Depresyona ve strese çok farklı yaklaşım
Gün ışığı ve insanın ruh hali arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Genelde psikiyatrik
rahatsızlıklar sonbahar ve kışta tetiklenir, ilkbaharda da farklılaşmalar olur. Sonbaharın
gelişiyle birlikte halsizlik, daha fazla uyuma isteği ya da uyku düzensizliği, motivasyon
eksikliği gibi durumlarda artış görülmekle birlikte en çok da depresyonda artış görülür.
Depresyon mevsim değişikliğinden en çok etkilenen rahatsızlıkların başında gelir. Tanı konulmuş depresif vakalar olmasak da hepimiz farklı düzeylerde bu geçişlerdenetkileniyoruz. Bunun nedeni de ışığın azalmasıyla birlikte mutluluk hormonlarının (serotonin) salınımının olumsuz yönde etkilenmesidir. Bir de tatil geride kaldı, çalışma/okul zamanı düşüncesi vardır ki ilkbahar ve yaz başının motive eden etkisinin tam tersini yapar. Bunların kişide yarattığı olumsuz tepkimelere “güz depresyonu” deniyor.
Ama bu depresif haller aslında dört mevsim peşimizi bırakmıyor. Bazen etraf ışıl ışıl olsa da bizde
serotonin salgılanmasına pek neden olmuyor. Eminim herkesin başına gelmiştir bu durum. Bütün
suçu da mevsimsel değişime atmamak lazım.
Uzmanlar beslenmeye dikkat etmek, bol su içmek, yürüyüş ve egzersiz yapmak, hobi edinmek gibi şeyler öneriyorlar. Peki zaten depresif haldeyken bunları yapacak motivasyonu nereden bulacaksınız? Her tepenizin tası attığında yemeğe, tatlıya uzanan eller bir de üstüne güz depresyonu binmişken bunu başarabilecek mi? Bahar ayında yıllık ücretini ödeyip de o canım havalarda bir türlü düzenli gidemediğiniz spor salonuna gitmek için sizi yağmurda çamurda ne teşvik edecek? Zorunlu görevlerinizi yapmaya haliniz, zamanınız yokken nasıl bir hobi yapmayı düşünüyorsunuz?
Bütün bu sorular durumu daha da ümitsizleştiriyor gibi görünse de gerçekçi olmamız lazım. Bu önerileri çoğunluğumuz kolaylıkla hayata geçiremiyoruz öncelikle bunu kabul edelim.
“İnsanlar kendilerini ve huzuru ülkelerinde ararlar, sahillerde, ormanlarda… Oysa kişinin kendi zihninden öte huzurlu ve sorunlardan uzak bulabileceği başka hiçbir yer yoktur …. sürekli kendinize bunu anımsatın ve kendinizi yenileyin.”
Bunu söyleyen filozof hükümdar Marcus Aurelius’un 170-180 yılları arasında yazdığı Meditation (Kendime Düşünceler) adlı eseri hala başyapıtlar arasında yer alır. Ve işin en can alıcı tarafı da bunu savaş sırasında yazmış olmasıdır. O zamanın savaş koşullarını bir düşünün ve bir de hükümdar olduğunuzu. Ve huzuru içinizde buluyorsunuz. Zor görünse de imkansız olmadığını kanıtlayan tarihte başka pek çok örnek daha var.
Peki biz bunu günümüz koşullarında yapabilir miyiz? İnanın bana yapabilirsiniz. Üstelik dağlara çıkmadan, inzivalara çekilmeden; ofisinizde, işyerinizde, toplu taşımada her yerde.
Uygulamaya koymak için fazla zaman ya da efor harcamanıza da gerek yok. İşte size içinizdeki o huzurlu yeri bulmanıza en azından keşfetmenize yarayacak minik uygulamalar:
• Nerede ne yapıyor olursanız olun saat başı üç kez sadece nefesinizi gözlemleyin. Yani üç nefes alış ve verişinize odaklanın, sadece izleyin ve sonra ne yapıyorsanız onu yapmaya devam edin.
• Gürültülü bir yerde o uğultuya odaklanın ve sadece dinleyin. Birkaç saniyeyle başlayın, keyif aldıkça süreyi zaten uzatacaksınız.
• Kısa sürelerle sadece yaptığınız işe yargısızca, başka bir şey düşünmeden odaklanarak yapın. Ellerinizi yıkamak ya da adım atmak kadar basit şeyler olabilir. Yeter ki farkındalıkla yapın.
• Enerjinizin düştüğünü hissettiğinizde hemen karnınıza kocaman derin birkaç nefes alın ve yakında içmediyseniz biraz su için.
• Kısa aralıklarla ve saniyeler sürecek kısalıkta hiçbirşey düşünmeden etrafınızı gözlemleyin.
• Gerektiğinde bir uzmandan destek almaktan çekinmeyin. Sevgi ve farkındalıkla kalın