Gerçek yabancılaşma nedir?
Merhaba sevgili dostlar…
Hicran Arıkan ‘dan kucak dolusu sevgi ve muhabbetlerimle…
Epey oldu değil mi bu satırlarda buluşmayalı…
Haydi, biraz hasret giderelim…
İnsanın kendine yabancılaşması nedir? hiç düşündünüz mü? deyip yine deli bir soru atayım ortaya.
Severim böyle münazaraları… Beyin fırtınası iyi gelir ruha…
Yabancılaşma deyince, hep akla toplumsal yabancılaşma gelir.
Başka millet mensuplarına “yabancı” deriz hemen.
Eğer uyum kuramıyorsak, ortak değerlerimiz yoksa kendi milletimizdeki insanımızla da yabancı olmaz mıyız? Bir düşünmek lazım…
Alman Filozofu Karl Marx’a göre insanın ilk yabancılaşması, doğadan kopmasıdır…
Tabi o Karl amcaya göre öyle, haksız değil ama biraz eksik olabilir…Bence mevzunun başı orası değil…
Elbette, daha fizik ötesi yani metafizik gerçeklerin tam olarak anlaşılmadığı, Newton fiziğinin hala geçerli olduğu bir yüzyılda Karl amcaya böyle demesine hak veriyorum…Hatta taktir ediyorum… İlham verici bir düşünce…
İnsan doğadan ayrılıp kendine şehir hayatı kurarak, evet doğaya yabancılaşmıştır…
Bu doğru ama yabancılaşma hep devam etmiştir…
Bu seferde milletlere bölünerek göç ederek sosyal ve kültürel bir yabancılaşma sürecine girmiştir insanlık.
Bütün bunlar olurken sosyal yabancılaşma sürekli evirilerek hızını artırmıştır ve pek çok ortak değere sirayet etmiştir.
Belki de kapitalizmin sonucu, yabancılaşmadır diyebiliriz.
Ama bana göre insan zaten yabancıdır.
Kendini bilmeden; bedeni, ruhunu, zihnini düşüncelerini, duygularını bilemeden geldiği bu dünyada en büyük yabancılığı kendinedir aslında…
Yabancı olduğunu tanımlayabilmesi için önce, bedenin ve zihnin etkilerinden çıkması gerekir ki bu yabancılığı dışardan görebilsin.
Yoksa asla ayna olmadan kendini göremez insanoğlu.
Kendini bilme yolculuğunda mutlaka aynaya ihtiyaç duyar… Yolculuğun bir safhasında artık aynaya gerek kalmaz…
Mevlana’ların, Yunus’ların ve daha pek çoklarının kesifleşmiş ve latifleşmiş halleri bundandır…
(Bize de nasip olsun diyelim.)
Doğuştan yabancı olan insanın, dünya deneyimi bana göre kendini bilme yolculuğudur.
Bununla birlikte farkında olmadan, bilinçsizce ve katman katman giyilen benliklerin tanınması, ve bilinçli benliklere geçiş yapma sürecidir dünya deneyimi.
Çok işimiz var aslında , sıkılacak boşa geçirilecek bir zaman yok eğer kendini tanıma yolculuğuna çıkarsan.
Doğru bilgi ile harmanlanmış, feresatli aklın ve basiretli eylemlerin sahibi olmak gibi bir misyonla ilerlemek …
Ne işime yarayacak sabah kalkalım, yemek yiyelim, evi toparlayalım, işe gidelim, tatil yapalım, yiyelim içelim, uyuyalım keyfimize bakalım…
Çocukları da okutalım! Biz kitap okumayalım onlar okusun, O kurs bu kurs gezdirelim, ama onlar bizim gibi olmasın…Sanki şefaatçi yetiştiriyoruz… ( Bu nasıl olacaksa )
Sonra etrafa bakalım, gözümüz başkalarının ne yaptığında konsantre…
Aman sürüye yabancı kalmayalım, ne giyerlerse giyelim, ne alırlarsa alalım, araba mı lazım en üst modele göz dikelim, eşyalar hoooop değiştir…
Evler, ayakkabılar, terlikler… Hiç bitmiyor, bu ihtiyaçlar!!!
Bütün bu işlerin arasında, farkında olmadan, bilinçsizce ve katman katman giyilen benliklerin tanınması , ve bilinçli benliklere geçiş yapma süreci mi ? o da ne?????
