DOLAR 32,5589
EURO 34,7407
ALTIN 2492,372
BIST 9524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

2019’da neler okudum!

17.12.2019
A+
A-

Herkese Merhaba!

Bugünkü konumuz kitaplar. Niye kitaplar? 2019’un sonuna yaklaşıyoruz,biraz bazı konularda muhasebeler yapıyoruz; neyi başardık, neyi başaramadık, yılın sonuna bir şeyler yetiştirebilir miyiz diye.

Ben de kitap olarak hem bu sene neler okudum kendime ve size liste olarak paylaşayım bir hatırlayayım, farklı farklı alanlardan kitaplar var, belki duymadığınız size ilham veren bir kitap olur okuyunca diye düşündü hem de neye göre kitap alıyorum, kitaplığımda neleri tutuyorum, nasıl eliyorum; bunları anlatayım dedim

Yıl daha bitmedi tabii 1 Ocak’tan bu yana 26 tane kitap okumuşum 10 ay içinde -bu sene ocak ayından itibaren bugün 10 Aralık, yılın bitmesine daha var belki 1-2 kitap daha okurum belli olmaz.

Bunlar tabii benim kendim için okuduklarım çocuklarıma okuduğum bir sürü kitap var ama onları saymıyorum. Önemli olan benim kendi isteğimle, benim merakımla neler okuduğum.

Yılı Jo Nesbo ile açtım ve uzun zamandır beklediğimiz bir kitaptı: ‘Hayalet’ kitabın ismi. Biz ailece Jo Nesbo’yu ve karakterlerini çok seviyoruz. Onun yarattığı bu biraz anti karakter Harry Hole ve onun dünyası bizim çok hoşumuza gidiyor. Hikayesi çok güzel, her kitap aslında birbirinden bağımsız. Bir yandan da kitapları arka arkaya okuduğunuzda ana karakterin de genel yaşamına dair bir şey oluşturuyor. Biraz Behzat Ç. gibi belki de.  Eğer polisiye seviyorsanız İskandinav ülkelerinin kitapları biraz daha farklı oluyor, bir şans verin derim. Hatta bir tane de dizi önerisi vereyim size. Bron/Broen diye baya güzel İsveç-Danimarka sınırında yaşanan bir cinayetin arkasından olayları anlatıyor 3-4 sezonluk bir dizi.

Jo Nesbo’dan sonra Rabia Şakartepe’nin ‘Sade Bir Hayata Adım At’ kitabını okudum. Minimalizm ile ilgilenenlere Kazien metodu ile evleri sadeleştirmeyi anlatıyor.

Burda bir minik parantez: Minimalizm ile daha çok kitap önerisi için:

{youtube}https://www.youtube.com/watch?v=I5u7xRUmFCk{/youtube}

Daha sonra Aslı Kızmaz’ın ‘Benden Ne Olur’unu okudum. Eğlenceli bir kitap, ben bir akşamda okudum. Bazı kitapları farklı nedenlerle merak ediyorum. Burda bu yazardan nasıl bir kitap çıktığını merak ettim. Fena değil bence, akıcılığı var en azından onu söyleyebilirim.

Az kitap alıyorsanız mutlaka bunu okuyun demem ama sık sık kitap okuyorsanız aralara roman sıkıştırmayı seviyorsanız bence okuyabilirsiniz.

Sonra yine bir minimalizm kitabı var. Marie Kondo’nun ‘At, Kurtul, Ferahla’. Bu da onun 2.kitabı. Yukardaki 10 kitap videomda bu kitap da var. Orda da dediğim gibi 1 tane Marie Kondo okuyacaksanız bence direkt bunu okuyun, bu kitap zaten ilk kitabın ‘Derle, Topla, Rahatla’ nın genişletilmiş versiyonu gibi. Bu kitap işinizi görecektir Marie Kondo’cu iseniz.

Sırada Sophie Kinsella var. Sophie Kinsella benim senelerce gerçekten çok küçümsediğim,

‘Sophie Kinsella mı okunur ya!’ diyerek hiç okumadan, peşin hükümlü olarak okuyan herkese yapacak işi yokmuş davrandığım bir yazardı açıkçası.

