Yemek yemek keyif midir, değilse nedir
Bu konuyu anlatmaya bir deneyle başlamak istiyorum. Yapılan bu deney, abur cuburların nasıl bir bağımlılığa sebep olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor…
Üç denek gurubu oluşturuluyor.
De¬neklerden birisi sadece sağlıklı yiyeceklerle besleniyor; ikincisi çoğunluğu sağlıklı yiyecekler; üçüncüsü ise sadece abur cubur yiyor.
Denekler yemek yedikleri esnada ayaklarına elektrik veriliyor.
Sadece sağlıklı beslenen denek yemeyi hemen durdurarak tepki veriyor. İkincisi bir süre sonra yemeye son verirken, üçüncüsü elektriğe tepki vermeyip yemeğe devam ediyor.
Bu keyif midir? Değilse nedir?
BAĞIMLILIK…
Sigara ilk kez içildiğinde hiç kimse keyif almaz hatta öksürür rahatsız olur ama sonra? Kanser olur ama hala bırakamaz ve bunun keyif olduğunu iddia eder! Elektrik verilince yemeği bırakamayan denekler gibi kanser bile olsa sigara içmeye devam eder. Çünkü bağımlıdır. Bir sürü kimyasal madde ile bağımlı yapılmıştır.
Sistemin istediği, mümkün olduğunca çok insanı tam da bu üçüncü denek gibi her şeye rağmen tüketmeye bağımlı olmuş hale getirmektir. Abur cubura bağımlı bir nesil… Bağımlılığı keyif sanan bir nesil. Hasta da olsa bağımlılıklarından vazgeçemeyen bir nesil…
Çünkü daha çok insanın daha çok tüketmesi gerekiyor ki üretilen kolalar, hamburgerler, cipsler paraya dönüşsün ve tekellerin kasalarını doldursun. Sadece Coca Cola’nın ürünleri günde 1,9 milyar bardak tüketiliyor. Türkiye’de tüketilen yıllık kola miktarı 3 milyar litreye yakın. McDonalds 118 ülkede yer alan 33 bindenfazla restoranıyla günde 62 milyon kişiye hamburger satıyor. Bu 24 milyar dolarlık gelir anlamına geliyor. Pastadan büyük payı kapmak için yarışıyorlar. Peki bu arada bize neler oluyor?
Maalesef obezite basit bir kilo ve estetik sorunu değil. Obeziteden kaynaklı birçok ölümcül sağlık problemi ortaya çıkabilmektedir. Obezite, yüksek tansiyona, ölüm nedenlerinin başında gelen kalp krizine, yaşam kalitesini düşüren eklem rahatsızlıklarına, diyabete ve bazı kanser türlerine davetiye çıkarmaktadır.
Obezitenin sosyal yaşamı da olumsuz etkilemektedir ve bu psikolojik sorunlarında ortaya çıkmasına neden olur.
Ciddi sağlık problemlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte bu yüzden yapılan sağlık harcamaları da artmaktadır. Araştırmalara göre 50-69 yaşları arasındaki insanlar için harcanan her 5 dolardan birinin obeziteyle ilgili olduğu ve bu oranın daha da artacağı ortaya çıkmıştır. Obezite ve obeziteden kaynaklı rahatsızlıklar için sadece ABD’de yılda 200 milyar dolar civarında harcama yapılmaktadır.
Peki; bizzat sistemin yarattığı sağlık sorunlarının aynı sistemle çözülmesi mümkün mü? Gıda sektörü nasıl ki insanların beslenme ihtiyacını karşılamak değil kâr elde etmek için varsa, sağlık da benzer şekilde sistemin çıkarları için var olan başka bir sektördür. Sağlık sektörü, özel sektördür ve kar amacı güden bir kuruluştur! İşin aslına bakacak olursak beslenme alışkanlıklarından ve işlenmiş gıdaların bileşiminde yer alan katkı maddelerinin zararlarından ortaya çıkan sağlık problemleri kar amacı güden işletmeler için bir sorun değil, fırsattır. Bu yüzden aslında çok kolay bir şekilde çözülebilecek sorunlar, çözülemez hale getirilirler.
Komik olan obezitenin sebebi sanki kendisi değilmiş gibi sistem, medyası aracılığıyla obezitenin ne denli tehlikeli bir hastalık olduğu uyarısını yapıyor. Bu noktada, sağlık sektörünün elde ettiği muhteşem karları hatırlamakta fayda var.
Zayıflama ilaçları, çaylar, taytlar, diyet programları, spor salonları, ‘organik’ gıdalar, obezite cerrahisi gibi devasa bir sektörü oluşturuyor. Sorunu üreten sistemin, çözümü de kendi çıkarları doğrultusunda sunmakta, aslında sunuyormuş gibi yapmaktadır ve insanlar zayıflama yalanlarına inandırılmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nde çalışan Profesör Boyd Swinburn de hükümetlerin “obezite krizinin” ardında yatan sebepleri ele almak yerine ilaca ve ameliyatlara yatırım yapmayı tercih ettiğine dikkat çekiyor.
Bu çelişki maalesef bilmemek sonucu düşülen bir yanlış değil bilinçli bir tercih. Yiyecek üreten firmalar için insan sağlığı kar için feda edilecek basit bir ayrıntı, bozulan sağlıklar da devasa karların olduğu sağlık sektörünün velinimeti.
O zaman ne yapacağız, zayıflamak, sağlıklı yaşamak istiyoruz ama nasıl?
Herkesin bildiği gibi tohumu toprağa ektiğimizde filizlenir ve o zaman en küçük tohum bile kocaman bir ağaca dönüşür. Bu noktada ihtiyaç duyulan tek şey doğru topraktır. Ama dikkat tohumu bir betonun ya da kayanın üzerine bırakırsak hiçbir işe yaramaz, hatta kurda kuşa yem olur. Kumun kilin içine atarsak çürür gider. Oysaki doğru toprağa ektiğimizde kocaman bir ağaç olmakla kalmaz kuşlara da sığınak olur.
Peşinden gittiğimiz doğrular ne kadar doğru? Kurda kuşa yem olmadan yani sömürülmeden içinde gizli olan o potansiyeli açığa çıkarmanın, yeşermek için doğru başlangıcı yapmanın ilk koşulu doğru toprağı bulmaktır.
İşte kendi potansiyelimizi keşif yolculuğumuzu anlamamız da buna benzer bir durum; tohumun içindeki ağaç misali; aslında yeşermeden anlaşılmaz, yaşanır… Kendimize olan bitenden bire bir sorumlu bizleriz, bunu fark ettiğimizde özümüzün hakimiyetini de ele geçiririz, işte o zaman kölelik biter.
Alışkanlıkların, bağımlılıkların olmuş, bedeninin her tarafını sarmış ve sen içinde sıkışmışsın. Kilolarca yağ tabakasının altında yaşamak zorunda değilsin bu sistemin bir oyunu… İdeal kilo özgürlüğümdür….
O ZAMAN UYKUDAN UYANMA, BAĞIMLILIKTAN KURTULMA, ÖZGÜRLEŞME ZAMANI….
Sevgiler,
Beden Mühendisi
Bahar Pançuk Deniz