Kafe açarak özgürleşmek mi?
İş hayatında 17 sene boyunca yönetici davranışlarını gözlemleme imkanım oldu. 9 farklı milletten yöneticilerle çalıştım. Bambaşka kültürden, farklı karakterlerde olup, farklı algı ve davranış şekilleri vardı.
Bazılarının iletişimi hakikaten oldukça zayıftı. Kafamdaki fikir hep aynıydı. Yöneticiler ama lider değiller diyordum. Bu yöneticilerin atlardan öğrenecekleri şeyler var. Ancak hiç at binmeyeceklerinden yola çıkarak onları atların vereceği faydada buluşturmak için bir metot bulmalıydım.
Kendimde sevdiğim bu canlılarla bir iş modeli kurmalıydım. Atla Gelişelim’i kurmaya karar verdiğim zaman, önce Almanya sonra da ABD’de eğitim aldım. At rehberli eğitmenlik sertifikamı 2012 de aldıktan sonra 1500 ün üstünde iş insanıyla atlarla eğitim programları ve birebir mentorluk seansları gerçekleştirdik. Uygulamalarımızın amacı kişinin uyanışını sağlamak ve sonuç aldırmak.
İşte en keyif aldığım an danışanlarımın “aaa” diyerek şaşırdıkları, gözlerinin açıldığı an oluyor. Bir taraftan onlar şaşırırken, diğer taraftan da ben insanların kendisiyle ilgili konulara bu kadar uzak olduklarını her defasında şaşırarak görüyorum. Kendimizin farkında değiliz. Ne istediğimizin farkında değiliz. Kendimize samimi değiliz. Bütün bunlar iş dünyasında hedeflerimizi elde etmemize engel olmuyor belki ama özel hayatta duvara tosluyoruz.
Kendi değerlerimizin farkında değiliz
Bir insan bir gün içinde neye çok zaman, enerji harcıyorsa o işi isteyerek yapıyor demektir. Zaman geçirilen, para harcanan konular bizim değerlerimizi temsil eder. Son model şirket arabasıyla mentorluk seansına gelen üst düzey yönetici işi bırakmak istediğini, kurumsal hayattan sıkıldığını anlatırken ben işin aslının bu olmadığını net görüyorum. Daha da enteresanı kafe açmak, özgür olmak istediğini söyleyerek anlatmaya devam ediyor. Bir dönem kafe açmak modası çoktu.
Her zaman kafe açmak hayalleri olan bazı kişiler tanıyorum. Onlar pastacılık kurslarına giden, mutfakta zaman geçirmekten keyif alan kişiler. Zamanlarının büyük kısmını internetten dükkan araştırarak geçirirler. Kafalarında gastronomi kurgusu, motivasyonu, ilhamı var.
İşte bu değerlerle, niyetle, istekle yapılan iş zaten akışında oluyor. Bu kişiler zaten en yüksek değerleriyle hizada ve bu değerini gerçekleştiriyor. Bu kişilerin açtığı kafeler beklenen başarıyı, ciroyu yakalıyor. Peki benim yüksek maaşlı üst düzey yönetici danışanım gerçekten kafe mi açmak istiyor? Çevresindeki birkaç arkadaşının kafe işletmek konusundaki başarı hikayelerini görüyor, ne çok paralar kazanıyorlar diye düşünerek bu işi keyifle yapacağı fikrine kapılıyor ve hatta kendi değerleri sanmaya başlıyor.
Beraber çalışma yaptığımız zaman birikim yapmak gibi bir değerleri olduğunu buluyoruz. Aslında olması gereken yerde, gerçekte yapmak istediği işi yaptığını ve kendi değerlerine hizmet ettiği bir işte çalıştığını şaşırarak buluyor. Bir kafeyi işletmekle, müşteri olarak gidip keyif yapmak arasındaki farkı görüyor. Keyifle yiyip içmekle, mekanın işletmecisi olmak fikrini birbirine karıştırdıklarını net anlıyor
Beni bulduğumuzda hizadayız, dengedeyiz
Bulana kadar yolda kaybolacağız, odaklanamayıp, dikkatsiz olacağız, mutsuz olacağız. Yunus Emre’nin 800 sene kadar önce bu durumu net bildiğini şu sözünden anlıyoruz. Bu çok şey ifade eden kısa cümleyle yazıma nokta koymak istiyorum. “Bir ben var benden içeri”.