Bir gün Ankara’dan dönerken D&R’a girdim havaalanında hamileydim ‘Pasaklı Tanrıça’sını gördüm ve aldım, İstanbul yolundaokudum. Acayip güldüm, çok eğlendim. Ben bu tarz kitapları bir kerede okumayı seviyorum. Gerekiyorsa 4-5 saat oturup, bir şey içip genelde de bu kışın oluyor bir solukta bitirmeyi seviyorum.

O kitabı da uçağı beklerken aldım, hemen başladım, uçakta okudum, eve taksi yolculuğu filan derken o akşam bitirmiştim. Benden sonra annem okudu, teyzem okudu, o okudu bu okudu herkes çok sevdi ve ben Sophie Kinsella’ya başka bir gözle bakmaya başladım.Komik bir dili var, bu zamana doğru geldikçe çıkan kitapları daha da güzel. Bu da ‘I Owe You One (Sana Borçluyum)’ isimli kitabı. Bu kitabı Türkçe çevrildi mi bilmiyorum ben artık gerçekten kadını çok sevdiğim için yeni bir kitabı çıktığında hemen indiriyorum, beklemiyorum çevirisini. Genelde de sağ olsun senede bir kitap yazıyor, sevenlerini üzmüyor.

Sonra geldik James Wallman’a. Bu sene gerçekten minimalizm hakkında iyi okumuşum. İstif Çağı’nın zaten kendine ait videosu var bırakalım buraya da, merak eden izlesin çünkü bence alanında iyi bir kitap. Detaylı incelenmeyi hak ediyor.

{youtube}https://www.youtube.com/watch?v=QyyRdK21Qso{/youtube}

Sırada bahsedeceğim Charles Brokaw’ın ‘Şeytan Şifresi’ isimli okumasam da olurdu; ama işte yazlıkta mıydım, tatilde miydim elime de almışım, hadi başladık bitirelim diye okuduğum bir kitabı. Bence Dan Brown sevenlere belki hitap edebilir ama Dan Brown nerde bu yazar nerde diyerek burayı geçiyorum.

Şimdi gelelim kişisel gelişim taraflarına. Eğer Aykut Oğut seviyorsanız, daha önce okuduysanız (benim gözümde Aykut Oğut, Louise Hay bunların ikisi de aynı kafada) ikisi de sen ne hangi enerji frekansında isen karşına da o çıkar diye anlatıyor. İşte bu Aykut Oğut kitaplarında hep bir hocasından bahseder Darel diye;  onun kitabının çevrildiğini görünce onu da okumaya başladım. Adı:  ‘İnancın Gücü’.Aslında bu kitabı henüz bitirmedim doğruyu söylemek gerekirse. Bitirilecekler arasında arada yanıma alıp yolda okuyordum gidip gelirken. Ama bu şekilde yolda okuduğum basılı kitaplar bazen bir gün çantama atmayıp evde rafa koymamla orda kalıyor, bitiremiyorum. Bunun da o geldi başına ama bitireceğim.

Ve Kaan Sekban’ın kitabı: Tebrikler Kovuldunuz Bunu geçen gün bir arkadaşımla da konuştuk. Bence bu erken yazılmış bir kitap olmuş. Ben Kaan Sekban’ı seviyorum, ona gülüyorum, beyaz yakalı esprileri bana çok tanıdık geliyor. Yani dili çok tatlı, çok naif, çok güzel, yaşadığı şeyleri anlatıyor ama bence şimdi otursa şu an o sonrasını da eklese bu kitaba -belki ikincisini yazar bilmiyorum- çok daha lezzetli, güzel bir kitap olacağına inanıyorum.

Sonra Zeynep Tarhan Muslu’nun ‘Renk Şifresi’ kitabı var. Sayfaların renkli olduğu hem bunu kendi başınıza da kitabı alıp yapabiliyorsunuz analizi Zeynep Hanım’la da yaparken yüz yüze değilseniz -ben uzaktan olanı kazanmıştım- yüzünüze kitabı tutuyorsunuz, kafanızı sarıyorsunuz saç renginiz boyalıysa filan özellikle bozmasın diye: Hangi renk sizi daha aydınlatıyor veya sizi daha kötü gösteriyor, bunun analizini yapmanızı sağlıyor.

