İçimizdeki duyguların dayanılmaz ağırlığı -Gonca Kubat
Birden patlarız ya, içimizde bastırdıklarımız daha fazla tutulmaz hale gelmiştir. Tepkilerimizin çoğu duygusal birikmişliklerdir…
*Hani bazen içime taş gibi oturdu deriz ya, işte o; soyut sandığımız duyguların somut hale gelmesinden. Duygular canlıdır ve bizi esir alabilirler.
*Nefes alamıyormuş gibi hissedebiliriz. Çünkü hayat bizim için güvenli değildir, bunun kaynağı da geçmişte yaşanılan hayal kırıklıklarıdır. Kişiyi intihara kadar götürebilir.
*Biliyoruzdur birine o derecede taviz vermemeyi ama kaybetmekten öyle çok korkarız ki, istemediğimiz şeylere de evet deriz. Böyle yaptıkça da kendimizden uzaklaşmaya başlar çareyi dışarıda arar hale geliriz.
*Suçlu, terk edilmiş, yalnız, aldatılmış, hakketmemiş, kızgın hissetmek mutlu olmamızı engeller. Bu yüklerden kurtulamadıkça içinde bulunduğumuz kısır döngüde döner dururuz.
*Bir şeyler yapmayı isteriz ama yapamayız ya, işte bu, hep içimizde ağırlık yapan duygulardan. Çünkü geçmişte hata yapmışızdır ve bilinçaltımız bir daha yapmayalım diye bizi tutmaktadır.
Duyguların verdiği mesajlar vardır; onları anlayıp, dönüşüme gitmedikçe tekrar tekrar hatırlatmalar gelir.
Öfke duygusu: Hayatta en ufak bir şeye öfkelenen kişiler vardır. “Kendime hakim olamıyorum”, der. Bir an patlar sonra geçer. Bunun nedeni geçmişte onu acıtan olaylardır esasında. Öfke en fazla çalıştığımız ve en hızlı çözülen konular arasında. Öfkenin altında yatan duyguyu bulmak ve boşaltmak, bundan sonra o kişinin öfke kontrolünü kolaylaştırıyor. Öfke ile ilgili duygunun temeli genelde çocukluğa dayanıyor. Bir danışanımla öfke konusunda çalışırken annesinin dövdüğü anlara gitti. “Bir yandan ağlıyor, üzülüyor diğer yandan kızgın hissediyordum. Bir yandan rahatlayacaksa yapsın diyerek, güçlü duruyordum” şeklinde ifade etmişti o anın duygularını. Biraz daha büyüdüğünde annesine yaptığı yanlışları söylemiş ve öfke hissetmişti. Bundan sonra da öfkeyi kendini rahatlatma ve güçlü görme olarak kullanmıştı. Çoğu kişi öfkeyle güçlü görüneceği yanılsamasına kapılır, karşı tarafı sindirdiğini düşünerek. Oysa diğer yandan o öfkenin ağırlığı bedenini ve zihnini öyle bir esir alır ki, kendi de huzurlu hissetmez.
Öfkenin altından bazen çok ağır travmalar da çıkıyor. Öfke sorunu olduğunu pek de kabullenmek istemeyen bir bey gelmişti, yakınlarının ısrarlarıyla. Kendini serbest bıraktığında çocuklukta yaşadığı tacize gitti ve oradaki tüm kızgınlığını boşaltarak rahatladı. Boşaltılan duyguların yerine yeni duygular koyduk ve geçmişe takılmayı bıraktı.
Korkular: Korkular bazen tüm yaşamı etkiliyor. Korkulan konu bir başkasına göre önemsiz gibi görünse de korkuyu yaşayan kişi de boğulma hissi, bulantı, tansiyonda değişiklikler, yüzde kızarma, terleme, titreme, çarpıntı, baş dönmesi gibi semptomların çıkmasına sebep olabiliyor. Sebebini bilinmeyen korkuların altında da yaşanılan yoğun duygular yatar. O duyguları keşfedip, çözmek daha sonra benzer olaylarda yoğun duyguları ortadan kaldırır.
