DOLAR 34,526
EURO 36,4835
ALTIN 2961,701
BIST 9126,07
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Coğrafya kaderimiz ise medeniyetler neden çatışsın?

Bir toplumun parasını bir kere alırsın bir daha vermez, aklını alırsan hepsini kendi getirip verir. (Anonim)

Yıllar önce Hollanda’da tüm ülkeyi deniz basma tehlikesi baş gösterdiğinde oralı dostlarla şakalaşıyorduk. İsterseniz gelin bizim Anadolu platosuna yerleşin biz sizi memnuniyetle misafir ederiz, bölge denizden bin küsür metre yukarıdadır su baskını tehlikesi filan olmaz biraz kalır sonra sular çekilince ülkenize dönersiniz o arada bizim memlekete yapacağınız yatırımlar da bize kalır siz ortada kalmazsınız biz de bıraktıklarınıza konarız demiş ve o sıralar İran batıda pek sevilmediğinden ilave etmiştim. “Sadece bir konu var sonuçta doğu komşunuz İran olacak umarım sıkıntı olmaz” Hollandalı arkadaşımın gülerek verdiği cevap çarpıcıydı “Bizim doğu komşumuz zaten Almanya”.

Şaka bir yana, batı dünyasında dikkatle incelenmiş, onların en büyük düşünürlerine zihinsel taban oluşturmuş İbni Haldun “Coğrafya Toplumların Kaderidir” kavramını altı yüz yıl önce öne sürdüğünde onun bu kader sonucunda ulaşılacak “umran” yani medeniyet türünü beğenmeyip yazdıklarının suyunun suyunu sadece özendiğimiz batı medeniyetinden çıktı diye büyük fikirler sanarak ders diye okuduk.

Daha sonraları Amerikalı bir üniversite hocası Medeniyetler Çatışması diye bir şeyle ortaya çıkınca bu çatışma kavramının ABD merkezli ve global kapitalizmin en önemli fikir üreticilerinden Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations) tarafından yayınlandığını bilmeden aldık, kabul ettik.

Üstelik Medeniyetler Çatışması diye bildiğimiz kitabın tam adının “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzenin Yeniden İnşası” (The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order) olduğuna da fazla dikkat etmediğimiz söylenebilir. O gün bu gündür de ne oldu da dünya bu hale geldi anlamaya uğraşıyoruz.

İbni Haldun’a göre coğrafyası bir toplumun kaderini yönlendirir ve o coğrafyanın sunduğu avantaj ve dezavantajlarla toplum medeniyet yolunda ilerler. İlkellikten (Bedevilikten) ayrılan toplumlar devletleşmeye ve uygarlığa (Hazeriyete) yönelirler ama zamanla ilkel toplumların sahip olduğu aidiyet (Asabiyyet) duygusundan uzaklaşarak daha yüksek aidiyet duygusuna sahip olan ilkeller tarafından ele geçirilirler, bu döngüyü kırmanın yolu uygarlık (Umran) yolunda ilerlerken aidiyeti yitirmemekten geçer.

Huntington da bunun böyle olduğunu bilir ama yirminci yüzyıl sonu, yirmi birinci yüzyıl başında söylemek işine gelmez. Baş düşman Sovyetler çökmüş NATO ve ABD yani global sermaye bir anda düşmansız kalmıştır.

Bir düşman bulunmazsa üretilen o kadar silah elde kalacak, savunma bütçesi sorgulanmaya, oradan buradan istenmeyen sesler çıkmaya başlayacak ve belki de petro doların geçerliliği masaya yatırılacaktır.

İşte bu noktada Huntington eliyle ve süratle dünya 6-7 ayrı medeniyete ayrıştırılır ve gelecek çatışmaların bu medeniyetler arasındaki fay hatlarında gerçekleşeceği fikri zihinlere yerleştirilmeye başlanır. Alttan alta da doğruluğu tartışılamaz olan coğrafyanın kader olması fikri bu felsefeye monte edilmeye çalışılır. Sonrasını biliyoruz, petrol sahibi ülkelerin ABD kontrolünde olmayanların hepsinde çatışmalar ve daha birçok karışıklıkla dünya düzeninin yeniden inşası çalışması.

Dünya düzeni belirli aralıklarla değişme eğiliminde ve her değişimde zenginler daha da zenginleşiyor ve değişim her zaman olduğu gibi gerçekleşme sürecinde zor anlaşılıyor ve bittikten sonra bir değişim olduğu görülüyor. 1929 ekonomik krizinin neleri değiştirdiğini biz ancak yirmi yıl sonra görebildik.