Diyorsanız… zaten sözüm size değil…
Ee yapmayalım mi? En iyi arabaya biz de binmeyelim mi? Yada ev istemeyelim mi? Çocuklar okumasın mı? İşler var, pisliğin üstün de mi oturalım? Dersen…
Benim dediğimden onu anladıysan dostum, baya birbirimize yabancıyız demektir…
Cennetten gelip, dünyanın debdebesinde debelenirken unuttuğun kendini ölene kadar hatırlamadığında ve er yada geç kendinle yüzleşeceğin güne geldiğinde aklına gelir miyim?
İnan hiç bilmiyorum…
Herkesin kendi derdine düştüğü günde, bunun bir önemi de yok zaten…
Önemli olan senin şimdi buna zaman ayırman… Kendinle barışman…
Bak o zaman arabaların, evlerin, ferasetli ve basiretli evlatların nasıl da oluyor…
Ne istiyorsan sana nazikçe ikram edilen bir evrene geçiş yapıyorsun…
“Niye bu kadar tırmaladım? hırpaladım kendimi? Her şey kolaylıkla neşe ve ihtişamla bana nasıl a geliyormuş.” dediğin günlere duacıyım dostum.
Bugün, biraz eşyaya maddeye tapma hallerimize çok taktım…Üslubumdaki bu ara sıra olan çıkışlarım konudandır dostlar…
Mesela kişisel gelişim mevzularına giriş yapan bazı insanların kendini tanımak mı? Yoksa maddeyi bilinçsizce elde etmenin alternatif yolu olarak mı? görüyorlar bilemedim.
Bolluk bereket sana gelsin. çalışmaları .. mesela…para mıknatısı ol…Araba ev hayal et…
Mevzu bu değildi ki dostum….sen bizi yanlış anladın , sanırım…
Mevlana görse Yunus duysa…Baya şaşırır herhalde….
“O Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, kendilerine zaman ve imkan vermemizi kendilerinin iyiliğinedir diye sanmasınlar. Onlara fırsat vermemiz, ancak günahlarını artırmaları içindir. Onları utanç verici bir azap beklemektedir. (Ali İmran 178)”
Şimdi buna ne diyorsunuz… Eğer elde ettikleriniz bundan ise…
Gerçekten nimetlendirilenlerden miyiz? yoksa (Ali İmran 178 )’ in muhatapları mıyız?
Bunu nerden anlarız? Dön kalbine sor vicdana yabancı değilsen söyler sana…
Her gördüğün sakallıyı deden sanma yani kısacası…
Samimiyet için, önce kendinle olan yabancılığını ortadan kaldırman şart.
Mevlanalar , yunuslar samimiydiler…
Ben bunu deyince birisi bana demişti ki, biz Mevlana olamayız… Onlar başka…
Nasıl yani?.. Mevlana başka bir tür mü? O da beşer olarak gelmedi mi bu dünyaya?
İnsanın en büyük yanılgısı, tekamül yolculuğunu gözünde büyütmesidir belkide…
Sanki insanı kamil olmak için 100.000 kitap okumak çile odalarında sabahlamak gerekir, sanıyoruz…
Belki öyle de olur, onu bilemem ama bence şartlar yeterince çileliyken, kapitalizm hem sosyal hem de bireysel yabancılaşmaya hizmet ederken çile odasına gerek var mı? Bakmak lazım..
Binlerce bilginin içinde, algısını kaybetmiş bazı biçare insanlar, o eğitimden o eğitime koşarken, durup düşünmeden kişisel gelişim eğitimlerini kapitalizme araç edenlere yine kurban mı oldu acaba?
Ne diyeyim? Umarım kendimizi ıslah edebiliriz…
Hani derler ya Allah ıslah etsin diye…onu ben pek demem..
Çünkü ıslah işi, nefs terbiyesi işi önce bize aittir…
Yok anlamaz isek, o zaman Allah öyle bir ıslah eder ki… Şefkat tokatları ile!!!
Onun yerine, “Allah nefsini ıslah edecek feraset ve basiret nasip etsin.” derim…
Sonuç olarak dostlar, insan kendi ile barışabilir çünkü, bir kişi yaptıysa tüm insanlar bunu yapabilir…
ve insan kendini doğru tekâmül ettirecek, temiz bilgiye ulaşabilir, çünkü dua edince kabul olur. Eğer birsinin duası kabul oluyorsa senin de olur… Sadece kalbinin ortamını kontrol et ve niyetini temizle yeter…
Ne söylüyorsam önce kendimedir… Bunlar ise kendimle konuşurken kulağınıza gelenlerdir…
Sevgi ve Muhabbetlerimle,
Hicran ARIKAN