Hata yapma korkusu nedeniyle potansiyelini yaşayamayan öyle çok kişi var ki. Ancak o duygular dönüştürüldüğünde içerideki cengaver ortaya çıkıyor. Geçmişte bilinen yada hatırlanmayan bir çok hata yapmış olabiliyoruz. Yaptığı bir hataya karşı öğretmeni tarafından cezalandırılan çocuk, büyüdüğünde de bir şeyler söylemeye çekinir hale gelmiş, içine kapanmıştı. Bir danışanım anne karnındaki duygulara giderek istenmediğini ve düşürülmeye çalışıldığını hissetmişti bedeninde. “Hayatta, hiç kimseye güvenmiyorum” diyordu. Bir başkası kız olarak doğduğu zaman babası onun için sevinmediği sahneyi hatırlayarak “babam bile bana değer vermiyorsa başka bir erkek bana nasıl değer verir” diyordu. İçindeki çocuğun gönlünü alması ve kendisini sevmesi gerekiyordu, değerli olduğunu hissetmesi için.
Suçluluk duyguları: Suçluluk duyguları dönem dönem herkesin yaşadığı duygulardı ama bazıları bunu daha yoğun ve sıklıkla yaşayabiliyor. Bunun nedeni geçmişte daha derin yaşanmış olmasından. “Her şeyin suçlusu benmişim” gibi geliyor diyordu. Suçluluk duyguları ile regresyon yaptığımızda; kardeşinin onun yüzünden annesinden dayak yeme anı geldi gözlerinin önüne. Korkudan itiraf edememiş ama içten içe de suçluluk yaşamıştı. Hatta tırnak yeme alışkanlığı bu duyguyla oluşmuştu. Kalbinde de hissettiği o duyguları boşalttığımızda hem rahatladı, hem bu alışkanlığından kurtuldu. Bir başka danışanım ikinci çocuğa istemsiz hamile kalınca ilk çocuğuna karşı kendini suçlu hissetmiş ve ona yeteri kadar ilgi gösteremediği için üzgün hissediyordu. İlk çocuğuyla ilgili istemese de sorunlar yaşıyordu. Geçmişin baskı yapan duyguları dönüşünce ilişkileri de düzeldi.
Bir danışanım seanslardan sonra hayatındaki bir şeyi fark etmişti, “Önceleri gittiğim avm’de gözlerimi açamıyor ve sürekli kaşlarımı kaldırarak kendimi iyi hissetmeye çalışıyordum ve galiba tansiyonum düştü diyordum. Seanstan sonra anladım ki bu dönüştürdüğümüz bu duygu değersizlik duygusuymuş. Keyfim yerinde ve başım dikti.” Çalışmalarımızda geçmişte yaşanılan eziklik, değersizlik duyguları yüzeye çıkmış ve onları boşaltmıştık. (Duygular bedenimize de kaydolur.)
Duyguları bastırmak beyhude bir çabadır, onlar duyulmak, görülmek, fark edilmek, ilgilenilmek için oradadır. Küçük bir çocuk gibi. Eğer onları görmezden gelirsek bize küser. Benliğimizle bağlantımızı kaybederiz.
Duygular bedenimizi kimyamızı etkiler ama içimizde doğal simyacıyı harekete geçirerek onları dönüştürmek de bizim elimizdedir.
1- Duyguların ağırlığından kurtulmanın ilk yolu farkında olmaktır. Bazen duygularla öyle özdeşilir ki kişinin bir parçası gibi olur. O giderse bir boşluk oluşacağından korkulur. Sinirli biri denilir hatta onun kişilik yapısı sanılır, değildir. İçinde tuttuğu, öfkeyle maskelediği duyguları vardır. Duyguları fark etmek onları boşaltma ve dönüştürme imkanı sağlar.
2- Hata yapma hakkınızın da olabileceğini kabul edin, yaptıklarınızdan öğrendiğinizi kaydedin ve ardından kendinizi affedin. Enerjinizi olumsuz duygularla israf etmemek için karşınızdakini de affedin. (Affetme için bazen uzun çalışmalar yapmak gerekebiliyor, duygular tam boşalmadan affetme yüzeysel kalabiliyor.)
3- Kendinize değer vermeyi öğrenin ki kimse sizi değersiz hissettirmesin. Kendi değerini bilen kişi izin vermedikçe kimse onu üzemez.
4- Hareket edin. Hareket halindeki insanlar daha az depresyona girerler. Hareket, bedende yerleşmiş duyguların da dağılmasını sağlar.
5- Yaşadıklarınız sizi kamil insan olma yolunda ilerletirken ufak taşlara takılıp düşmeyin. Gerektiğinde yardım almayı ertelemeyin ki, en başa dönmeyin ve yürümekten korkmayın.
Sevgilerimle
Gonca Kubat