İyibiriz’le Sınırlarını Aşan Lider Sohbetleri!
İyibiriz’le Sınırlarını Aşan Lider Sohbetleri ile amacımız; Liderlerimizin hikayelerinden ilham alarak toplumun gelişmesine ve ilerlemesine katkıda bulunmak.
Özellikle İş Dünyası’ndaki kadınlarımıza ilham kaynağı olabilmek. Ekonomi Doktorunuz sponsorluğunda gerçekleşen sohbetlerimizin ilk konuğu Nihal Ağca-Yönetim Danışmanı-İyi Parti Genel İdare Kurulu Üyesi ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Burcu Şen :Sizi tanıyabilir miyiz?
Nihal Ağca: 45 yaşındayım. Adanalıyım. 2 çocuk annesiyim. 19 yaşında bir kızım, 18 yaşında bir oğlum var. 17 yıl bankacılık kariyerim sonrasında 2012 yılından itibarende insan kaynakları eğitim ve yönetim danışmanlığı alanlarında müşterilerime hizmet veriyorum. Çok yoğun şekilde de hayatımda siyaset var.
Burcu Şen :Yoğun bir kurumsal hayatın sonrasında siyasete atılmanıza etki eden faktör neydi?
Nihal Ağca: “Coğrafya kaderdir” derler. Bizim ülkemizde yaşayıp da ülkenin gündeminden kendini ayırmak çok mümkün olmuyor. Öyle ya da böyle bu ülkede herkes kendini bir şeylerden sorumlu görmekte. Ben de “Daha İyi Bir Türkiye Hayaline” inandım. Daha iyi nasıl eğitebiliriz gençlerimizi? Hayat standartlarımızı nasıl daha yukarıya taşırız? Daha iyi bir ekonomiyi nasıl kurarız? Bütün bunları çok küçük yaşlardan itibaren düşünüp, bir vatandaş sorumluluğu ile bir şeyler yapmam gerekiyor inancıyla ben de yola çıktım.
Burcu Şen:Bir röportajınızda “Yeni Nesil Siyaset Anlayışından” bahsediyorsunuz. Genç ve Dinamik bir yaklaşım. Bu anlamda siyasete girmek isteyen genç nesillere “Yeni Nesil Siyaset Anlayışı” ile neyi ifade ettiğinizi biraz açabilir misiniz?
Nihal Ağca: Tabiki her yaşın ayrı bir değeri var. Yaşanmışlığın ayrı bir değeri var. Onun yarattığı bir katma değer var. Ama en temel iletişimde bile bizim gençlerimizle aynı noktada olmamız lazım. Türkiye’nin bugün yaş ortalaması 27. Meclisimizin yaş ortalaması ise bunun iki katı. Dünya o kadar hızlı akıyor ki, o akışı gençlerin gözünden yorumlayamazsanız, onların ihtiyaçlarını karşılayamazsanız onlara hitap edemezsiniz.Toplumun yaş ortalaması 27 iken o seviyeye, o bakış açısına gelmeden yol alamayız.Hizalanmamız lazım.
Burcu Şen: Eminim siyasette bu bakış açısı geliştikçe, gençlerimizde siyasete daha çok ilgi duyacak ve daha çözümcü yaklaşacaklardır.
