Özgüven Duygusu… Neden Özgüven Eksikliği Yaşarız?
Bugünkü köşe yazımda hayatımızın birçok alanını etkileyen bir duyguya; özgüven duygusuna değinmek istedim. Özgüven ile doğulur mu, özgüven sonradan kazanılabilir mi? Özgüven eksikliğinin altında yatan sebepler neler, neden özgüven eksikliği yaşarız?
Hayat yaptıklarımız ve yapamadıklarımız ile şekillenen bir süreç… Bu süreçte yaşadığımız doğrular, yanlışlar, acılar, tatlılar, karşılaştığımız insanlar, yaşadığımız olaylar bize bizi aynalar her zaman… Yaşadığımız her olayda bizden bir parça vardır aslında… Kimi zaman kendimizle bir olurken, kimi zaman kendimizden vazgeçtiğimiz anlar çoktur. Kimi zaman ise hayallerimizi, yapmak istediklerimizi içimizdeki çatışmalar, koyduğumuz sınırlar yüzünden erteleriz. Bu sınırlar arasında kendimize duyamadığımız özgüven durumu da hakimdir.
Özgüven, hem iş yaşamında hem sosyal yaşamda duygusal bir gereklilik… Bir insanın başarılı olmasını, çevresi ile ilişkilerini, sevgilisi ya da eşi ile mutlu bir ilişki ve doyumlu bir hayat yaşamasını, kendisiyle barışık olmasını, sosyal hayatındaki varlığını etkileyen faktörlerden biri de özgüven sahibi olması… Neden derseniz, iş yaşamında yaşadığı pasifliğin yanı sıra özgüveni düşük kişiler ikili ilişkilerinde de hayal kırıklığı yaşamaya daha yatkın. Kendinin farkında olan insanlar ise hem kendilerini hem de etrafındakileri mutlu edecek bir kimlik yaratabilmek konusunda çok daha başarılı.
Özgüven çocukluk döneminde kodlanan birçok inanç ile şekillenmeye başlıyor aslında… Anne, baba, öğretmen, rol model olan herkesin çocuğa kodladığı düşünceler, duygular ile… Bilinçaltı o dönemde her ne varsa almaya hazır… Çocukluk döneminin geçirildiği ortam, aile, çevresel etkenler kişinin gelecekteki hayatında aslında çok büyük bir role sahip… Hatırlayın; bir şeyi kırdığınızda, yemeği üstünüze döktüğünüzde, ödevinizi yanlış yaptığınızda ya da çocukça yaptığınız hatalarda size nasıl tepkiler verildi? Olumlu mu, olumsuz mu? Yapıcı mı, yıkıcı mı?
Özgüven eksikliğinin temeli çocukluğa kadar dayanıyor. Çocuğun yaptığı ya da yapamadığı durumlardan duyduğu utanç, korkular; etrafına kendini kabullendirememe korkusu, başarısızlık korkusu, onaylanmama korkusu, beğenilmeme korkusu, reddedilme kaygısı; bunların hepsi aslında kişinin özgüvenini zamanla şekillendiriyor. Kendini ispat edebilme ihtiyacı yaşayan bir çocuk anneye ya da babaya, öğretmenine, arkadaşlarına kendini sürekli onaylatma, beğendirme ihtiyacına girdiğinde yıpranma süreci de başlıyor. Oldukça ağır bir yük… İşin kötü tarafı çocuğun küçük omuzlarına yüklenen bu yükü yetişkinliğinde de bir ömür taşıyacak olması. Kendi kendine kararlar alamamanın, yaptığı hiçbir şeyle mutlu olamamanın, mükemmeliyetçi yaklaşımların, sürekli kaygıyla yaşamanın altında yatan bir sebep de; işte çocukluktan yetişkinliğe taşınan bu derin yaralar…
Çocukluk döneminde çevresinden olumlu destek gören, onore edilen, kimliğine saygı duyulan, yaptığı hata ne olursa olsun olumlu yaklaşımlarla bu hatanın sebepleri, sonuçları anlatılan, öğretilen, doğru rol modeller yanında büyütülen, yanlışın sevgiyle öğretildiği şekilde ve şefkatle yaklaşılan çocuklar hem çocukluk hem de yetişkinlik döneminde öz güven sorunu yaşama ihtimali çok daha az. Özgüven çocuklukta oluşmaya başlayabiliyor olsa da, buna karşılık insan kendi ayakları üstüne durmaya başladığında, geçmişte ne kodlanmış olursa olsun; isterse ve farkına varırsa o döngüyü değiştirebilme gücüne de sahip… Kısaca farkındalıkla ve değişime inanmak, emek vermekle başlıyor her şey…
Özgüven sahibi olmak kendi olumlu yanlarının farkında olmak kadar, başkalarını da yargılamadan kabul edebilme becerisine sahip olabilmeyi de içermekte. Özgüveni düşük insanların iç sesleri çok daha acımasızdır, olumsuz etkileri çok daha fazladır ve maalesef o iç sesleri çok fazla konuşur. Kişi iç ses etkisinde fazla kalıyorsa, mutsuz olacağı durumları yaşaması da muhtemel.
Özgüven eksikliğinin altında yatan sebepler neler olabilir?
