Bir yastıkta kocayacağız
Aynı şeyi üç gün içerisinde iki kez düşününce, yazmak için üçüncü işareti bekleme Arzu dedim…
Bu konuyu ‘bir arkadaşım’ üzerinden de anlatabilirdim, ama yazdıklarım ve savunduklarımla yaşadıklarımın birbirine tutarlı olması benim kendim için en büyük dileğim.
Önce şunu söyleyeyim, hiç endişelenmeyin, bomba gibiyim… Arada insanın bomba gibi olduğunu hatırlaması için bomba gibi olmamaktan minik minik endişelenmesi gerekiyormuş sanırım. Şükür…
Geçen hafta Geveze show’da, Geveze Leo Buscaglia’nın sorduğu bir sorudan bahsetti. Yayından sonra kendi aramızda soruyu konuşurken stüdyoda 4 kişiydik. Ben hariç herkes soruya anında cevap verebildi. Ya daha önce üzerinde oturup düşünmüşler, ya da düşünmeye bile gerek yok, cevabı ‘the one and the only’ …
Ben mi? Soru beni kilitledi. Aslında çok da basit, çok da klişeleşmiş bir soru… Cevap veremeyince ürktüm, panikledim, nasıl bilmem ben bunun cevabını dedim… Acaba verecek cevabım mı yok, o kadar sığ bir hayatım mı var yoksa cevabım çok var ve ben bu yüzden aralarından seçemiyor muyum? 24 saate yine sığamıyor muyum?
Son 24 saatiniz kalsa ne yapardınız diyor Leo Buscaglia…
Sonra da diyor ki yapmak için ölmeyi neden bekliyorsunuz?
Bilmiyorum ki bu soruya verecek cevabı hazır olup da yapmayanların durumu mu daha vahim yoksa bu soruyu daha önce hiç düşünmemiş olanlarınki mi…
Geçen sene Temmuz ayından beri (bomba gibiyim) ensemin sağ tarafından ara ara girip kafamın yarısını 5 saniye kadar uyuşturan (sağlığım çok iyi), sağ gözümü kapatan, bana hayata küçük, 5-6 saniyelik molalar verdirip anda kalmamı sağlayan bir şey yaşıyor benle birlikte… Biz ona ağrı diyoruz genellikle…
Sebebi ıslak saçla dolaşmak? Dolaşınca frekansı artıyor, dolaşmayınca azalıyor hatta bazen kayboluyor. Geçen sene doktora gittim, öyle dedi, yıkanıp evden çıkma dedi. Uygulanabilir mi? Pek değil…O zaman mecbur sevicez birbirimizi…
Bu aralar yıkanıp evden çıktığım çok olmuş olacak ki frekansı baya bir arttı (çok iyiyim). İki kişi sohbet edemiyoruz artık, o da hep aramızda, tam dalmış konuşurken bir giriyor sağdan sağdan, 5-6 saniyelik bir pause konuşmaya… Hep aynı kişiye denk gelince bu durum, tehditle, baskıyla biraz da şiddetle beni tekrar doktora gitmek zorunda bıraktı. Gideyim de bir sussun çenesinden kurtulayım dedim?
Hani tam uyumadan önce ya dünyayı ya kendi hayatımızı kurtarırız ya yastık üstü iç diyaloglarda, ben kendimi öldürdüm dün gece…
Şöyle.
Kızım sen doktora gidiyorsun ama ya ur çıkarsa beyninde, ya 6 aylık ömrün kaldı derse doktor sana gözlerine bakamaya bakamaya, bunu duymaya hazır mısın dedi…
Yok yahu ıslak saç konusu işte dedim…
Bir yastıkta kocuyoruz biz. Gözler kapanana kadar gidiyor bu muhabbet ben ve benden içeri arasında.
Kızım ıslak saç muhabbeti bir buçuk yıl sürer mi? Ur olabilir bak.
Sessizlik… Baya bir sessizlik… İkimizde de hem de…
Başka biri konuşmaya başladı o anda, tanıyorum onu, çok sık görüşmeyiz ama arada hiç olmadık yorumlar yapar ve şaşırtır beni, hayata bakış açısı benden de benden içeri de kim varsa ondan da farklıdır. Yaratıcıdır. Eğlencelidir. Candır. En çok onu severim, yalan yok, 24 saatim kalsa onla geçirecek kadar hem de… Hani derler ya soruna başka bir çerçeveden bakalım diye… O çerçevenin bendeki sahibidir kendisi… Hep hoş gelir.
Ur… Son 24 saat… Leo Buscaglia…Islak saçlar…
Uzun uzun anlattı…
O anlatırken gülümsüyordum, yok artık dedim kendimi gülümserken yakalayınca… Sanki beynimde ur çıksa, öleceksin deseler daha güzel bir hayat yaşayacakmışım gibi bir tablo çıktı resmen karşıma… Hayallerimle kol kola… Çok iyiyim elli kere söylettirmeyin bana…
İnsan öleceğini fark edince mi yaşamaya başlıyor yoksa…
Doğayla kalın demeyeceğim bu yazının sonunda…
Yalnız kalın ve konuya bir dalın, ölecek olsanız nasıl da güzel bir hayatınız olur aslında bundan sonrasında…
Bak şu kızın pazartesi pazartesi açtığı konuya!
Arzu Özen
Sevgilerimle