Bence farklı görüşleri okumakta fayda var. Benim hoşuma gitti kitap, zaten böyle daha çok uygulama kitabı yani

bilgiden ziyade size tekniği öğretip sayfaları yüzünüze tutup aynaya bakıyorsunuz. Bu arada bana Zeynep Hanım sordu böyle ”Sence nesin diye?” Soğuk renk var, ılık renk var, o var bu var ben tamamen anlamamışım. i kendi kendime bunu yapmaya kalkışmamışım.

Sonra Ayşegül Çoruhlu’nun ‘Kuantum Beslenme’ kitabını okudum. Bu biraz daha saatler ile ilgiliydi.Beni çok sarmadı, bazı sayfalarını atlaya atlaya gittim yalan söylemeyim.

Geçen Nisan ayında AdsızAlkalikler diye bir whatsapp grubuna girmiştim dönemde çok da faydasını görüp sonra bıraktım, o benim tamamen iradesiz davranışım oldu. O dönemde onun önerdiği kitaplardan biriydi ama çok fazla girişte formül var, benim kafam çok doluydu o zamanlar çok kendimi vererek okuyamadım

ama genel olarak Ayşegül Çoruhlu’yu beğeniyorum, çok fazla kitabı var. Bu kitabından başlar mısınız bilmiyorum ama beslenme kitaplarına ilgi duyuyorsanız aklınızda olsun.

En azından bu işlere meraklı arkadaşlarımın önerdiği bir kitap diye söyleyebilirim size. Sonra yaza geldik. Evet, bu Ayşegül Çoruhlu’dan itibaren yaz kitapları.

Durgunluğa geçmeden önceki son dönem en son neyi okumuşum? The Love Academy- ben bu kitabı Bodrum’dayken sahaftan aldım, sahaf da değil de aslında ikinci el pazarından aldığım bir kitaptı. Ben özellikle bu tarz böyle kolay romanları İngilizce almaya çalışıyorum ki

Tamam yabancı dizi izliyoruz, İngilizce kulakta kalıyor hem de yeni İngilizce kelime görmek açısından iyi oluyor hem de okutuyor kendini. Çok fazla bir şey anlatamayacağım kitabı ben zaten böyle lime lime almıştım, yazarını bile not etmemişim diğerlerinin hepsinin var.

Öyle onu geçiyorum.

‘Sonra Sıfır Atık Ev’i okudum. Bea Johnson’ın  ‘Zero Waste Home’ ben İngilizcesini okudum. Çevirisinden önce alıp indirmiştim çünkü kitabı, okunulacaklar arasında duruyordu.

Çok güzel, ben böyle gerçek yaşam hikayesinden çıkarak anlatılan kitapları ayrıca seviyorum. O yüzden ayrıca güzel bence, tavsiye ederim. Sinek sekiz yayınlarında zaten Türkçesi var.

Brene Brown’un vulnerability yani kırılganlık kavramını inceleyen bence çok değerli bir araştırmacı. Netflixte de bir tane videosu var ‘Cesaretin Çağrısı’ diye Youtube’da bir sürü Ted videosu var,  Tedx videosu var. Bence çok güzel şeyler anlatıyor,  gerçekten okumanızı (Cesur Yanınızı Kucaklayın) tavsiye ederim. İnsanın ruhuna dokunduğuna inanıyorum. Kırılganlığı anlatıyor, bence çok değerli bir konsept ben çok seviyorum, o yüzden çok severek okudum.

Sonra Sophie Kinsella tayfası zamanında yine tanıştığım başka bir yazar daha var: Marian Keyes onun da karakterleri bazen Sophie Kinsella’nınkiler  gibi biraz sakar. Son okuduğum kitabı ise ‘The Other Side of The World (Dünyanın Diğer Yanı)’ Bence çok tatlı bir kitap, ben gerçekten böyle yazın 2 akşam çocuklar uyuduktan sonra oldukça geç saatlere kadar okuyup bitirdim. Bayağı da heyecanlandırmıştı beni sonu beklenmedik, çok tahmin edilebilir bir sonu da yoktu hoşuma gitti.

