Geçmişinde kendini tüketenler
Bugün neden bazı şeylerin ters gittiğini öğrenmek ister misin? Hayat ancak biz kendi yaşam sorumluluğumuzu hakkıyla aldığımızda bizi olduğumuz gibi kucaklar ve niyetlerimize kavuşturur. Bazı kişiler vardır. Onlar hayatta birçok kişinin sorumluluğunu alır ancak kendi yaşam deneyimlerinin sorumluluğunu alamazlar. Şikâyet eder ancak çözümü başkası getirsin isterler.
Bu kişilerin hayatlarına bakarsanız çok ağır şartlarda, ağır yükümlülükler taşırlar. Her şeye yetişmeye çalışır ya da tam tersi yetişemez yetersiz hissetmeyi seçerler. Böyle kişiler yaşam sorumluluğunu ya annede ya da babalarında bırakmışlardır. Yetişkin bir bedende hala çocuk gibi bakıma desteklenmeye ihtiyaç hissederler. Sevilmek, önemli olmak, önemsenmek peşindedirler. Sorunların içinde kaybolarak çözüm için bir kahraman çıksın gelsin isterler. Bunu bilinçli olarak yapmazlar. Anne ve babanın geçmişlerinde kendilerine hissettirdiklerine takılı kalmışlardır. Kızgın, öfkeli, yargılayıcıdırlar ve yeterince sevilmedikleri hissine odaklanmış olabilirler.
İşte bu kişiler geçmişlerinde kendilerini tüketirler ve bugünü layıkıyle yaşayamazlar. Örneğin, Sert bir babayı red eden onu yargılayan, dışlayan ve anne tarafına çekilen bir erkek çocuğu yaşam hikayesini kendinden vazgeçme derecesinde başkalarının yüklerini taşımak ve kendini sürekli mağdur görmek üzerine yaratmaktadır. Bu kişiler, kendilerini güçsüz ve yetersiz görmek suretiyle kendine acımayı seçerler. Sürekli bahanelere sığınırlar. Bilinçsiz bir şekilde annelerinin kahramanı olmak üzere deneyim üretirler. Yani eninde sonunda annelerinin eşi olurlar. Yalnız kalırlar. Çünkü kendi güçlerini red etseler bile anne hep orada sabırla onları kucaklamaktadır.
Çözüm nedir?
Aynı kalasın etrafında dönmeyi bırakmak için geçmişine tüm ayrıntıları ile “aynen öyle oldu” demektir. Anne ile babayı ruhsal bağ olarak eşit yere konumlandırmaktır. Onları oldukları gibi
onurlandırmaktır. Kendine ve başkalarına acımayı bırakmaktır. Olanı Kabul etmektir. Başka yolu yoktur. Kısacık yaşamda hiç bir varlığın kendine acımak için ayıracak vakti yoktur. Tutsaklıktan çıkmalı, özgürlüğe evet demelidir. Eğer diyemiyorsa dün kaybettiği gibi bugünde kaybetmeye şaşırmamalıdır.
Birlikte olunan her kişi enerji yükseldikçe orada kalır. Zira hayatın güzelliği birlikte yaratırken enerjiyi yükseltmek ve bu enerjiyle yeniden yaratıma dahil olmaktır. Enerji tükendikçe varlık, bütünlüğünü korumak isteyen ruhun kendi devinimi ile yeni bir yön seçer ve enerjisini toplamak üzere yolunu değiştirmek ister.
Birlikteliğin yakıtı enerjidir. Bu enerji tükeniyorsa ki bu genelde bireylerin ilişkilerine birlikte yaratmak üzere getirdikleri alma verme dengesinin doğal olarak işlemesi ile oluşur. Beklentisiz, kendini korkusuzca ifade edebilmek, doğal olmak, sevgi ile vermek ve sevgiyle almak.
Hesapsız…
Kimseyi kaybetmemek uğruna fedakârlık yapmamalısın. Bazen sadece nötr olarak dinlemek ve yorumsuz kalmak sessiz bilgide varlığa kendi sorumluluğunu teslim etmektir. Onun yüksek bilincinin olması gerektiği gibi olayları akışa koyduğuna teslim olmaktır.
Doğal alma verme dengesinde ne zaman alıp verdiğinin üzerinde bir strateji söz konusu değildir. Her iki varlıkta kendi enerji alanlarını korumak şartıyla içten gelen bir alışveriş oluştururlar. Kimse bir gram fazlasını vermez veya almaz. Eğer bu işlemiyorsa, ilişki, tarafların geçmişlerinin mahzeninde kalmaya mahkûmdur. Şimdiyi etkileyen takılı kalınmış kimlik ve dünyevi zorunlulukların yerine getirilmesi için gösterilen fedakarlık ve tükenişte her şey yok olup gitmektedir.
Çözüm nedir?
Sürekli kendini suçlayıp yargılamayı bırakırsan her gün daha çok ışığa yol alırsın. Her şeyi kişiselleştirmeyi bırakıp kendini fazlaca önemli olarak konumlamazsan kendi cennetini yaratırsın. Bardağın dolu tarafını görürsen, boş tarafı da doldurabilirsin.
Anda kal ve her şeyle barış, kendinle barış böylece niyetine güç veren kişisel gücünü yeniden toplarsın. Başkalarını yargılamayı bırak, ne olursa olsun oluşumların bir sebebi olduğunu kabul et.
Beklentiyi bırak ve kimseye borçlu olduğunu hissettiğin için vermeye çalışma, içinden geldiği gibi davran.
Kendine koşulsuz bir sevgiyle sarıl ve nerede olursa olsun kaybetmek pahasına kendini ifade et, Önce ebeveynin ile içinde kurduğun derin bağa bak. Kızgınlığın, öfken, pişmanlıkların veya
düşkünlüklerin var mı?
Bırak…
Ve şunu düşün…
Tükenmiş bir kişi birlikte olduğu çevresiyle neyi paylaşabilir ki?
Mutluluğu mu, Sevgiyi mi, birlikte yaratımı mı? Neyi?
Ya Sen, Sen böyle mi devam etmeyi seçiyorsun?
Sevgilerimle, Gamze Sağıroğlu