DOLAR 34,526
EURO 36,4835
ALTIN 2961,701
BIST 9126,07
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Pandemide pan olmak

31.03.2021
A+
A-

Yorgun uyandım, artık evde olmak, dostlarımızı görememek, yeni bir şey için hayal kuramamak yoruyordu. Doğa bu kadar değişken iken evdeki aynı eşyaların değişmezliği de bir ağırlık yaratıyordu. Değişkenlikten bu kadar şikayet ederken, değişmezliğin içinde nefes alamamak da garipti. İnsan denen varlık belki de hiç bir zaman yeterince doyuma ulaşmıyordu. Ya da biz şehir insanına hep eksik yönü görmek, şikayet etmek öğretilmişti. Böylece sürekli gelişime ve öğrenmeye açık oluyor, adına gelişmişlik diyorduk.

Biraz yürüyüşe çıkmaya karar verdim. Portakal rengi güneşe rağmen, soğuk limoni bir rüzgar vardı. Ağaçların mentol ferahlığı aldığım nefeslerin daha keskin olmasını sağlıyordu. Evi düşündüm birden, değişmeyen mükemmelliğini. Her şeyin ideal yerinde oluşunu, bozulunca atılıp daha iyisinin gelebilme fikrinden hiçbir farklılığa tahammül etmek zorunda olmayışımı! Sonuçta eve alınan her şey benim o yoksun dünyamdaki duyguları tek tek satın almıştım. İstediğim duyguları biriktirdiğim bir yerdi ev.

Dışarısı öyle değildi, toprağın yumuşaklığı bastıkça sanki beni içine alıyordu. Ağaçların bazıları insanlar gibi yaprakları dökülmüş, seyrelmiş saçlı idi. Bazısı koyu yeşil, bazısı parlak yeşil, bazısı sarımsı yaprakları ile sanki bizim boyalı saçlarımızdan daha organik tonları tutturmayı başarmışlardı. İyi bir kuaförleri olsa gerek diye düşündüm. Her halleri ile bizden daha bakımlı görünüyorlardı.

Güneşi bulabilmek için birbiri üzerinden uzanan çiçeklere baktım, güneşe giden yolda kendi mücadeleleri konusunda sakin ve keskin ilerliyorlardı, ama üzerlerinden uzandıkları hiçbir çiçeği ezmemişlerdi, sadece yollarına yeni bir yön vermelerini sağlamışlardı. Oysa biz ezdiklerimizle, ezildiklerimizle her zaman diliminde yüzleşmek, yıllarca o ezikliğin ağırlığını taşımak zorunda kalıyorduk. Yine bir yol yöntem bilmezlik vardı, biz de.

Eve geri dönerken yol kenarındaki kediler dikkatimi çekti. Güneşin sıcaklığında dinlenebilmek için öyle huzurla uzanmışlardı ki kendilerini boş kaldık diye oyalamaya çalışmadıklarına adım gibi emindim. Oysa biz insana boş kalmak ne kadar korkunç geliyordu ki bizi o boşluktan kurtaracak duygusal ve düşünsel oyalayıcılar üretip duruyorduk.. .

Pandemi, herkese kötü geldi. Sonuçta kendi ellerimizle yapılandırdığımız imparatorluğumuzu yıktı, bizi yapaylıklarımızla başbaşa bıraktı. Uykumuzdan uyanmak zorunda bıraktı. Boşluklarımızın içindeki yavanlığı önümüze sıraladı.

Evlerimizde vakit geçirmiyoruz diye şikayet ederken, evlerimizin kapısını üzerimize kilitledi. Uzun zamandır evlerimizde olmayınca önce misafir ağırlar gibi çok sevindik, evlerimizde biriktirip emekliliğe ertelediğimiz ne varsa sandıktan çıkartıp deneyimledik. Ya sonra, uzayan misafirin ağırlığı gibi “Eh, bitse de gitse” kafalarına geri döndük. Eski özgürlüğümüzü istedik, hoş o özgürlüğün birkaç ay önce özgürlük olmadığına o kadar emindik ki sürekli onu yıkıp, gerçekten özgür olma planları yapıyorduk. Gariptir ki, yıllardır neredeysek özgürlüğü diğer tarafta arıyoruz.

Evlerimizde kendimizle kalınca o boşluğun yuttuğu benliklerimizin hayatta kalma savaşı, sanki kendi bedenlerimiz ve zihinlerimizle baş başa kalınca olmadı mı sanıyorsunuz? Önce evlerimiz, sonra benliğimiz her adımda kendimize bir adım daha yaklaşıyorduk.

Belki, en büyük korkumuz kendimizle baş başa kalmaktı. Belki bu kadar kaosu, zamansızlığı, oyalayıcıları kendimizle baş başa kalmamak için kurgulamıştık. Ama hayat öyle ki eksik kalanı, aslolanı er veya geç önümüze getirir koyar. İşte, tarihte bu aralar kaçtığımız yerde kendi benliklerimizin karşısındayız, acı olan aradığımızı, özlediğimizi her kelamda dile getirdiğimiz benliklerimizle birlikte vakit geçirebileceğimiz bir yere gelince çoğumuz karşılaştığımız kendimizi pek de sevemedik, değil mi?

 

 

Uzm. Dr. Seda Ülgen

Psikoterapist/psikonöroimmunojist

seda@aquayasam.com

www.aquayasam.com


YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.