Çaresizlik en büyük acılardan biridir…
Bazen dönemler vardır, elinizi neye atsanız her şey kötüye gider. Sevdiğiniz insanlar, sizi görmüyorlardır. Durumu düzeltmek için çabaladıkça her şey daha kötüye gider, sanki ortalık daha çok dağılır. Size olan bakışlar daha soğuklaşır.
Artık kendinizi insanlara ulaşamadığınız bir buz dağının ortasında bulursunuz. Bir daha hiçbir şey düzelmeyecek gibi, dünyadan kopup uzayın boşluk ve karanlığına çaresizce sürüklenen bir balon gibi hissedersiniz…
Çaresizlik en büyük acılardan biridir. Çünkü insan mücadele edebileceği şeylere dair umudunu korur. Elinden gelen bir şey olduğunu düşündüğünde hala emek sarf etmek için inancı vardır. Ama inancını yitirmeye başladığında içten içe o insan ölmeye de başlar. Hayatla arasına giderek yükselen duvarlara boyun eğer. Hayatın bazen önümüze gelen böyle çıkmaz sokakları vardır. Yaptığımız her şeyin boş olduğunu düşünürüz. Geleceğe dair bir adım atma gücümüz dahi kalmamıştır. İşte o zaman bazen sadece durmak gerekir.
Çoğumuz acıya tahammül edemez. Bu otomatik bedenin oluşturduğu bir refleks yanıt sistemidir. Olan olumsuz şeyler bizim hayat kalitemizi bozduğundan beden veya zihin hissettiği olumsuz duygu karşısında hemen tedbir almak ve tekrar güvenli durumuna dönmek ister. Bu otomatik yanıt sistemi, biz doğadan uzaklaştıkça medeniyetin yükselmesi ile hayatımızda farkında olmadan tuzaklar oluşturmuştur. Medeniyet bize insanoğlunun dış dünyayı kontrol edebilme gücünü verdiğinden, tahammül edip gelişeceği, büyüyeceği, olgunlaşacağı tüm acı verici süreçlere konfor adı altında emeğin azaltıldığı, süreçlerin kısaltıldığı yeni çözümler üretmektedir. Örneğin, uzak yerlere ulaşım için araba, tren gibi çeşitli ulaşım araçları icat eden insan, konforunu sağlarken yürümenin kaslarına kazandıracağı güçten uzaklaşmıştır. Hayatınıza dikkat ederseniz, bu gibi süreçleri kısaltan bir çok oluşum göreceksiniz. Bu da bize bir çok güçleneceğimiz doğamıza ait fırsatın kaçırıldığını gösterecektir.
İşte süreçler kısalırken bizim olayların içinde durabilme ve anlayabilme yetilerimiz, acıya tahammül edebilme ve olgunlaşma süreçlerimiz de aynı şekilde kısalacaktır. İşte güçsüzleşen insan, sorunlarla karşılaştığında bazen olayın kaynağına bakmadan sürekli bir onarma çabasına girecektir. Oysa bazen olayların yeniden akışa geçebilmesi için, sabırla olumsuzluğun içinde tahammül ederek bekleyebilmek gerekir. Beklerken gözlemlemek ve kendimizde dönüştürülmesi gereken yerlere bakmak gerekir. Bazen, geleceğe adım atmak için önce geçmişle yüzleşmek gerekir. Geçmişte bıraktığımız boşlukları yeniden doldurmak, geçmişten taşıdığımız olumsuzlukları yeniden yapılandırmak gerekir. İnsanın sürekli sahip olduğu konforu aynı şeklide tutma çabası ise kişinin bu süreçlerden yoksun kalması ile daha çok ilerlemesi, daha kaliteli bir hayata geçmesini engelleyecektir.
O yüzden sevgili okurlar, ne yaşarsanız yaşayın ve o an her şey ne kadar karanlık olursa olsun, çözüm ve geleceğin ışığı daima kendinizdedir. Yeter ki karanlığın içine girmekten korkmayın, yüreğinize güvenin …