Her insan eşsiz midir yoksa hepimiz aynı mıyız?
1. Bölüm: Ne zaman aynıyız?
Birçok felsefi yaklaşımda, dini öğretilerde ya da bilimsel tespitlerde bir yandan insanın eşsiz ve biricikliğine vurgu yapılırken; bir taraftan da aslında ne kadar aynı olduğumuzu görüyoruz. İlk toplumların oluşumundan bu yana hem toplumsal yaşam hem de bireysel deneyimler açısından bakacak olursak; yaşamın şekli değişse de içeriğinde (dış dünya ile iletişimimiz ve bireysel deneyimlerimiz) pek çok şey aynı kalıyor.
Peki insanlar aynı anda hem eşsiz, hem de herkes gibi nasıl olabilir?
İnsanın “eşsizliğini” veya “aynılığını” birbirinden ayıran şeyin, bilinçli farkındalık olduğunu düşünüyorum.
OHAL MODUNDA HERKES AYNIDIR
Tehlike algıladığımız anda “savaş ya da kaç” mekanizmasını etkinleştirdiğimizi bugün artık hemen herkes biliyor.
Kişi herhangi bir tehlike algıladığında; vücut savaş ya da kaç tepkisi vermek için hazırlanıyor ki bu aslında vücut için OHAL ilan edilmesi demek. Buraya kadar her şey doğal ve olması gerektiği gibi ve bu noktada tüm insanlar olarak “aynı”yız.
“Savaş ya da kaç” modu, içgüdüsel olarak, tepki-davranış-tutumlar açısından hepimizi fabrika ayarına çekiyor gibi düşünebilirsiniz.
Modern yaşamın insanların üzerindeki etkisi sonucunda; OHAL durumunu hemen her gün yaşamaya başlamış durumdayız ki bunun onlarca açıdan olumsuz sonuçları var.
Fakat konuyu eşsizlik ya da aynılık açısından değerlendirmeye odaklanacak olursak; OHAL modu, doğal olarak bir insanı en temel seviyede yaşamaya iter. Alanını küçültür. Yeniliğe veya risklere kapalı olmasını sağlar. OHAL modunun amacı insanı tüm potansiyel tehlikelerden korumaktır.
Kişi, varlığını korumaya ve sürdürmeye çalıştığı minik bir dünyada, tüm olumsuz ihtimalleri göz önünde bulundurmaya çalışarak, olabilecek her tersliği ya da talihsizliği öngörmeye çalışarak yaşamaya çalışır. Çünkü OHAL modundadır. Siste araba kullanmak gibidir bu, önünü göremeyerek her türlü olumsuz ihtimale karşı, “ihtiyatlıca yaşamak”tır.
Uzun süredir OHAL modunda yaşayan tüm insanlar belli açılardan “aynı”dır. Tepkisel, negatif, kaygılı, tedirgin, güvende hissetmeyen, gergin ve tahammülsüz, bıkkın, duygularının kontrolünde kararlar alan, üretken düşünemeyen, umutları azalan bir süreci yaşarlar. Ümitsizdirler, deneyip bırakır ya da ümitlerini yitirirler. Herkesle aynı bakar; farklı yolları, ihtimalleri göremezler. Ve tüm bu insanlar birbirleriyle olan iletişimlerinde aynı düşünce ve duyguları birbirleriyle de paylaştıkça aslında toplumsal olarak OHAL modunu da güçlendirirler. Kendi içlerindeki OHAL modunu böylece dış çevreden de besleyerek, kendi kendini doğrulayan kehanet misali; bu yaşamsal moda daha çok bağlanırlar.
Genetik eşsizliğimiz, biyolojik olarak bizimle olsa da; OHAL sürecinde kendini dışa vuracak enerjiyi ve alanı bulamadığından; birbirimizden farksızlaşmaya başlarız. Aynı sorunlar, aynı şikayetler, aynı bakış açısı içerisinde yaşadığımız “aynı hayatları” her gün tekrar tekrar üretmeye devam eder; bunun içinden çıkılamaz bir döngü olduğuna dair inancımızı kuvvetlendiririz. Bir amaçsızlık ve iç sıkıntısına düşeriz.
Hayatımızda değişikliğe alan açmayı, başka bir açıdan bakmayı, heyecan duymayı, mutlu olmayı engelleyen şey OHAL modudur.
Zihnin sana şu mesajı verir: “Şuan şartlar uygun değil, zamanı değil, sırası değil.”
TEKLİKEDE DİKKATİN DIŞARIDADIR, DIŞARI BAKARKEN KENDİNİ FARK EDEMEZ, EŞSİZLİĞİNİ KEŞFEDEMEZSİN, O İÇERİ BAKTIĞINDA GÖRÜNÜR.
Hayatta hep bir dengeden bahsedilir. Dengeli bir yaşam ise; OHAL’in sadece, şimdiki zamanda, yaşanılan anda, gerçek bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında etkinleşiyor olması; geri kalan zamanlarda ise vücudun kendi sisteminin rahatça çalışabildiği “dinlen ve sindir” modunda olmasından ibarettir.
Neden “dinlen ve sindir” modu deniyor peki buna?
Sindirme, bilincimizin dış dünya ile iletişim kurmasında aracı olan bedenimiz için en yaşamsal aktivitedir.
İhtiyacı olan her şeyi sağlıklı bir şekilde alarak, hücrelere kadar ulaştırabilmesi gerekir. Çokça enerji harcanan bir süreçtir. Vücudun sindirimle ilgilenebilmesi için dikkatinin kendisinde olması gerekir.
Tehlike anında dikkatimizin dışarıda olması; beslenme anında da dikkatimizin kendimizde olması bu yüzden doğaldır ve gereklidir.
Gergin ya da stresli hissettiğimizde, iştahımızın kesilmesi bu yüzdendir. Beden OHAL modundayken sindirim sürecine girmeyeceği için iştahımız da gelmez.
Beslenme bu noktada insanlar açısından sadece yemek yemeyi değil; üretken, verimli ve mutlu olabileceği tüm süreçleri temsil ediyor.
Dolayısıyla dikkatimizi, rahat ve güvende olduğumuz algısı ile dış dünyadan yavaşça kendi dünyamıza doğru çekmek önemlidir.
“Dinlen ve sindir” modu, her bir insanın biricik ve eşsiz oluşunu yaşayabileceği moddur. Bu yüzden bilinçli farkındalık ile bu modu hayatımızın geneline yayabilir, kendi eşsiz varoluşumuzu hayatımıza yansıtabiliriz.
İrem Turan / 13.12.2021