1. Değersizim, yetersizim, kötüyüm, iyi değilim duygusu:
Özgüven eksikliği yaşayan kişi kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirir. Bu eleştirilerini çevreye de yansıttığında bulunduğu çevreye uymakta zorluk çeker ve bu durum arttıkça daha çok sıkıntı yaşamaya başlar. Arkadaş edinemez, çoğunlukla yalnızdır. Sevilmediğini düşünür. Aslında bir nevi kendi ile barışık da değildir. Diğer insanların düşüncelerine göre hareket edebilir. Aşırı özür dileyici bir yapıya sahiptir. Duygusal olarak içe kapanma eğilimi gösterir. Değersizlik korkusu içinde olan erkekler kendileri hakkında iyi şeyler duymak için can atarlar. Belki de sürekli iltifat edilmesinden, övülmekten hoşlanmalarının altında yatan sebeplerden birisi de bu olabilir.
2. Başarısızlık korkusu:
Özgüveni düşük erkekler ve kadınlar başarısızlık yaşadığında çok daha fazla hayal kırıklığı yaşar ve bu konu üzerinde diğer erkeklere göre çok daha fazla durması mümkündür. Yaşadığı bir başarısızlık bile onun yeniden adım atabilmesinde ciddi bir engel oluşturur. Varsa başarısızlık korkusu daha da tetiklenir. Özgüvensizlik kişinin yaşamında ilerleyebilmesi açısından engeller oluşturmakta. Çünkü kişi, özgüvensizliğinin etkisi ile başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü çok önemsediğinden dolayı sürekli hata yapma korkusu içinde oluyor.
3. Reddedilme korkusu:
Özgüveni düşük insanlar, diğer insanlarla birlikteyken bulunduğu ortamlarda susmayı ya da az konuşmayı tercih ederler çünkü konuştuklarında aptalca konuşmaktan ya da sıkıcı olduklarının düşünülmesinden çekinirler. Reddedilme korkusu nedeniyle erkekler, özellikle kadınlara karşı çekingen olurlar, onlara yaklaşmak konusunda endişeli ve ürkek davranırlar. Bu durumun karşı cinse karşı tepkilerinde kadınlarda da görülmesi muhtemel… Beğenilmeme endişesinin baskın olması durumu…
4. Sürekli suçluluk hissetmek ya da etrafı suçlama eğilimi:
Bazı insanlar başarısızlıklarının ya da yetersizliklerinin sorumluluğundan ve acısından kurtulmak için kendi güçsüzlüklerini, başarısızlıklarını diğer insanlara yüklemeye çalışırlar. Kendi hatalarındaki aylarını görmek yerine kendi hataları için hep başkalarını suçlarlar. Kendi hissettikleri suçluluğu kapatabilmek için sürekli etrafındakilerin suçlu, kusurlu yönlerini arayıp bulmaya çalışır ve ağır eleştirilerde bulunmaktan sakınmazlar.
5. Olumsuz düşünmeye daha yatkın olmak:
Kişi olumsuz düşünmeye daha eğilimli olduğunda yaşadıklarının sonuçlarını, gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirir. Karamsarlık ve negatif düşünme alışkanlığı kişinin özgüvenini zamanla zedeler. Olumsuz ruh halinde olan kişi, bulunduğu durum hakkında mantıklı olarak düşünmek yerine sadece olumsuz kısmına odaklanır ve kendisini hatta çevresini olumsuz düşünceleri ve sözleriyle yiyip bitirir.
6. Eleştiriler karşısında aşırı alıngan olmak:
Özgüveni düşük insanlar eleştiriye karşı aşırı duyarlıdır ve eleştirildiğinde öfkeli tavırlar, ters davranışlar, sözlerle ani tepki verebilir. Bu durum kendini yetersiz ve eksik hissediyor olmasından kaynaklanır. Tabi ki, tadında yapılmayan, tarzı hoş olmayan eleştiriyi kimse sevmez. Buna karşılık özgüven problemi yaşayan insanlar eleştirildiğinde çok daha fazla etkilenebilir ve alınganlık gösterebilir.
Her insanın kişilik yapısı, hayata bakış açısı, yaşam felsefesi mutlaka ki farklılık gösterir. Buna karşılık benim kişiliğim bu diyerek bazı durumların arkasına saklanmak da kişinin hayat akışında tıkanmalara sebep olabilir. Hayat çarkında yürümeyen durumlardan memnuniyetsizlik duyulmaya başlandığında belki de dönüp bakılması gereken yer kişinin kendisi… Çünkü ne yaparsa insan önce kendine yapıyor. Belki de kendi korkuları ile yüzleşmek, kendi daha iyi tanımak, ne istediğini (ne istemediğini değil) netleştirebilmek, hayallerini ertelemek yerine tüm ön yargılara rağmen adım atarak başarılı oldukça bunun tadına varmak kişinin özgüvensizlik duygusunu bırakabilmesinde önemli etkenler olacaktır.
Bir sonraki köşe yazımda, farklı bir konuyla yeniden buluşmak dileğiyle hepimize sağlıklı, keyifli günler olsun.
Yeşim BUYURGAN
Kişisel Gelişim Uzmanı, Eğitmen