Haklı ve mutsuz..
Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:
– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?
Hoca ne yapsın?
– Haklısın, demiş.
Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:
– Haklı değil miyim?
Hoca:
– Vallahi çok haklısın, demiş.
Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.
– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?
Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:
– Hatun, demiş, sen de haklısın!
Yazımıza fıkra ile başlayalım ki hem gülelim, hem de beynimiz hazır beynimiz rahatlamışken güzelce düşünelim. İş ve özel yaşamımızda Nasrettin Hoca’ya benzer pek çok durum yaşıyoruz. Etrafımızda sürekli kendi haklılığından dem vuran insanlarla birlikte yaşıyoruz. Herkes kendince haklı ve başka bir görüşün doğru olabileceğini kabul edemiyor. Günümüzde yaşadığımız çatışmaların çoğunu ve sürekli büyüyen problemlerin temel nedenini insanlarla uzlaşamamak oluşturuyor. Tek bir doğrunun olmadığı, sürekli değişen ve hızlı çözümün altından bile değerli olduğu bir dünyada; birbirimiz anlamak için çareler aramak gerektiğini düşünüyorum. Peki bizi içinden çıkılamaz durumlara sokan bu davranışı anlamak ve empati kurmak adına “neden haklı olmak isteriz” konusunu biraz araştırmaya ne dersiniz?
Psikologlara göre; Kimlerin daha fazla haklı çıkma gereksinimi içinde olduğu incelendiğinde, özgüveni ve özsaygısı yetersiz olan kişilerin daha fazla böyle bir gereksinim içinde oldukları görülmektedir. Bu da genellikle çocukluk döneminde karşılanmamış onay ihtiyacı, dinlenilmeme, aşırı eleştirilme ve/veya dikkate alınmama yatmaktadır. Bu şekilde yetişen çocuklarda ileride, kendini sürekli kabul ettirmeye çalışma, karşıt görüşü tehdit olarak algılama, eleştiriye kapalı olma, zaman zaman aşırı tepki verme, mükemmeliyetçilik, kaygılı olma ve güvensiz hissetme ve hatta zaman zaman onay için kişiliğinden ödün verebilecek seviyede esneme davranışları görülebilir.
Kişilik yapısı olarak ele alındığında ise narsistikler büyüklüklerini kanıtlamak ve karşıdakini aşağılamak için, paranoidler kuşkularına kanıtlar bulmak için, obsesifler ise her şeyi denetim altında tutabilmek için haklı çıkma çabası içine girerler.
Milton Erickson’un Koçluk İlkelerinde belirttiği gibi “Her davranışın altında pozitif bir değer yatar”. Bu bakış açısıyla, biraz hoşgörülü olmak, karşı tarafa; tehdit olmadığınızı, sadece çözüm arayışında olduğunuzu belirtmek ve arada bir de kahve ısmarlamak genelde anlaşmazlıkların %80’nini çözer. Ancak kalan %20’lik ki onlar hastalık derecesinden haklılığını savunanlara psikolojik destek dışında yapabilecek bir şey olmayabilir.
Küresel bir dünyada bizi fikir ayrılığına sevk etmeye çalışıp, bizi birbirimizden ayırmaya çalışan pek çok etmen olsa, tüm tarafların kendi açısından haklı olabileceğini göz önünde bulundurmamız; birliğimiz ve uyumlu bir şekilde hayatımıza devam etmemiz için son derece önemlidir.
Peki sizler “Haklı ve Mutsuz” olmaktansa, “Mutlu ve Bir” olmaya ne dersiniz?
Kaynak; https://psikoloji-psikiyatri.com/erol-ozmen/ben-hakliyim-kabul-et-hatali-olan-sensin/