiğimdir. Örneğin; hobilerin, uğraştığın bir spor dalı, tüh keşke alsaydım, keşke okusaydım, keşke yapsaydım dediğin her şey… Hatta gördüğünüz anda size çok özel gelen ve büyüleyici bir esintiyi hissettiren herhangi bir şey bile olabilir. Size bu duyguları hissettiren pek çok örnek sıralayabilirsiniz; doğayı sevmek, kuşları seyretmek, uçan uçakları saymak, dikiş dikmek, resim yapmak gibi. Bir şeyi sevmek boşuna bir sevmek değildir. Altında çok ama çok iyi bir neden vardır. Bunların her biri sizin içinizde olan bir şeyin ipucudur.
İşte insanları, durumları ya da şeyleri sevmenizin altındaki nedenler sizin özünüzdür. Yani, bunlar sizin kimliğinizdir.
Aslında sevdiğiniz şeylerin içine saklanmış olan, eşi benzeri olmayan yetenekleriniz, sizin hayat yolunuzun haritasını oluştururlar. Küçük bir çocukken izlediğimiz çizgi filmlerinden define avcılarını hatırlarsınız. Gizli hazineye ulaşmak için ilk iş, önce haritayı bulmak veya oluşturmaktır. Bu harita yırtılmış, eskimiş, parça parça olmuş olabilir. Yapmanız gereken tek şey parçalara bölünmüş haritayı birleştirip, nereye gideceğimizi bulup yolu sağlamlaştırmaktır. Hayat yolunuzu sağlamlaştıran parke taşlarını oluşturmak bu harita sayesinde olacak. Onlar kayıp değil, sadece çok derinlere saklanmış ya da görmek istemediğiniz, görmeye korktuğunuz ama tam da gözünüzün önünde olandır. Gerçekten görmek istediğinizde beliriverecek önünüzde ve adını koyacaksınız, adını bile zikretmeye korktuğunuz, hayat yolunuza götürecek parke taşlarınızın isimlerini.
Sabah sizi yatağınızdan heyecanla kaldıracak tamamen canlı hissettirecek bir yaşamın yoluna götürecek parke taşlarınız.
Şimdi tekrar soruyorum;
Sen kimsin?
Beş yaşındayken biliyordunuz ama sonra yavaş yavaş unuttunuz. O nedenle kim olduğunuzu gösteren, sizi hazineye götürecek haritanızı aramak, eskidiyse, kaybolduysa ya da yırtıldıysa birleştirip tekrar oluşturmak seni sen yapacaktır. Arayacağın yer hayatının ilk beş yılı. Çünkü o yıllar yaşamınızın senaryosunu oluşturduğunuz en büyük öğrenme dönemidir.
Sen o zamanlar bir dahiydin…