Ebu Kasım’ın çarıkları!
“Yalnızca eylemlerimiz değil, aynı zamanda ihmallerimiz de kaderimiz olur.”
Bir zamanlar Bağdat’ta cimriliğiyle ün salmış bir Ebu Kasım varmış. Çok zengin olmasına rağmen paçavraya dönmüş çarıklarını yenilemeyi hiç düşünmezmiş.
Ebu Kasım bir gün Pazar yerinde, hayatının en talihli alış verişini yapmış. İflas etmiş bir parfüm tüccarından büyük bir miktar, gül yağı esansını ve bir başkasından da kristal şişeleri yok pahasına satın almış. Bu başarısını kutlamak için çok uzun süredir uğramadığı hamama gidip kendini ödüllendirmek istemiş.
Giysilerini bıraktığı soğuklukta bir arkadaşı ile karşılaşmış. Arkadaşı onu bir kenara çekip çarıklarını artık değiştirmesi gerektiği ile ilgili uzun bir konuşma yapsa da Ebu Kasım, onların hala giyilir durumda olduğunu söyleyerek konuyu kapatmış. Hamamda bir güzel yıkanıp dönen Ebu Kasım çarıklarını bulamayıp yerinde pırıl pırıl bir çift çarık görünce, arkadaşının ona hediye ettiğini düşünüp, gönül rahatlığı ile bu yeni çarıkları giyip hamamdan çıkmış. Ancak kendisi içerdeyken hamama yıkanmaya giren kadı, çarıklarını göremeyince nerde olduğunu arattırmış. Hamamı arayan yaverler Ebu Kasım’ın çarıklarını bir kuytuda bulunca olayı anlamışlar. Alelacele, ayaklarında kadının çarıkları olan cimriyi bulup getirmişler. Ebu Kasım ne kadar dil dökse de bu yanlış anlamayı düzeltmek ona epey pahalıya patlamış.
Eski çarıklarını alıp evine dönünce, öfkeyle çarıklarını pencereden fırlatmış. Evin yakınındaki nehre düşen çarıklar akıntıyla sürüklenip gitmiş. Birkaç gün sonra nehirde balık avlayan balıkçıların ağına alışılmadık büyüklükte bir şey takılmış. Büyük bir şey yakaladıklarını sanan balıkçılar ağları hızla çekince, cimrinin meşhur çarıklarını görmüşler. Ayrıca cimrinin sağlamlaştırmak için ökçelere çaktığı çivilerin ağları parçalamış olması da onları çok sinirlendirmiş. Bunun üzerine bu çamurlu ıslak şeyleri açık bir pencereden içeri fırlatmışlar. Meğer bu pencere de Ebu Kasım’ın evinin penceresiymiş ve çarıklar masada dizili duran kristal gül yağı şişelerinin üzerine düşüp hepsini paramparça etmiş. Sinirden çılgına dönen cimri çarıklarını alıp bahçeye çıkmış ve derin bir çukur kazmış, çarıklarını gömmüş. Bu esnada meraklı bir komşusu onu izlemekteymiş. Bu kadar cimri bir adamın kuşkusuz büyük bir hazineyi buraya gömmekte olduğunu düşünmüş ve onu kadıya ihbar etmiş. O dönemde bulunan define devletin malı imiş ve kadıya haber verilmesi gerekirmiş. Hızlıca yakalanıp kadının huzuruna getirilen Ebu Kasım’ın anlattığı hikâyeye kimse inanmamış. Öncekinden de büyük bir ödeme ile paçasını kurtarmış.
Perişan halde mahkemeden çıkıp çarıklarına lanet okuyarak giderken çarıkları şehir dışında yok etmenin en iyi çare olduğunu düşünmüş. Şehrin dışında ormanın derinliklerine dalmış, orada bulduğu bir gölün içine çarıklarını atmış. Artık onlardan kurtulduğuna inanarak evinin yolunu tutmuş. Ancak bu göl, şehre su sağlayan bir kaynakmış ve bir süre sonra su borularını tıkayıp patlamasına neden olmuş çarıklar. Tabi orası açılıp da çarıkların Ebu Kasım’a ait olduğu görülünce, vali çok daha büyük bir ceza vermiş Ebu Kasım’a.
Nerdeyse bütün servetinin tükenmesine yol açan eski çarıkları elinde, deliye dönmüş bir vaziyette ilerlerken, onları yakarak kurtulmayı düşünmüş. Ancak o kadar ıslakmış ki bu mümkün değilmiş. Bunun üzerine balkona kurumaları için bırakmış. Yan balkondan gelen bir köpek çarıklarla oynarken, sokaktan geçmekte olan bir kadının başına düşürmüş çarıkları. Tesadüf bu ya, kadın da hamileymiş ve kafasına ansızın düşen şey yüzünden korkusundan çocuğunu düşürmüş ve kadın kocası, şikâyetçi olmuş Ebu Kasım’dan. Yüklü bir tazminatla hem servetini hem aklını yitirmek üzere olan Ebu Kasım yalvarmış kadıya: “Bütün acılarımın sebebi bu çarıklardır. Bu lanetli şeylerin başıma açacağı dertlerden beni sorumlu tutmayacağınız fetvasını çıkarın” Bazı kaynaklara göre Kadı bu dileği kabul etmiş.
Bu şahane hikâye okuduğum andan beri çok etkiledi beni. Anlatılan, sadece cimri bir adamın başına gelenler ve cimriliğin kötü sonu değildi. Ebu Kasım’ın ayakkabıları, her birimizin kendi hayatlarımızda bağımlı olduğu herhangi bir şeyin hikâyesi. Zamanında bırakamadığımız için ilerlememizi engelleyen bir yanımız, bir alışkanlığımız, bir huyumuz. Ya da bağımlı olduğumuz mekânlar, insanlar, alışkanlıklarımız, ihmal ettiklerimiz… Kim bilir daha neler neler… Ebu Kasım çarıklarını öfkeyle bırakmaya niyetlenmiş görünse bile, iç olarak tutkusu devam ettiği için kendini tekrar eden bir lanet gibi dönüp dönüp geri geldiler kendisine. Ebu Kasım, toplumun onu aşağılaması, cezalandırmasına rağmen zamanında bırakmayı bilmediği için kaybetti üzerine titrediği her şeyi. Kendi egosunda sembolleşen çarıklarından, kim kurtarabilir Ebu Kasım’ı? Her birimizi kendi çarıklarımızdan ve kendi egomuzdan kim?*
Emel Eva Tokuyan
*Sevgili okuyucum; bu hikâye, burada yer veremediğimiz kadar çok sembolü ve mesajı içinde barındırmakta. Her birimizin bunun üzerine düşünerek farklı çıkarımlar yapmanız dileğimdir.
*İbni el Hamavi, Tamarat ul-Evrak (Yaprakların Meyveleri)-kısaltılmıştır.