Louise Hay demin söylediğim işte Aykut Oğut, Darel  Rutherford bunlar birbirine benziyor diye. Ben, Louise Hay’i de seviyorum, onu da öneririm size. ‘Pozitif Düşüncenin Gücü’ onu okudum hatta sonrasında da şimdi açmışken söyleyeyim ‘Düşünce Gücüyle Tedavi’yi de okudum. Bu düşünce gücü ile tedavi şunu anlatıyor aslında hastalıkların altında yatan başka ne nedenler olabilir? Boğaz ağrısı mesela en temel şeylerden söylenmemiş, içe atılmış şeylerin simgesi olabiliyor. Duymayan kulaklar, gözde görme gerilikleri , derine inildiğinde travma olarak bir şeylerden kaçmayı, bir şeyleri görmeyi, bir şeyleri duymayı- duymamayı tercih etmeyi anlatabiliyor gibi bir görüşü var. Eğer meraklıysanız kesinlikle tavsiye ederim.

Sonra Cal Newport’un ‘Dijital Minimalizm’ kitabı var Metropolis Yayınlarından. Ben çok beğendim, çevirisini de çok beğendim, konuyu da çok beğendim.

Black Mirror’ı sevdiyseniz, izlediyseniz bu kitabı beğenirsiniz; kesinlikle öneriyorum. Bence günümüz dünyasında okunması gereken eserlerden.

İki tane daha kitap var biri John Green, biri Jane Green’in. Jane Green’in tatlı bir kitabı var ‘The Beach House’ diye benim yine ikinci el pazarından aldığım bir kitaptı. John Green’de meşhur, filmi de çekilen bir kitabı vardı.

O biraz daha ergen kitabıydı bu da bana forumdan gelmişti ”Ya siz böyle kitapları sevebilirsiniz” diye. Ben de yazın okudum, hoşuma gitti duyurulur roman sevenlere.

Sonra geldik Tess Gerritsen’in kitabına. Ben Tess Gerritsen’i acayip seviyorum. Ne kadar kitabı varsa okuyorum, onun polisiye kitapları benim çok hoşuma gidiyor. Onun polisiye değil bu sefer enteresan ‘Yörünge’ diye uzayda geçen bir macerasıydı.

Benim hoşuma gitti, güzeldi. Zaten Tess Gerritsen ne yazsa seviyorum ben.

Şimdi en son ‘No More Plastics’ diye incenin incesi bir kitap okudum. Bunu hatta Özge Lokmanhekim’in önerisi idi, İngiltere’ye gittiğinde görüp fotoğrafını çekmişti bana. Ben de sonra onu Kindle’dan buldum.

No More Plastics böyle 2 minutes solutions diye bir çıkışı var bu abinin. 2 dakikada hayatta sıfır atığa geçmek için çok acayip önlemlere gerek yok, günde 2 dakikanızı ayırsanız değişim yaratırsınız diye. Kitabında çok güzel istatistikler var, beni o anlamda çok çekti.

Kısa bir kitap pıt pıt pıt okunuyor. Bir tane de uçakta okumuştum, buraya yazmamışım. ‘The Best of Medium’ diye bir şey okudum. O da bunun gibi 100 sayfa filan bir kitaptı. Medium diye bir site var, belki biliyorsunuzdur. Yazar portalı gibi bir şey benim hoşuma gidiyor. Medium’da çok başarılı olan birinin yazma hikayesi bu da başarı hikayesiydi.

Bir de şu anda okuduğum ‘The Dairy of A Bookseller’ (Bir kitapçının güncesi) var. Bunu arkadaşımda görüp çok merak etmiştim. Bu da gerçek bir hikaye aslında günlük gerçekten adında olduğu gibi bir kitapçının günlüğü adı.