Nihal Ağca: Doğru ben gençlerle de çalışıyorum. Lise ve üniversite öğrencilerine mentorluk yapıyorum. Onların gündemini soruyorum. Ben babamın gündemini biliyorum. 60-70 yaşındaki insanların gündemini biliyorum. İş dünyasında 40’lı yaşlardaki insanların gündemini biliyorum. Ama gençlere sorduğum zaman gündemleri bambaşka.Büyüklerimiz hep güvence aradılar. Hep devlet memurluğu aradılar. Hep standart şeyler aradılar, risk almak istemediler. Bugün gençlerimiz dünyanın her tarafına gitmek istiyorlar, çok entegre bir dünyada yaşıyoruz. Bugün benim kızımın elindeki telefonla ulaştığı bilgi, Newyork’ta ki çocuğun elinde ulaştığı bilgi, Kore’de ki çocuğun ulaştığı bilgi izlediği video, izlediği film aynı. O yüzden onlar çok daha fazla ortak noktada bir yere geldiler, gündemleri ortaklaştı ve globalleşti aslında. Ben gençlerle sohbetlerimde mesela “Küresel Isınmanın” onlar için çok ciddi bir gündem olduğunu görüyorum. Büyüklerimize sorarsanız, bizim yaş grubuna sorarsanız “Evet iyi gitmiyor, bir şeyler yapılması gerekir.” deriz. Ama bu gençlerin uykularını kaçırıyor, oturup bunun için organize oluyorlar.
Biz büyükler gençleri bencil olarak görüyoruz. Şahsi fikrim değil ama bir nesil böyle görüyor. Ama onlara baktığımız zaman esas onlar bizi bencil görüyor. Çünkü hep kendimizi düşünen, toplum için birşey yapmayan insanlar olarak görüyorlar. O yüzden onlarla hizalanmamız gerekiyor, onların gözünden dünyaya bakmamız, onların kaygılarını anlamamız gerekiyor.
Mesela bizim zamanımızda “ekmek aslanın ağzında” denirdi ama o ekmeğe bir şekilde ulaşılırdı. Bu çocuklar geleceklerinden gerçekten endişeliler. Onlar gelecekte nasıl bir dünya da yaşayacaklarından emin değiller. Gerçekten nasıl bir iş bulup çalışacaklarından emin değiller.
Tamamen bir “mana” arayışları var. Bir işi “sabah 09:00 ile 18:00” arasında çalışacaksın dediğinizde, gençler bu işin manasını arıyorlar. Tamam yapayım ama “Bu işin kime faydası var? Ne için yapayım?” diye soruyorlar. “Bana nasıl faydası var?Beni geliştiriyor mu?” diye soruyor ve yorumluyorlar. Ama eskiler böyle düşünmezdi. Verilen işi yapardık.
Burcu Şen: Sizin bir de “yetenek avcısı” şapkanız var. İnsan Kaynakları bakış açısı ile de baktığınızda gençlere neler tavsiye edersiniz?
Nihal Ağca: İşimiz “İnsan” diyoruz. Eğitim verirken de, siyaset yaparken de “İşimiz insan”. Burada önemli olan nedir derseniz? Önemli olan doğru kaynağı doğru potansiyele yönlendirebilmek, o potansiyeli yönetebilmek, yaşatabilmek ve onun sonunda bir çıktı elde edebilmek. Doğru işe, doğru insanı koyduğunuz zaman zaten bütün sistemi düzeltirsiniz. Şirketi düzeltirsiniz, ailenizi düzeltirsiniz, ülkenizi düzeltirsiniz. Ondan sonra sistem işlemeye başlar. İnsanlar kendi sorumluluklarının farkında ise, kendi sorumluluklarının bilincinde ise zaten yürür gider. Tekrar tekrar iğnelemenize gerek kalmaz.
{youtube}https://youtu.be/kVJwLz6fS88{/youtube}
Burcu Şen: Kurumsal geçmişe sahip birisi olarak özellikle günümüzde kurumlarında yetenekleri bulmak ve elde tutmak konusunda ne kadar sıkıntıya düştüklerini görüyorum. Bu anlamda kurumların kendilerini geleceğe hazırlayabilmesi için sürdürülebilir süreçler tasarlayabilmeleri için kurumlara neler tavsiye edersiniz?
