DOLAR 32,495
EURO 34,5682
ALTIN 2479,914
BIST 9551,27
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Korku Üzerine!

Korku, korkmak hayatın kara deliği… Yörüngesine giren her şeyi öyle büyük bir hızla emiyor ki ne kaçabiliyorsun ne saklanabiliyorsun.

Kelime olarak zıt anlamlısı bile yok. Kendi başına kocaman bir alan kaplıyor.

Her şeyden korkuyoruz ya da korkutuluyoruz. Sevmekten, sevilmekten yalnızlıktan, parasızlıktan, alıştığımız herhangi bir şeyden ayrılmaktan, işsiz kalmaktan, işe girmekten, 2020’den vs.

Uzun zaman içinde kaldığımızda o kadar tanıdık bir alan oluyor ki oradan çıkamıyoruz, hatta çıkmak aklımıza bile gelmiyor. Seviyoruz o korku arenasını. Ne de olsa artık güvenli bölgemiz.

Sıkça sevginin olmadığı yerde korkunun büyüdüğü, eğer içimizdeki sevgiyi büyütürsek korkuya hiç yer olmadığı söylenir eski kadim metinlerde…

Korku, beynimizde de ne yapar?  Korktuğumuz zaman beynimiz kaç veya savaş komutunu başlatır. Önce beynimizde bulunan Amigdala hareketlenir.  Amigdala beynimizin duygusal hafıza ve duygusal tepkiler ile ilgili çalışan parçasıdır. Biz bu yazıda korku ile olan ilişkisine bakıyoruz…

Korktuğumuzda vücutta bir dizi değişiklik olur. Beyin alarma geçer, nefes hızlanır, ciğerler genişler, kalp hızlanır, iskelet kaslarına kan ve glikoz akışı hızlanır. Sindirim sistemi gibi hayati olmayan sistemler yavaşlar.

Bir tehdit anında eğer kaçamaz ya da savaşamazsak, donma durumuna geçeriz. Eğer vahşi doğa belgesellerini seyrediyorsanız bu sahneyi orada çokça görürsünüz. Belgesellerde hayatı tehlike altında olan hayvan da kaçamaz yada savaşamazsa donar ve tehdit ortadan kalkınca titrer, sinir sistemi alarmı sonlandırır ve normal hayatına geri döner. Gelgelelim biz insanlar hayvanlardan farklı olarak tehlike geçtiğinde onlar gibi silkinip kendimize gelemiyoruz.

Peki ne yapıyoruz? Bu donma anlarını travma olarak hayatımıza ekliyoruz.

Korkunun hayatımızda ne kadar işlevsel olduğunu inkâr edemeyiz. Eğer korkmayı öğrenemesek ve sonraki nesillere öğretmesek bugün insan soyunu, dinozorlar tüketebilirdi.

Ancak sürekli ve belli bir doz korkuya maruz kalmak, yoğun korku, stresin altında ezilmek yüksek oranda kortizon salgılamamıza neden oluyor. Öğrenemiyoruz, uyuyamıyoruz, iletişim kurma yeteneğimiz geriliyor. Kilo alıyoruz, beynimiz küçülüyor. Yanı biz, biz olmaktan çıkıyoruz.

Benim bu noktada gözlemim ise çoğu zaman insanların bu donma anlarından başlarını kaldırıp korkuya bakacak cesareti gösteremeyişidir. Bir anda denize atlamayı elbette tavsiye etmiyorum. Ama bazen suya parmaklarını söyle bir değdirmek bile içinde bulunduğumuz illüzyonu arayabilir. Korku halinden biraz bile çıkmak içinizdeki güce doğru giden yolun kapılarını aralayabilir.
Hepimiz korkuyoruz hemde farklı farklı şeylerden. Hepimiz cesaretimizi yitiriyoruz. Hiç birimiz bu yolda yalnız değiliz. Sadece hepimizin biraz hayallerine bakacak cesarete ihtiyacı var.

Peki ne yapalım? Beden ve ruhun ayrı olmadığını hatırlayın… Doğada yürüyüş yapın, düzgün gıdalarla beslenin, sevdiklerinize zaman ayırın, dua edin, mindfulness gibi çalışmalar yapın. Yavaş yavaş güçlenin ve sonra belki o korku kaynağının gözünün içine bakıp bu konuyla ilgili eyleme geçerseniz.

El ele, can cana olabilme ümidiyle …

Sevgiyle

Şevin MIZRAK


YORUMLAR

Solve : *
6 + 14 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.