Seyhan Karaman Röportajı: Prof. Dr. Sinan Canan ile soru cevap
BİAKADEMİ GÜNDEMİ: Dünyada Rock Albüm Yapan İlk ve Tek Bilim İnsanı: Prof. Dr. Sinan CANAN
BİAKADEMİ Gündemi’nden herkese merhaba,
Bu yazımda yine çok merak ettiğim soruları, yine halka mâl olmuş, çok değerli bir bilim insanına sordum. Çok ilginç cevaplar aldım. Şahsen bu kadar keyif alacağımı tahmin etmezdim bu röportaj yapma işinden…
Bildiğiniz gibi Prof. Dr. Sinan Canan Biyolog – Sinirbilim Uzmanı, Yazar ve AçıkBeyin’in Kurucusu. Ancak bu sizin tanıdığınız kısmı. Sinan Hoca buz dağı gibidir; benim bildiğim ve size anlatacağım yönleriyle bir o kadar daha var… Evet medyada yüzlerce TV programına katılan, 300.000’i aşkın kitap okuruyla, sosyal medyada 400.000’e yakın takipçisi, eğitim siteleriyle 100.000 takipçisiyle etkileşimde olan ve gerek çalışmaları gerek söylemleriyle kitleleri peşinden sürükleyen fenomen bir bilim insanıdır. Buraya kadar normal gelmiş de olabilir. Ama size asıl anlatmak istediğim başka bir yönü… Sunumunu yaptığım bir organizasyonda Sinan Hoca’nın gençlik yıllarında müzikle olan ilgisini duyduğum zaman kendisiyle bu konu hakkında daha sonra sohbet etmiş, müzik programımıza konuk almış dahası konser organize ederek Sinan Hoca’yı sahneye de çıkartmıştım. Sinan Hoca hep der “Seyhan yıllar sonra gitarı elime alıp beni programa çıkardı.” diye. Tabii ben bununla kalmadım, beste çalışmalarını da öğrenince bir müzik albümü yapılması için kendisini çok değerli müzik adamı Metin Özülkü ile tanıştırmak için sürekli hatırlattım “Hadi Hocam” diye… Dinlediğim bestelerin ve o ruhun çok başarılı olacağından emindim. Nitekim Üstat Metin Özülkü de Sinan Hocayı çok başarılı buldu ve albüm çalışması hayalim böylece hayata geçti. Daha sonra öğrenecektim ki bu hayal aynı zamanda Sinan Hocanın da hayaliydi. İşte böylece
“Dünyada Rock Albüm Yapan İlk ve Tek Bilim İnsanı: Prof. Dr. Sinan CANAN”ın Müzik Koordinatörü oldum. Albüm de önümüzdeki günlerde rockseverlerle buluşacak…
Prof. Dr. Sinan Canan, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisans, aynı kurumun Fizyoloji Anabilim Dalı’nda ise doktora eğitimini tamamlamıştır. 2004-2015 yılları arasında çeşitli üniversitelerin tıp fakültelerinde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 2016 yılından beri Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyeliğinin yanı sıra Nöropazarlama Yüksek Lisans Programı Başkanlığı görevlerini sürdürmektedir. 2017 yılında İstanbul’da kurduğu eğitim ve araştırma merkezi AçıkBeyin ile Nörobilim tabanlı bireysel ve kurumsal eğitim geliştirme çalışmalarını sürdürmektedir.
Birçok kişinin yakından takip ettiği Prof. Dr. Sinan Canan’a, çalışmaları dışında ilgimi çeken farklı konularda sorular sorarak hayat felsefesini size aktarmaya çalıştım…
1. Hayatınızda en çok neyi yapmış olmaktan mutlusunuz?
Geriye dönüp baktığımda sanırım en mutlu olduğum şey benim neslime göre görece erken evlenmiş ve baba olma şansına erişmiş olmamdır diye düşünüyorum. Hayatta bundan daha önemli bir hediye olamayacağını düşündüğüm için, erkenden bu süreci tatmış olmak sanırım bana hayatımın geri kalan yıllarında daha farklı bir perspektif kazandırdı diye düşünüyorum.
2. Hâlâ yapamadığınız için üzüldüğünüz ve mutlaka yapmak isterdim dediğiniz bir şey var mı?
Yapamadığım için pek üzülmem ve pişmanlık duymam; zira bunlar muhtemelen gücümün dışında kalmış şeylerdir. Ama yapabilecekken yapmadıklarım beni üzer; mesela seyahat edebilecekken geçmişte o fırsatları biraz kaçırmış olmak gibi. Fakat bu pişmanlık gibi değil; şimdi ve bundan sonra inşallah gezebildiğim kadar gezmek, farklı coğrafyalardan insanlar tanımak istiyorum ve planlarımı da buna göre yapıyorum. Benim için mekân ziyaretinden çok insan tanımak önemli olduğu için, şu anda internet üzerinden tanışma imkânlarını sonuna kadar değerlendirmeye çalışıyorum. Pandemi koşulları ve maddi koşullar izin verdikçe de fiziksel seyahatlere devam edeceğim.
