Şu mutluluk dedikleri…Bana seni, gerek seni! (Yazı dizisi – 1)
Şu Mutluluk Dedikleri…Bana Seni, Gerek Seni!
Mutluluk, belki de hayatımda felsefi, spiritüel, psikolojik, sosyolojik açılardan üzerine çok düşündüğüm kavramlardan birisidir. Özellikle nasıl mutlu oluruz sorusu eminim birçoğumuzun kafasını kurcalarken nedense mutluluk nedir sorusuna çok azımız kafa yormuştur. O yüzden mutlulukla ilgili “Nasıl?” sorusundan önce sorulması gereken soru; “Nedir?” sorusudur.
Şu mutluluk dedikleri…Bana Seni, Gerek Seni!
Yapılan bilimsel çalışmalar mutluluğun; insanın yaşam beklentisi, aile ve iş hayatındaki başarısı, üreticilik ve yaratıcılık boyutunu önemli düzeyde etkilediğini göstermektedir. Dolayısıyla mutluluğun ne olduğu sorusu, hepimizin doyum içerisinde bir hayat yaşaması için cevaplanması gereken önemli sorulardan birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mutluluk, “x”’tir dedikten sonra “x” olan mutluluk, nasıl mümkündür? sorusu cevaplanabilir. Kişisel mutluluk tanımlamalarımızın fark ettikten sonra o tanımlamaya ulaşmanın yolları üzerinde durmak, mutluluk kapısını arayabilmemize olanak tanıyacağını düşünmekteyim.
Mutluluk kavramına daha yakından eğildiğimizde, kavram üzerinde çokça durulduğu pozitif psikoloji literatüründe; hayatın iyi, anlamlı ve değerli olduğu duygusuyla birlikte neşe, memnun veya pozitif iyi olma durumu şeklinde açıklamalar geliştirildiği görülmektedir. Yine bu noktada mutlulukla ilgili düşünce tarihimize yön veren isimlerinin genel olarak ne söylediklerine bakmanın kavramın anlaşılması açısından anlamlı olacağını düşünmekteyim. Mutluluk, gerek felsefede gerek kadim öğretilerde, şimdi beşeri bilimlerde (sosyoloji, psikoloji, antropoloji, teoloji) üzerine en çok kafa yorulan bir konu olagelmiştir. Kadim öğretilerde mutluluk hep diğerleriyle ilişki üzerinden açıklanmıştır. Söz gelimi Çinli filozof Konfüçyüs, mutluluğu saygı ve hürmetle ilişkilendirirken; Budist düşünür Dalai Lama, mutluluğun merhamet ve şefkatle diğerlerine yaklaşmaktan geçtiğini belirtmiştir.
Şu mutluluk dedikleri…Bana Seni, Gerek Seni!
Hint ve İslam kültüründe de mutluluk, toplumla ilişkilendirilerek açıklanmıştır. Felsefede Aristo mutluluğu eudomania ile (insanın gelişmesi ve refah) ilişkilendirmiştir. Aydınlanma dönemiyle birlikte Avrupalılar Antik Yunan’ın Epiküryen felsefesinden hareketle mutluluğu hedonist bir şekilde tanımlamaya gitmişlerdir. Diğer yandan 18. ve 19. yüzyılda faydacılar ortaya çıkmış; bu düşünürler de ne kadar insanlar hem kendilerine hem de çok sayıda insana mutluluk sağlayacak eylemlerin içerisinde bulunurlarsa o kadar mutlu olacağını ifade etmişlerdir ki; bugün Batı’nın sosyal devlet anlayışının altında bu felsefe yatmaktadır. Genel anlamda kadim ve felsefi öğretilerde mutlulukla ilgili vurgulanan sadece kendi istek ve arzularının peşinde koşmamak ve aynı zamanda başkalarının da refahına, iyi olma durumuna katkıda bulunmak olduğu söylenebilir.
Şu mutluluk dedikleri…Bana Seni, Gerek Seni!
Mutluluk kavramı, genellikle bireysel bir mesele olarak değerlendirilir. Ancak en bireysel veya öznel olan bile, özünde toplumsaldır. Dolayısıyla mutluluk olgusuna sosyolojik açıdan yaklaştığımda, yani mutluluktaki toplumsalın ne olduğuna baktığımda, modern dönem karşısında afallayan insan karşıma çıkmaktadır. Modern dönemle birlikte yaşanan sosyoekonomik gelişmeler neticesinde tüm fizyolojik ihtiyaçları olabildiğince doyurulan insan, dünyada bulunan adaletsizlik, teodisi (kötülük) problemi, hayatın sonlu oluşu, ölüm gibi konular karşısında varoluş sancısı çekmektedir. Yaşadığı günlük, haftalık, aylık, ya da belirli döneme özgü hazların bir şekilde sonu olacağını düşünmekte ve her güzel şey gibi mutlu olacağı anın da biteceği gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu biteceğini bilme hissi, insanı kaygılandırmakta ve mutlu olurken bile zihninde “ee peki sonra?” sorusunu ortaya çıkmaktadır.
Her şeye ulaşan insan, nasıl olur da an gelir “hiçbir şey” olur. Bu ve benzeri zihinsel sorular insanı; mutsuz olmaya dair korku ve kaygıya, yaşama dair varoluşsal problemlere sevk etmektedir. Söz konusu durum, modern dönemde insanların anlam bulmasını sağlayan yeni dönem ruhban sınıfına (geçmişte anlamı üreten din adamlarının modern dönemdeki karşılığı) diğer bir ifadeyle psikologlara, psikoterapilere, danışmanlara, koçlara gittiğinin arka planını anlatmaktadır. Saydığım meslek gruplarından birisi olarak kişisel deneyimlerimden hareketle yani danışanlardan edindiğim gözlemler neticesinde insanlar canhıraş bir şekilde ömürleri sonlanmadan mutsuzluklarının giderilmesine dair hep bir arayış halinde oldukları yadsınamaz bir vakıadır.
Şu mutluluk dedikleri…Bana Seni, Gerek Seni!
Görüldüğü üzere gerek düşünce tarihinde gerek kadim öğretilerde mutluluğa yönelik muazzam ölçüde kafa yorulmuştur. Ancak burada akılda tutulması gereken başkalarının yaptığı mutluluk tanımlamaları üzerinden devşirilen mutluluk tarifleri, herkese aynı elbiseyi giydirmekten öteye geçememektedir. O yüzden bu kavram üzerine herkesin kendi farkındalığıyla düşünmesi önemlidir. Başkalarının tarifleri, elbiselerin nasıl dikildiğine dair bir fikir verebilir ama o elbisenin tasarımı kişiye özel olduğuna her zaman dikkat edilmelidir.
Şu mutluluk dedikleri…Bana Seni, Gerek Seni!
Bir sonraki yazımda kişisel bir mutluluk sorgulaması yaparak, kendi gözlem ve deneyimlerinden hareketle bir mutluluk tanımlaması üzerinde duracağım….