Nihal Ağca:Her şeyden önce birbirimizi dinlemek ve anlamak zorundayız. Biz bugün çocuklarımız dediğimiz, elemanlarımız dediğimiz, birlikte çalıştığımız insanlar dediğimiz gençlerimizle başka başka dünyalardan geliyoruz. Ben 45 yaşındayım. Görece genç sayılırım ama benim yaşadığım dünyayı düşünüyorum. Çocuğumun yaşadığı dünyayı düşünüyorum. 20 sene önce internet diye bir kavramımız yoktu. Biz daha 80’lerde iken bir tane kanallı televizyonumuz vardı. TRT 2 çıktığında bile nasıl izleyeceğimizi düşünürdük. Şimdi gençler için tüm bunlar düşünülmez, anlaşılmaz kavramlar haline geldi. Ben ODTÜ Mezunuyum. Mesela bir dönem haftada 1 saat bilgisayar dersi alarak bilgisayara neredeyse hiç dokunmadan mezun olduk ki Türkiye’nin en iyi en teknik üniversitesinden. Ama bugün çocuklarımıza baktığımız zaman onlar online bir dünyaya doğdular. Onlar her şeye her türlü bilgiye ulaşabilir hale geldiler. Ve doğal olarak baktığımız yer farklı. Gençler büyüklerini orta çağdan kalma insanlar olarak görüyorlar. Büyüklerde gençleri uzay çağından gelmiş yaratıklar gibi görebiliyorlar. Ama öyle değil. Biz bir arada yaşıyoruz. Birbirimizi anlamamız, birbirimizi sevmemiz gerekiyor. Sadece o farklılıklarımızı doğru anlatmamız gerekiyor. Sen bilmezsin, yapamazsın demek yerine; “Sen ne düşünüyorsun? Bu konuda fikrin ne? Sen biliyor musun?” diye birbirimizi dinlemeli ve anlamalıyız. Aslında bütün olay burada çözülüyor diye düşünüyorum.
Burcu Şen: Koçluk bakış açısını da bilen kişiler olarak biliyoruz ki karşı taraf aslında kendisine danışıldığında gerçekten kendisini açıyor. İçindeki gerçek düşüncelerini paylaşabiliyor.
Nihal Ağca: İnsanlara bir “mana” vermeniz lazım. İnsanlar bir “mana” yaratmak istiyorlar. “Bu dünyaya geldim.Gidiyorum. Niye gidiyorum?” sorgulamasını yapıyoruz. Gençlerde de bu çok fazla var. Yani büyüklerin sandığının aksine çok daha fazla sorgulayan zihinler. Çünkü çok fazla şey görüyorlar, analizini yapıyorlar. Ama bizler onları daha sığ olarak konumlandırabiliyoruz maalesef. O yüzden de aramızda bir farklılık bir uçurum oluşuyor ama onu kapatmak büyüklerin elinde.Bizim yaklaşımımız belirleyici olacak. “Kültür atadan iner derler” ya. Gerçekten öyle. Bizim o empatiyi, sempatiyi, bilgeliği indirmemiz lazım ki onları kucaklayalım ve onlar da bulundukları yerde hakikaten bir varlık sebebi, bir mana üretebilsinler, yaşayabilsinler.
Burcu Şen: Bu sanırım kurumlara çok güzel bir tavsiye oldu. Gençleri daha çok dinleyen ve onlara “mana” verebilen kurumlar olursa bu kurumların sürdürülebilirliğine de katkı sağlayacak.
Nihal Ağca: Kesinlikle. Çünkü gelecek gençlerin bizim değil.
Burcu Şen: Bunu yakalayan kurumlarda yarışta öne geçme şansı elde edecekler.
Sizin bir şapkanız da Capital Turkish Connection kapsamında halkın hem kültürel, hem toplumsal, hem de ekonomik ihtiyaçlarına projeler üretiyorsunuz. Topluma faydalı çalışmalar yürütüyorsunuz. Bu anlamda sizde en iyi iz bırakan proje hangisiydi?