3. Çocukluk hayaliniz neydi; bu işi yapmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Tek hatırladığım hayalim sahnede olmak ve konuşmaktı. Önceden tiyatrocu veya müzisyen olmak isteyebileceğimi düşündüm ama onlar beni çok fazla çekmedi. İlk kez sahneye çıkıp konuştuğum zamanlar “İşte bu tam benlik” dediğimi hatırlıyorum. Çok gergindim ama sırf o keyif için üzerine gidince, seneler içinde çenem durmaz oldu ve bundan çok memnunum.
4. Hayat felsefeniz nedir?
Kısa aslında; hatta tek kelime: “Temâşâ”
Ben buradan geçerken izlemekle görevliyim. Değiştirmek, dönüştürmek, sahip olmak gibi şeyler benim işim değil. Ben izleyip ders çıkartmalıyım ve öyle yaşamaya da çalışıyorum. Tabii öğrendikçe de paylaşmak, sevdiğimden ikram etmek benim bir diğer görevim diye düşünmeyi seviyorum.
5. Yaşam amacınızı buldunuz mu?
Sanırım evet; zira amaç çok kişisel; bütün hikâye de umarım bu kadar değildir ama önemli bir kısmını bulduğumu düşünüyorum. Bunun ölçüsü de bence yaşarken genel olarak nasıl hissettiğinizle ilgili; ben çok şükür “iyi” hissediyorum.
6. Bundan sonra yapmayı öğrenmek istediğiniz ne var hayatınızda?
Müzik ile insanlara bir şeyler anlatmayı deneyimlemek istiyorum. Arapça ve Almanca öğrenmek de planlarım arasında ama şart değil; sadece önümüzdeki beş yılda, geçmişte olmayan bir beceriyi akıcı olarak kazanmak isterim şahsen.
7. Son zamanlarda en çok takıldığınız şey nedir? İmkânınız olsa neyi değiştirmek isterdiniz?
o İnsanların farklı fikirlere karşı korkularını beş dakikalığına da olsa ortadan kaldırmak ve onların dünyayı, “inançlarını kaybetme korkusu” olmadan görebilmelerini sağlayabilmek isterdim. Sadece beş dakika yeterdi bence; zira çevremde gördüğüm hemen her türlü sorun, insanların kendi inanç ve dünya görüşlerine, adeta kuyuya düşmemek için ipe sarılmış havada askıda duran bir kazazede gibi sıkı sıkıya sarılmaları. Eğer bir bırakabilseler bu hayatın bir kuyu değil, bir seyir terası olduğunu fark edebilecekler diye düşünüyorum. Son bir kaç yıldır en çok mücadele ettiğim konu bu, hemen herkeste var olan “anlamsal” korkular, belki de bu hissim oradan geliyor.
8. En çok hangi özelliğinizi seviyorsunuz?
Tanıştığım her insana pozitif tarafından, potansiyel gelişimi açısından bakmayı severim. Bazen uzun vadede sıkıntı çıkartabilir bir özelliğimdir ama toplamda büyük faydasını gördüm.
9. Hobileriniz nelerdir? Özel hayatınızda en çok neler yapmayı seversiniz?
Aslında işim benim hobim diyebilirim. Akademisyen olarak, yazar olarak, müzisyen olarak ve bir insan olarak hep sevdiğim şeyleri yapıyorum aslında. O nedenle, hayatımdaki faaliyetlerimden ayrı bir hobim yok sanırım…
10. Gezdiğiniz yerler arasında sizi en çok etkileyen yer neresi oldu? Anlatır mısınız?
1998 yılında üç ay kadar zaman geçirdiğim Kopenhag beni çok etkilemiştir. İlk kez yurt dışına çıktığım için de zaten heyecanlıydım ama o nispeten erken yaşımda oralarda insanların nasıl bir sistem kurduklarını görmek, benim hayata ve çalışmaya bakış açımı kökten değiştirmişti. İkincisi de Uganda’dır. Kampala’da bir hafta kadar bir yardım ve eğitim organizasyonunda gönüllü oldum ve inanılmaz deneyimler yaşadım.
