İş yaşamında diyalektik – 3
Diyalektik yöntemin, iş yaşamında, bize nasıl yeni bakış açıları kazandırabileceğini paylaşmaya çalıştığım üçlemenin bu son kısmında “niceliğin niteliğe dönüşmesi” ile ilgili düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Öncelikle bir başka ünlü önermeyi, Aristoteles’in “Bütün, onu oluşturan parçaların toplamından fazlası ve farklısıdır” sözünü hatırlamamız, niteliğin niceliğe dönüşmesi konusunu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Örneğin attığınız her adım size yaklaşık bir metre öteye gitme olanağı tanırken, ardı ardına attığınız 1000 adım sizi bulunduğunuz yerden bambaşka bir yere, belli bir yöne doğru, yaklaşık 1 km uzaktaki bir noktaya taşımış demektir. 1000 adımın ardından “adım atmaktan” değil belli bir yere ulaşmış olmaktan bahsebilirsiniz artık. Diğer bir deyişle yaptığınız işin niteliği değişmiştir. Yaptığınız iş, adım atmak değil, basitçe uzaklaşmak, veya hedeflenen yere ulaşmaktır. Nicelik, yani attığınız adımların sayısı, kaçınılmaz olarak yaptığınız işin (yoksa sizin mi desek?) niteliğini değiştirir. Tıpkı 99 dereceye kadar sıvı halde kalan suyun 100 dereceden itibaren gaz haline geçmesi gibi. Nicelik (sayısal ölçü) bir kez daha niteliğe dönüşür.
Niceliğin niteliğe dönüşmesi, diyalektik bir yasa olarak elbette “değişim” ile ilgilidir. Bütünün onu oluşturan parçalarının toplamından fazla ve farklı olması “durağan” durumları işaret ederken diyalektik söylem yani niceliğin niteliğe dönüşümü, “değişimi” adeta gözümüze sokar. Nihai analizde her iki önerme de bize bütünün “ne”liğini kavramak için sadece onu oluşturan unsurların tek tek “ne”liğini anlamanın yetmeyeceğini, unsurlar arasında oluşan etkileşimin (bağların) ve etkileşimin doğurduğu yeni durumun doğasını da anlamamız gerektiğini ifade eder.
İşte bu yeni bir bakış açısıdır. En azından çoğumuz için. İş yaşamında karşınıza çıkan bir problemi, o problemi oluşturan unsurların her birini tek tek ele almakla çözmeye başladığınızı düşünebilirsiniz ancak muhtemelen bu yeterli olmayacaktır. Söz konusu unsurların birbirleri ile olan etkileşimlerini ve bütünleşik halin ortaya çıkardığı yeni durumu da hesaba katmanız, gerçek çözüme ulaşmanızı sağlayacaktır.
Gelişimin, niceliksel değişimlerin niteliksel değişmelere dönüşmesiyle gerçekleşebileceği anlamına da bu diyalektik önerme, bize iş yaşamımızda sürekli ve son duraksız bir yolculuk vaadediyor. İşimiz, yetkinliklerimiz, farkındalıklarımız aslında hep bu yasayla devinir ve gelişir. Gerçekte olan, “önceki”nin dönüşerek yerini “şimdiki”ye bırakmasıdır. Şimdiki, kendinden öncekine göre yeni olduğu halde, kendinden sonraki için eskidir. Diğer bir deyişle değişim halimizden tatmin olmayarak önceki durumumuzu reddetmek, yeniden (ama öncekinin özünü ve iyi olanı kaybetmeden) yeni bir kendilik durumu yaratmamız gerekmektedir. Gelişim ancak böylece bizi geleceğe hazırlar, ve biz ancak böylece geleceği hazırlayabiliriz.
Sinan Pekşen