Nihal Ağca: Aslında o grubun bir araya gelme sebebi “92 öneri” adlı bir projeydi. Cumhuriyetin 92. yılına yetiştirilmeye çalışılan bir proje olarak çıktık yola.Hatta o dönemde çok aktif olarak 3 yıl kadar dünyanın her tarafından 120 kadar çok eğitimli, üst düzey görevlerde bulunan akademisyenler, yöneticiler bir araya geldik. Tamamı Türk olan katılımcılardık. Biz Türkiye’nin geleceğine dönük bir yol planı hazırlamak istedik.Değişik çalışma grupları oluşturarak, 92 öneri ile 92 ayrı proje ile Türkiye’nin BM insani gelişmişlik endeksinde ilk 10’da yer almasının yol planını hazırladık. Buna eğitim dahil, buna trafik kazalarında ölümlerin sıfırlanması da dahildi. Antibiyotik kullanımı, enerji, yenilenebilir enerjiler dahildi. Çok faydalı bir projeydi, hepimiz için öğretici bir projeydi.
Burcu Şen: 2 çocuk annesi bir kadın lidersiniz. Çalışan anne olmak nasıl bir duygu?
Nihal Ağca: Çocuklarınız küçükken aslında zorlandığınız, çokta vicdani sorgulamaya girdiğiniz, çocuklarınız tarafından hafif hafif yargılandığınız da bir dönem. Çocuğunuz sizden şunu bekliyor. Örneğin; “Herkesin annesi okula kek getiriyor. Sen hiç okula gelmiyorsun” gibi şikayetlerimiz olurdu. Ama şimdi onlarda genç bir birey olunca, onlarda üniversite sınavlarına hazırlandıkları bu dönemde daha dışarıyı tanıyan, daha dünyayı tanıyan bir annenin avantajlarını yaşamaya başladılar. Şimdi üniversitelerle görüşmeye gidiyorlar. Hangi üniversiteye gideyim, hangi bölüme gideyim, oralarda mesela bütün o sunumlardan sonra “Anne hiç şaşırmadım, hepsini zaten ben biliyordum.” diyorlar. Bu tabi güzel birşey, artık senin neyin peşinde olduğunu anlamış oluyorlar. Artık senin ne için çalıştığını anlıyorlar. Siyasi şapkamla “Onlar” derken tüm gençleri kastediyorum. Onlar bunun çok farkındalar. Onun gururunu yaşıyorlar.
Burcu Şen: İş dünyasında olan birçok da anne var. Bu anlamda sizin yaşadığınız sıkışmışlığı da yaşıyorlar. Ben de yaptığım görüşmelerde bunu çok net görüyorum. Ne tavsiye edersiniz çalışan annelere, çalışan kadınlarımıza?
Nihal Ağca: Hepimiz biliyoruz Türkiye’de iş şartları çok uygun değil. Ücretler. İnsanların evdeki, gerideki hayatlarını sürdürebilmesi için çok rahat bir ortam sağlamıyor. Aynı kadın sabahın altısında kalkıyor. Çocuğunu okula hazırlıyor. Servise bırakıyor. Bütün gün koşturuyor. Akşam gidiyor eve ulaşması 19:00, 20:00,21:00 oluyor bazen.İnanın ki ben bankacılıktan geldiğim için uzun mesailere çok alışkın biriyim.Akşam eve geldiğinizde evde bir düzen yok, birçok kadınımız için söylüyorum, çok az bir kitle evdeki konfora sahip. O kadından evinin de, eşinin de, çocuklarının da, ailenin de beklentisi o evi temizlemesi, yemeğini yapması, ütüsünü yapması, hakikaten fiziksel olarak, ruhsal olarak, sosyal olarak kadınlarımızı çok zorlayan bir sistemin içindeyiz maalesef. Başka çaremizde var mı? Yok. Bütün bunların içerisinde, yoğunluğun içerisinde kendilerine küçük yaşam alanları oluşturmalarını tavsiye ederim. Belki çok yorgunlar ama uyumadan önce yarım saat kitap okumak yeni bir ufuklar açabilir. Bir hafta çocukları ile yapacağı birkaç saatlik bir aktivitede o yoğunluğun, o keşmekeşin içerisinde bir nefes alma imkanı sunabilir. Bunu en azından kendileri için yapmalılar. Bizden geçti demek yerine o alanları açmalarını, kendi haklarının ve değerlerinin farkında olmalarını tavsiye ederim.
