Zamanın ruhunda kendini kaybetmek!
Hepimiz ne kadar da başarılıyız değil mi? Ne kadar da mutluyuz baksana instagrama!
Şen kahkahalarımız kadehlerden masalardan yayılıyor evrene sosyal medyalarımızla. Hepimiz çok güzeliz, hepimiz çok yakışıklıyız! Bakımlarımızdan, tatillerimizden taviz vermeyiz! Borçlanırız, kredi kartlarımızı ödeyemez olur kredi çekeriz ama vazgeçilmez standartlarımız var bizim! Öyle her yerde yemek yemez, her markayı giymez, kahveyi bile marka içeriz.
Biz bir imaj çağının kurbanları olduk. Online dünyanın içinde geleneksel ve gerçek yaşamlarımızla geleceksel beklentilerimizin arasına sıkışıp kaldık. Sınırsız iletişim araçlarına sahibiz çok sınırlı olan iletişimimizi hayata entegre etmek için. Bayramda kandilde bir yaşlı halamızı, teyzemizi aramayız da binlerce sanal arkadaşımızın onlarca özel gününü ve doğum gününü kutlarız coşkulu kelimelerimizin arkasındaki olanca samimiyetsizliğimizle.
Hayat öyle hızlı akıyor ki durup dinlenmeye, kendimizle kalmaya ve belki de yüzleşmeye ne vaktimiz var, ne isteğimiz dahası da cesaretimiz yok. ‘Kendin olmak’ ne çok prim yaptı aslında herkes farkında olmasa da. Prototip insanlar arasında özgün kalabilmek antikacıdaki nadide bir parça gibi az bulunur ve paha biçilmez oldu bugünlerde.
Günümüz şartlarında ve medya ve soyal medyanın etkisinde bunlardan muaf olmak mümkün mü peki? Elbette kendimizi dünyadan ayıramayız. Elbette bu zamanın değerleri ile toptan bir kavgaya tutuşup hayatın gerçeklerinden kendimizi soyutlayamayız. Ama tamamen de sistemin esiri olup kendi varlığımızı, kendi benliğimizi yok saymadan daha anlamlı ve daha üretken hayatlar da yaşayabiliriz. Hani eskiler der ya ‘Batı’nın teknolojisini al ama kendi yerel değerlerini koru’ diye, şimdi bize de benzer bir rol gerek! Rol, kendin olmak! Bu dünyanın, bu zamanın ruhuna uygun bir şeyleri yaparken kendimizi de koruyabilmek. Yine eskiler ‘Elalem ne der!’ diye her şeyi sınırlardı ya biz de şimdi ‘Elalem ne der’in başka bir formunu yaşıyoruz. Bırakın elalem ne derse desin, sen memnun musun yaşadığın hayattan, önemli olan bu.
Kalabalıklar içinde yalnız kalmayın! Sadece sanal dünyaya sıkışmayıp gerçek insanlarla samimi hayatlar kurun. ‘Networking’ yapmayın, gerçekten iletişin! Gerçekten merak edin, arayın. Yüz tane sanal arkadaşla bağ kurmaya çalışacağınıza beş tane gerçek dost, arkadaş koyun dünyanıza. Birilerine vakit ayırın, dinleyin, anlamaya çalışın, anlayın, anlatın…
Sen de biliyorsun ki facebookta yüzlerce ‘geçmiş olsun’ mesajından daha kıymetli tek bir dostun gelip elini tutması ve daha kıymetli onca mesajdan iki arkadaşının eline bir pasta alıp doğum gününde kapını çalması.
Daha büyük dünyalarda daha küçük hayatlar yaşar olduk. Daha büyük kalabalıklarda daha yalnız, daha içe kapanık olduk. Hangi restoranda ne yediğimizi, nereye tatile gittiğimizi yedi cihan biliyor da bugün canımızı sıkan o şeyi anlatacağımız bir arkadaşımız var mı ondan haber ver.
Önce insan, her şey insan….