Kaygı nedir, kaygı bozukluğuyla nasıl başa çıkılır?
Hastalığa yakalanacak mıyız, ailemiz yakalanacak mı, ölecek miyiz? İş hayatlarımız kesintiye uğradı, maaş alabilecek miyiz, faturalarımızı ödeyebilecek miyiz?
Bu durum ne kadar sürecek? Eski ve güvenli günleri ne zaman tekrar görebileceğiz? Ve daha bir çok hayati kaygımız var ve bunlar son derece gerçek İçimizi yakacak kadar , kalbimizi sıkıştıracak kadar gerçek ve bütün dünya insanları da benzer duyguları yaşıyor. Çalışmak zorunda olanlar için ayrı evde dışarı çıkamayanlar için ayrı sıkıntılarımız var. Çalışmak zorunda olanlar hastalanmak ve evdekilere bulaştırmak, evde kalanlar dış dünyadan izole yaşamak, hareketsizlik, üretememekle uğraşıyorlar. Ayrıca hayatımıza daha önce girdiği halde şu anda bir bombardıman gibi dijital bir dünya: görüntülü toplantılar , sürekli gelen fazla sayıda mail, bilgi. sosyal medya , televizyon haberleri takip etmek ve yapacaklarımızın birer dağ gibi önümüzde birikip bizi ruhsal olarak sıkıştırması da ayrı bir sorun. Sanal iletişim çoğumuzun yeni tanıştığı bir durum ve doğal yaşantımıza da ters. Oysa bizim doğamız 5 duyumuzla birden yaşamak için yaratılmış. Karşımızdakini aynı hava içinde görmek, kokusunu duymak , dokunmak istiyoruz. Metalik aletlerden sesimizi duymak bile rahatsızlık veriyor. Belki de bizi ruhen hastalandırıyor. Karantinanın uzayacağı durumlarda çaresizliğimiz artarsa sonrasında neler yaşayacağımızı öngörmek de çok zor. Böyle zamanlarda çoğumuzun psikolojik destek ihtiyacı da doğacaktır . Peki ne yapacağız, nasıl bu belirsizlik ve güvensizlik ortamıyla baş edebileceğiz ?
KAYGI NEDİR? KAÇ YA DA SAVAŞ.
Beyin bilinmezlikler olduğunda bununla uğraşıp çözme yoluna girer. Kaygı da bu çözülmezliktir. Bebeklerin sürekli ağlama sebepleri, derdini anlatacak sözlü döneme geçmemiş olmalarıdır. Hatta sözlü döneme geçmiş olanlar bile derdini anlatamaz , anlatsa bile anne baba çocuğu çok defa anlamaz, çocuk da bu duygusunu anlamlandıramaz ve bilinmezlikler dünyasına travmalar olarak eklenir
Çoğu zaman korktuğumuz şeyi tam anlamıyla tanımlayamamak bize acı verir ama gel gör ki tanımlamaktan da kaçarız, çünkü korkulan şeyi tanımlamak da bir acıdır Bazılarımız korku ve kaygıyı o kadar derinden hisseder ki dağılır , içsel ya da dışsal kaynaklarını nasıl kullanacağını unutur, kendini oyalayamayarak sadece kaygısını yaşar , depresyon içinde oradan oraya savrulur. Destek alamadıkça ve yalnızlaştıkça daha da kaygılanır. Farkında olmadığı bir kaçışa girebilir. Ancak herkesin kaçışı farklıdır. Kimimiz aşırı yemek yer, aşırı uyur, sigara içer, internetle ve sosyal medyayla , televizyonla aşırı zaman geçirir , doğal olarak uykuları bozulur. Sistemimiz çok baş edemezse panik atak ya da bedenselleştirme dediğimiz nedensiz bedensel sıkıntılar yaşayabilir.
Bazılarımız bu kaygıyı iyi yönetir. Belki bir süreliğine korksa ve dağılsa da içten gelen güçlerini devreye koyarak kendini ve çevresini destekleyebilir , çevresindeki olumsuz kişilerden etkilenmez, sakin kalıp çevresini de sakinleştirebilir , güvenlik, koruma arama , yardım alma noktasına ulaşabilir. Durum ve şartları gözden geçirip, kabullenip , şimdi ne yapabiliriz diyerek olumsuz şartlar içinde gelecek planları, kurtulma çareleri aramaya yönelebilir ve süreci sağlam ve sağlıklı geçirmek için önlemlerini oluşturur. Bu kişilere duygularını regüle edebiliyor deriz.