Burcu Şen: Aslında çok güzel bir noktaya değindiniz. Kendi değerinin farkına varmak. Biz Türk Kadını olarak hep verici taraftayız.Hep çocuklarımızı, işimizi, ailemizi her zaman toparlayıcı ve koordine edici taraftayız.
Nihal Ağca: Bizim kültürümüz “Saçını süpürge eden kadın” kavramını yücelten noktada. Halbuki o sınırları doğru belirleyebilmek lazım. Çünkü o saçını süpürge eden anne de yarın öbür gün ailesinden başka beklentilere giriyor. Bak ben senin için bunu yaptım. Senin için kendi hayatımı yaşamadım. Kendime birşey yapmadım. O yüzden bunuda kendimize yapmamamız lazım. Kendimiz içinde bir şeyler yapmamız lazım. Elbette çocuğumuzu dünyaya biz getirdik. Onun için sorumluluğunu taşıyacağız ama kendimizi yok sayarak değil kendimizle birlikte olabildiğince kendimizle birlikte yapmamız lazım.
Burcu Şen:Dünyada da yapılan araştırmalar, Türkiye’de de yapılan araştırmalar özellikle yönetim basamaklarından yukarı çıkıldıkça, kadının sistemden çıktığı yönünde. Sayılarda bunu çok net gösteriyor. Siz siyasette yer alan bir kadın olarak hem kadının siyasete daha çok girebilmesi, daha çok rol alabilmesi için ne tavsiye edersiniz?
Nihal Ağca: Şöyle, siyaset iş dünyasından da zor, daha da erkek egemen, yani bir kadın olarak toplumsal rollerinizden çıkıp, onlara meydan okuyarak girmenizin kolay olmadığı bir alan. Hem ruhsal olarak o mücadeleye hazır olmanız gereken bir alan, hem fiziksel olarak koşturmacası çok yoğun bir alan. Sinir sisteminizin sağlam olması gereken bir alan. Çünkü iş dünyasından daha keskin bir mücadele içerisindesiniz. Biliyorsunuz köşeler daha kapılmış durumda. Ve erkekler de o özgürlük ve güç alanlarını çokta terk etmek niyetinde değiller açıkçası. O yüzden kadının siyasetteki varlığı genelde yine erkeklerin desteği ile oluyor. O güçlü bir soy isim desteği ile oluyor. Tek başına kadının siyasette yol alacağım demesi çok çok zor. O yüzden tabiki çoğalmamız lazım. Biz toplumun %51’iyiz. O zaman bizim siyasette de çok daha yüksek seviyelerde olmamız gerekiyor. Mecliste %10 seviyelerinde, belediyelerde, yerel yönetimlerde çok daha aşağı oranlardayız. O yüzden kendi partim %25 kadın kotası koyarak en azından yönetim kademesine daha çok kadını getirebilmek için çıkış yaptı. Bundan dolayı mutluyuz ama Türkiye genelini konuştuğumuz zaman siyaset kadınlar için zor ama çokta keyif alacakları, bir değer yaratabilecekleri, kendi çocukları için, içinde yaşadıkları toplum için bir şeyler yapmanın hazzını yaşayabilecekleri bir alan.
Burcu Şen: Bütün bu rollerin içerisinde zaman planınızı nasıl yönetiyorsunuz?