Gerçekten gün gün hem hikayesini anlatıyor, sürecini anlatıyor hem de gün sonunda kaç kitap sattım, kaç kitap aldım, ne oldu filan diye böyle minik minik notları var. Henüz daha başındayım, okumaya devam ediyorum.

Son dönemde istediğim hızda okuyamıyorum. Bu yüzden kitap almamaya çalışıyorum zaten çok uzun zamandır; forum üzerinden kitap aldım. Forumdan kastım websitem üzerindeki ücretsiz kitap takas platformu. Turkisiminimalizm.com/forum adresinden ulaşabiliyorsunur. Burdan gelen kitaplar dışında kendime yeni kitap almadım sanırım. Belki 1 tane 2 tanedir daha fazla değildir bütün yıl boyunca. Ne mutlu ki forum üzerinden birçok yeni kitaba ulaştım. Forum üzerinden herhalde 5-10 kitap falan aldım. Bu İstif Çağı kitabı, Marie Kondo’nun kitabı, Kaan Sekban’ın kitabı forumdan, dediğim gibi John Green vs. oradan 2-3 kitap var forumdan. Yani 25 kitap varsa burada en azından bir 7-8 tanesi zaten forumdan oldu yani kitap takası ile oldu.

Tsundoku diye bir Japon terimi var : okuyabileceğinden çok kitabı istiflemek üzerine. Çok eskiden bu kavramdan bahsetmiştim hatta bir blog yazısı da yazmıştım.

Sürekli kitap almak, kitapları biriktirmek ama asla o hıza yetişememek meselesi hepimizin zorlandığı bir konu bence ve bazı kitaplar var ki aynı kıyafetler gibi o kitapları okuduğumuzda bizi değiştireceğine inanıyoruz, farklı biri olacağımızı zannediyoruz ya da o kitapları okursak, o kitapları okumayı geçtim alırsak kütüphanemizde tutarsak farklı birileri olacağımızı düşünüyoruz.

Bunların hepsinin yanılsamadan ibaret olduğunu hatırlamak lazım.

Eğer okumayı planladığınız kitaplar inanılmaz bir dağ haline geldiyse lütfen elden geçirin, gerçekçi olun, okumak istemediğiniz hiçbir kitabı bitirmek zorunda değilsiniz.

Bu konu benim eskiden de çok takıldığım bir şeydi hatta burada da okurken söyledim bir tane kitabı zorla okudum bitirdim diye. Ben onu merakımdan bitirdim, sevmedim ama neye bağlayacaklar Allah aşkına bu kitabı, bu hikayeyi diye bitirdim.

Zamanımız çok değerli ve çok kısıtlı. Ben 36 yaşındayım, bunu bu yaşlara gelince çok daha iyi öğrendim. Hele ki hayatımda bir sürü sorumluluk vs. varken okuduğum kitaba ayırdığım vakit de çok değerli hale gelmeye başladı. O yüzden bu değerli vaktinizi değerli şeylere harcayın ama bu şu anlama gelmiyor: mutlaka çok ciddi kitaplar okumalıyım, mutlaka öğretici kitaplar okumalıyım.

Hayır!

Gerçekten her kitabın size kattığı bir şey var. Bu bir ülkeyi tanıtmak olabilir, bazen size yeni bir konu anlatma ya da size kendinizi iyi hissettirmek olabilir.

Uzun zamandır dijital ya da e-kitap okuyorum. Okumak istedikten sonra bence kitabın formunun çok önemi yok. Can Yayınları’nın çıkardığı küçücük kitaplar vardı belki hatırlarsınız cep kitaplar isterseniz onu okuyun, isterseniz büyük halini okuyun, isterseniz dijitalini okuyun ama okuyun, gerçekten okudukça değişiyoruz , okudukça gelişiyoruz. Çok daha afilli bir cümle bulmak isterdim ama konu aslında çok basit. Çok süslü püslü kelimelere gerek yok. Kitap okumak sizi iyileştiriyor.

Başka bir yazıda görüşmek üzere.


YORUMLAR

Solve : *
25 × 6 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.