11. Bize bir film tavsiye edecek olsanız hangi filmi izlememizi tavsiye edersiniz? Neden?
Çok var aslında listemde. Birinci sırada her zaman Matrix vardır; çünkü zihin felsefesinin en kadim sorunlarını tek bir senaryo içinde harika bir akıcılık ve anlaşılırlıkla ele aldığından benim için önemlidir. Sonra Carl Sagan’ın romanından uyarlanan Contact filmi bir başka favorim; o da evrendeki yerimiz ve bilimsel bakış açısının sınırlarına dair harika mesajlar içerir. Tabii son olarak Interstellar’ı da eklemem lazım; bir bilim kurgu ve görsel şölen olmasının yanı sıra, bilimsel konularla edebiyatı, sevgiyi ve aşkı harika bir bağlamda birleştirmesi beni çok heyecanlandırır. Her üç filmi de en az elli kere seyretmiş olabilirim.
12. Bize bir kitap tavsiye edecek olsanız hangi kitabı okumamızı tavsiye edersiniz? Neden?
o Kitap tavsiye etmeyi doğru bulmuyorum; zira bu, akşam yemeği için yemek tavsiye etmeye benziyor. Zira insanların ne sevdiğin, ne sevmediğini, bir şeylere alerjisi olup olmadığını; hatta aç olup olmadıklarını bile bilemezsiniz. Okumak, şahsi açlık ve ihtiyaçla ilgili bir şey. Verebileceğim tek tavsiye neyi merak ediyorsanız onu okuyun ve her ne okursanız okuyun, okumaya harcadığımız kadar zamanı o metin üzerinde düşünmeye harcayın. O zaman ne okuduğunuzun çok önemi kalmıyor. Benim için tüm kitaplar, kutsal metinler de dâhil, yardımcı kitaplardır. İnsanın esas görevi, kendini ve evreni okumaktır. O nedenle en uygun yardımcı kitaplar kişiye göre değişir. Ve ana mevzuyu yakalamadıktan sonra isterseniz kütüphaneler devirin, bence bir kıymeti yoktur.
13. Bir şarkınız var mı çok sevdiğiniz, benim şarkım dediğiniz? Neden?
Pentagram’ın It’s Dawn Again şarkısı, sözleri ve müziği ile sanki bana özel yapılmış bir şarkı gibidir; yıllardır dinlemeye doyamadığım bir parçadır.
14. Bize enteresan bir anınızı anlatır mısınız?
Yetmişli yılların başlarında Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde dünyaya gelmişim. Annemin karnındayken, doğumdan az önce, göbek kordonu vücuduma -özellikle de boğazıma- dolandığı için, mosmor ve biraz da şekilsiz bir bebek olarak doğup, ilk haftamı annemin tuhaf bakışları altında geçirmişim. Ama söylenenlere göre, bir hafta sonra nur topu gibi bir bebek olmuşum.
Doğduğum günün ertesi günü, babam doğum nedeniyle yedek subay olarak askerliğini yapmakta olduğu birliğinden izin alarak Ankara’ya gelmiş. Önce eve uğramış tabii. Dedemle babaannem de bu arada evdeler ve benim tuhaf görünüşlü bir bebek olarak dünyaya gelmiş olmam onları sanırım biraz üzmüş. Babam eve gelip de dedemin yüzündeki üzgün ifadeyi farkedip henüz kapıdan içeri bile girmeden “Hayrola, ne oldu?” diye sormuş.
Dedem tereddüt içinde “Oğlum, Güzin doğum yaptı ama…” diye bir an duraklayınca, babam lafın gerisini dinlemeden fırlayarak evden çıkmış; hızla Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne intikal etmiş. Fırtına gibi içeri dalarak annemin kaldığını daha evvelden bildiği hasta odasına dalmış. Yatakta yatmakta olan yeni doğum yapmış kadına doğru, üzerinde yedek subay üniformasıyla yarı bağırarak ve “Nooldu!? İyi misiniz!? Ne var!?” falan gibi bir şeyler diyerek odaya dalınca, ufak çaplı bir panik yaşanmış; zira o gün annemle beni başka bir odaya nakletmişler ve o odaya da yeni doğum yapmış bir başka kadıncağızı yerleştirmişler. Ufak bir bocalamadan sonra babam kadıncağızı korkudan irileşmiş gözlerle ardında bırakarak hızla oradan çıkmış.