Nihal Ağca: Gün 24 saat, uzun bir zaman ve bunu nasıl değerlendirdiğiniz size bağlı. Bir arkadaşınızla buluşarak bir kahve içersiniz 3 saat muhabbet edersiniz, aynı 3 saat içerisinde kitap okumaya zaman ayırabilirsiniz, ya da bir projenin parçası olarak bir şey yaparsınız. Zamanı o anlarda kendiniz nasıl yöneteceğinize karar veriyorsunuz. Bu noktada da gerçekten gönlünüzün ne yapmak istediğine ses vermenizle ilgili diye düşünüyorum .
Burcu Şen: Peki kurumsal yaşam ile danışmanlık yaşamı arasında sizin hayatınızda ne tür farklılıklar oldu?
Nihal Ağca:Şöyle kurumsal hayat çok yoğundu. Bankacılık hakikaten çok yoğun bir alandı. Gerçekten insanın, düşünmeye ve kendine vakit ayıramadığı bir alandı. Ben o yoğunluktan çıktıktan sonra yine de daha esnek zaman dilimim olduğu için genel olarak çok zorlandığımı söyleyemem. Çocuklarıma vakit ayırabiliyorum mesela.
Burcu Şen: Yapılan bir araştırmada TUİK verilene göre Türkiye’de ki yaşam ömrü 78 yıl. Varsayalım ki 78 yaşındaki Nihal o gün ki yaşından bugüne tavsiye verecek olsaydı, ne tavsiye ederdi? Neleri başarmış olmayı isterdi?
Nihal Ağca: Şimdi benim en çok önemsediğim şeylerden birisi gerçekten Toplumsal Refahı, birlikte büyüyebilmeyi, bir olabilmeyi çok önemsiyorum. Ve insanların kendilerini ifade edebilmeleri, mesela benim hayatla kaygım hep o olmuştur. İnsanlar kendilerini rahatça anlatabilsinler, paylaşabilsinler. Hem isteklerini hem sıkıntılarını hem içinde yaşadıkları topluma dair görüşlerini paylaşabilsinler. Bu anlamda zorlandığımız bir süreç olduğunu düşünüyorum ve bunun aşılması milletimiz için toplumumuz için beklentim. Gerçekten düşünce özgürlüğünü doyasıya yaşadığımız, fikirlerin havada uçuştuğu, birbirimizi doyasıya sevdiğimiz bir dünya için siyasetim ile, danışmanlıklarım ile, mentorluklarım ile inşallah katkı sağlayabilirsem mutlu olacağımı düşünüyorum.
Burcu Şen:Harika. Ve son olarak İyi bir iz bırakmak isteyen liderlere ne tavsiye edersiniz?
Nihal Ağca:İnsan olduklarını hiç unutmasınlar her şeyden önce, lider olmaktan önce, iyi bir insan olmanın her şeyin önünde olduğunu unutmasınlar. Her şey geçiyor, gidiyor. Zor zamanlar geçiyor. Makamlar, mevkiler geçiyor ama 10 yıl sonra, 20 yıl sonra, 30 yıl sonra karşılaştığınız insanlar size saygı duyuyorlarsa, 20 yıl önce beraber çalıştığım bir ekip arkadaşım “Hiç unutmadım o zamanları” diyebiliyorsa, güzel olan bu diye düşünüyorum. Ya da işte siyasette aynı şekilde bir değer yaratabiliyorsanız o kadar lidersiniz. Başka bir şey değil. Liderlik nedir ki? Başka bir insanı dönüştürebildiğiniz, başka insanların hayatlarına dokunabildiğiniz kadar lidersiniz. Yoksa bunun oturulan koltukla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. O yüzden de ne kadar çok insana dokunabilirsek, ne kadar değer yaratabilirsek Türkiye’yi o kadar büyütebiliriz diye düşünüyorum.
Burcu Şen: Çok teşekkür ederim Nihal Hanım. İnanılmaz keyifli bir sohbetti. Umarım okuyan ve izleyenlerde keyif alır.
Nihal Ağca: Benim içinde öyle idi. Ben de çok teşekkür ederim.
/İyibiriz
/İyibiriz Özde Dönüşüm Merkezi