2000 başında ABD teknoloji şirketlerinin iflasına Dotkom balonu dedik ama bunun sonuçları da sonradan belirginleşti. 2007-8 krizi hala konuşuluyor ve hafızalarda yeni ama sonuçlarının ne olacağını zor görüyoruz. Şimdi yaşadıklarımız ise daha da büyük bir değişimin hazırlık aşamasında olduğunun işaretlerini veriyor gibi.

Kapitalizmin yılanın kılıfını değiştirmesi gibi kabuk değiştirmeleri şimdiye kadar hep bir direnişle karşılaşmadan gerçekleşmiş ve kendileri için nispeten olaysız sonuçlanmıştı.

Büyük sermayenin oluşması ve Britanya İmparatorluğuna monte olması, sonradan o kabuğa sığamayınca ABD’yi yeni var oluş ortamı olarak seçmesi, arada yapılan küçük ve orta sermayenin el değiştirmesi operasyonları, hatta soğuk savaşın bitişiyle yaratılan aslında var olmayan bir medeniyetler çatışması ve globalleşme adı altında dev şirketlerin devletler üstü konumlara geçmesi hep planlanan şekilde ve doğru dürüst bir karşı koymaya rastlamadan gerçekleşmişti.

Bütün tarihin bize gösterdiği ve İbni Haldun’un işaret ettiği uygarlıklar döngüsünün gerçekleşebilmesi için dışarıdan birilerinin müdahalesi gerekmektedir yani zenginleşen toplumlar aidiyetlerinden uzaklaştıklarında saldırıya açık kalmaktadırlar.

Kapitalizm bunun gayet iyi farkında olarak ama kimseye belli etmeden neredeyse dünyadaki her önemli toplumda bu aidiyeti kültürel, ekonomik, sosyal boyutlarda tahrip etmeyi başarmış ve kendisini kaçınılmaz sondan korumak için çare olarak tüm toplumun değil toplum içindeki belirli bir zümrenin zenginleşmesini tasarlamıştır.

O zengin zümrenin toplumlar üstü bir konumda bulunacak şekilde var olması ve bedeviler sınırlara dayandığında başka coğrafyalara geçebilme imkanı ise devletler üstü şirketler, globalleşme ve kültürel yeknesaklık üzerinden mümkündür ve bu geçme operasyonu bir süre önce ABD’den uzak doğuya doğru başlamıştı.

Büyük sermayenin ABD kabuğundan çıkması ve Çin kabuğuna girmesi ise ABD Dolarının egemenliğinin yok olması anlamına gelecek ve trilyonlarca dolar borcun ödenmemesi sonucunu doğuracaktır. Planlanan yeni dünya düzeninde, ABD ulus devletinin bir dünya ekonomik ve askeri hegemonyasından bahsedilemeyeceği gibi ABD halkının da, ekonomik bir felaketle karşılaşması beklenmelidir.

Bu günlerde ise bu son değişimin global kapitalizm açısından sıkıntılı bir sürece girdiğini görüyoruz.

Her ülkede görülen sermaye karşıtı büyük halk hareketleri, darbe ve savaş girişimlerinin dünyanın birçok noktasında peş peşe başarısızlığa uğraması, dünyanın askeri açıdan tek kutupluluğunun savunma teknolojilerinin değişmesi nedeniyle çok kutuplu bir manzaraya dönüşmesi, propaganda amacıyla yaygın olarak kullanılan sosyal medya enstrümanlarının herkes tarafından kullanılabilir hale gelmesi ve en önemlisi toplumsal aidiyetin dünya çapında artmasıyla bu sıkıntıların da artacağını umut edebiliriz.

Sınırları çoktan aşıp toplumların içine nüfuz etmiş olan, İbni Haldun’un deyimiyle bedevilerden, yani milli varlıklara göz dikmiş yağmacılardan kurtulmak her toplumun kendi aidiyetini bilmesi ve medeniyetler çatışması safsatalarına kulak asmadan kendi uygarlığını koruma yeteneğinden geçiyor. Çatışma medeniyetler arasında değil yağmacılarla medeniyetler arasında ve bu son büyük değişim eğer bir şekilde yarıda kalırsa vahşi kapitalizme de kılıfsız kalan yılana ne olursa o olacaktır.

ETİKETLER:

YORUMLAR

Solve : *
28 ⁄ 4 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.