NASIL BAŞ EDECEĞİZ?
Hepimizin de bu sürece geçebilmesi en istediğimiz ve beklediğimiz şeydir. Yani korkmak ve kendi bildiğimiz şekillerde sinmek ve dağılmak da bir haktır, ancak bütün hayatımızı da bu duygu ve dağılmışlıkla geçirmemiz mümkün değil. İşte o zaman aklımızı hiç devreye koymadan kendimizi ve ailemizi tehlikeye atabilecek düşüncesiz hareketler yapabiliriz. En son yaşadığımız sokağa çıkma yasağına 2 saat kala sosyal mesafeyi göz ardı ederek marketlere hücum etmemizi ben buna bağlıyorum. Korku ve panik duygusuna teslim olarak dağılmak ve düşünen aklımızı devreden çıkarmak. Altında müthiş bir kaygı var. Hatta sadece bir değil , bir çok duygu bir arada. Üzüntü, korku, yapamayacağımız şeylerle ilgili yetersizlik duygusu, işin içinde olan insanlarla ilgili duygularımız(örneğin patronumuzun davranışıyla ilgili çekince ve korkularımız), borcumuzu ödeyemediğimizde hissedeceğimiz değersizlik. . Zor gibi olsa da bu panik duygusundan çıkmak, ve akan bir nehre kendimizi bırakırcasına hayatın akışına bırakmak ve karşımıza çıkan zorluklar ne olursa olsun savaşmaya güç bulmak.
Hedefimiz yaşadığımız duyguyu derinden tanımlayıp , duygularımızı dengeleyip, durumu kabullenme durumuna geçmemiz ve baş etme yollarını aramamız. Yani hayatta kalmakla ilgili güçlü benliğimizi , düşünce yollarımızı tekrar sakinliğe , sükunete kavuşturmak, sonrasında çarelerimizi harekete geçirmek.
İlk adım acıyı derinden hissetmek. Bizim için nasıl bir acı bu? Acı mı , ağrı mı . Bu kaygıyı tanımlasak nasıl tanımlarsınız?
Sonraki adım bedenimiz. Acının farkındalığı , bedenimize neler yaptığı , hangi kaslarımızı düğümlediğimiz, boğazımız, sırtımız, göğüs kafesimiz ve daha bir çok yerde neler hissediyoruz?
Sonraki adım tüm süreçleri kabul etmek. Evet çok sıkıntılar yaşayacağız…Evet belki yakınlarımızı kaybedeceğiz , para kaybedeceğiz. Kabullenmekten başka çaremiz yok. Demirel’in dediği gibi ‘’Yağmur yağarken ben ıslanmam diyemezsiniz’’. Tüm süreçler bizi de vuracak. Ama az ama çok. Ve çok üzüleceğiz.
Artık korku alanından çıkıp hayatımızın iplerini ele almak dönemi. Öncelikle kendi içimize dönmek, yavaşlamak , sakinleşmek gerekiyor. Öyle ki bir yerlere koşuşturuyor gibi bütün bilgilere ulaşmalıyım , bütün bilgileri iletmeliyim , boş zamanlarımı tamamen değerlendirmeliyim duygusundan kurtulmak. Doğamıza dönmek, sükunetle ruhumuzu dinginliğe erdirmek için ne gerekiyorsa yapmak. Kendi sınırlarımız içinde neler yapabiliriz? İçinizden size dinlenmeyi hiç hak görmeyen bir ses varsa bunu susturun.
Burası artık her şeye yukarıdan bakabildiğiniz, çareler bulabileceğiz bir yer olacak. Hatta kendi içinizden başka insanlara da yardım edebileceğiniz bir alana geçmiş olacaksınız.
Bu zorlu süreçleri sükunetle yönetmeniz dileğiyle. Sevgiyle…
Klin. Psik. Filiz Ömeroğlu