Doğru odaya girmiş, bizi bulmuş, önce anneme, sonra da kundağı açıp bana bir bakmış ve rahat bir nefes almış (hemen ardından da milleti fırçalamış; “ne var yahu bu çocukta; ödümü kopardınız” diye!) Fakat işin esas ilginç tarafı yıllar sonra yaşandı. Yıllar sonra Ankara’da annem, bazı hanım arkadaşları ile birlikte bir kabul gününde iken bir hanımefendi ile ilk kez tanıştırılıyor. Söz oradan buradan dolaşırken, çocuklara ve doğum mevzuuna, oradan da çocukları emzirme meselesine giriliyor. Annemin yeni tanıştığı hanım üzüntülü bir ses tonuyla çocuğunu hiç emziremediğini, zira doğum yaptığı gün odasına aniden dalan bir askerden çok korktuğu için sütünün kesildiğini anlatıyor! Annem, kırmızı bir yüzle olayı biraz daha soruşturunca gerçek ortaya çıkıyor tabii… Neticede benim göbek kordonu, yaşıtım bir arkadaşımın hayat boyu anne sütü tadamamasına neden olmuş. Hayat enteresan!
15. İFA Beden, İFA Sınırları Aşmak, İFA İlişkiler ve Stres, Değişen Beynim, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, Unutulacak Şeyler gibi kitaplarınız var. Kitaplarınız hakkında bilgi alabilir miyiz? En son çıkan Yeni Dünyanın Cesur İnsanı kitabınızdan da bahseder misiniz?
Kitaplarımın hepsi aslında kendimle ve kendim üzerinden insanla ilgilidir. Neden böyle olduğumuzu anlamaya çalışırken yazdığım notlardır aslında. İFA serisinde ise bu konu artık bir formülasyona ve teoriye dönüştü. Beş maddede insanı insan yapan temel ayarlardan bahsettim ve hayatımızdaki hemen hemen tüm sorunların bu ayarlara uygun olmayan yaşam alışkanlıklarımızdan geldiğini anlatmaya çalıştım. Son kitabım Yeni Dünyanın Cesur İnsanı da artık içinde yaşamaya başladığımız yeni dünyada bu “ayarlara” uygun bir yaşamı nasıl kuracağımız, nasıl daha mutlu ve verimli olabileceğimiz konusunda bir biyolog ve sinirbilimci açısından tarif ve öneriler içeriyor. Umarım yeni nesillerin dünyayı ve hayatlarını daha insanca kurgulayabilmelerine ufak da olsa bir katkısı olur.
16. İnsanlara iletmek istediğiniz mesajınız nedir?
Herkese “Bu da geçer ya hu” mesajını her gün iletebilmek isterdim. Zira hayat geçiyor. Bu sonuçsuz kavgalar, arzular, ihtiraslar, endişeler ve korkular için hayat çok ama çok kısa. Ama insan bir kez öğrenme ve keşif moduna geçerse, her bir an sanki sonsuz ve hayat da pek uzun ve bereketli hale geliyor. Kısaca bunu anlatmaya çalışıyorum sanırım.
Prof. Dr. Sinan Canan’a samimi yanıtları için çok teşekkür ederiz. Röportajımızın altında izlenmesini tavsiye ettiğim video içeriklerini ve sosyal medya sayfalarını bulacaksınız. Sevgi ve saygılarımla,
PS: 12 Şubat 2022 Cumartesi saat 16.00 – 17.30 arasında BİAKADEMİ’de Sinan Hocanın kitap imza gününe herkesi bekleriz. Sonra da albüm imza gününe inşallah…
Seyhan KARAMAN
seyhan.karaman@biakademi.com.tr
https://www.sinancanan.net/
Prof. Dr. Sinan Canan Öz Geçmiş: https://www.sinancanan.net/sinancanan/TEDX Konuşması: https://www.ted.com/talks/sinan_canan_din_bilim_iliskisi
TEDX Konuşması: https://www.ted.com/talks/sinan_canan_insanin_fabrika_ayarlari
TEDX Konuşması: https://www.youtube.com/watch?v=SK1_vihjqR4
TEDX Konuşması: https://www.ted.com/talks/sinan_canan_yeni_dunyanin_cesur_insanlari_2020
https://www.biakademi.com.tr/
Seyhan Karaman Öz Geçmiş https://www.biakademi.com.tr/seyhan-karaman/
Instagram: @sinancanan @seyhankaraman23 @biakademicomtr
Facebook, twitter, instagram, linkedin, youtube: @biakademicomtr
Etiketler:
#biakademi #biakademicomtr #biakademigündemi #seyhankaraman #sinancanan #açıkbeyin #sinirbilim #ekonomidoktorunuz #diksiyon #diksiyoneğitimi #etkiliiletişim #bedendili #spikerlik #sunuculuk #spikerliksunuculukeğitimi #seslendirme #seslendirmeeğitimi #seslendirmekursu #nefes #nefeseğitimi #nefesteknikleri #yinyoga #yinyogaeğitimi #yüzyogası #yüzyogasıeğitimi #parapsikoloji #parapsikolojiveuzaktangörü #pozitifpsikoloji #pozitifpsikolojieğitimi #nörobilim