Mısır’ın kadim bilgeliğine yolculuk!
Çocukken en çok gitmek istediğim yeri sorduklarında Mısır derdim. Genelde Mısır’a gitmiş olanlardan aldığım cevap şu şekildeydi:
“Büyük hayal kırıklığı yaşadım, Piramitler o kadar etkileyici değildi, etrafında gecekondular vardı”. Bu konuşmalarla geçen yıllar, Mısır merakımı bitiremedi. İyi ki de bitirmemiş. 2016 yılında Büyük Kulüp’te gerçekleştirdiğim atölye çalışmasında katılımcılarla konuşurken, Mısır’a beraber gitme kararı aldık. Ocak 2017’de ise Mısır bizi mucizeleri ve enerjileriyle karşıladı. Bu yolculuk benim hem ruhsal hem de zihinsel olarak büyük farkındalıklar yaşamama, eğer tabiri caizse büyümeme vesile oldu. İşte nilüfer ve papirüslerin diyarı Mısır…
Ocak ayı yoğun kar yağışıyla başlamıştı. Normalde 7 Ocak’ta çıkacağımız yolculuk, uçakların iptali nedeniyle 11 Ocak gecesine kaydı. Elbette bu bir rastlantı değildi. İlk durağımız Kahire’ydi ve biz 12 Ocak 2017’de yani dolunayda Piramitler Bölgesi Giza’daydık. Giza’da bildiğiniz gibi üç piramit bulunuyor, bu piramitlerin isimlerini Keops, Kefren ve Mikerinos olarak biliyoruz. Keops bir diğer adıyla Khufu, Firavun Khufu döneminde inşaa edildiğinden onun adıyla anılıyor. Yıllarca piramitler, firavun mezarlığı olarak anlatıldı. Ancak içlerinde hiç bir yazı, malzeme olmaması, Krallar Vadisi’ndeki mezar odalarının ise yazılar ve türlü malzemelerle dolu olması bu iddiayı çürütüyor. Mısır’daki piramitler sadece Giza bölgesinde bulunmuyor. Eskiden Nil’e kıyısı olan hat boyunca irili ufaklı pek çok piramit
bulunuyor. Ancak Saqqara Bölgesi dışındaki piramitler maalesef pek bilinmiyor ve ziyaret edilmiyor. Piramitlerin esas amacının enerji depolamak ve enerji yaymak olduğuna dair güçlü iddialar ve kanıtlar bulunuyor. Bilimsel kısmından çok spiritüel boyutuna odaklanmak istediğim bu konuyu burada noktalıyorum.
Dolunayın gerçekleşeceği saatlerde Büyük Piramit yani Khufu’nun içindeydik. Genellikle oradaki bekçilerin meditasyon yapılmasına izin vermediği söylenmişti. Hatta eğer kendileriyle tartışmaya girersek hapse dahi girebileceğimiz bu nedenle de uslu durmamız tembihlenmişti yerel rehber tarafından. Ancak krallar odasına girdiğimizde bizi büyük bir sürpriz bekliyordu. Bir çift yere oturmuş meditasyon yapıyordu, erkek olan bana doğru baktı ve “hoşgeldiniz hadi başlayın” dedi. Beraber bir süre meditasyon yaptık ve bekçi de bir şey demedi. Eğer yüreğinizin duası safsa evren her koşulda sizi destekler ve gittiğiniz kadim yerler kapılarını, yüreklerini açar size. Piramitlerden sonra bizi Sfenks bekliyordu. Sfenks, piramitlerden çok daha önce inşaa edilmiş bir yapı. İnsan başlı aslan figürünün anlamı ise Tanrı olduğunu hatırlayan
insan. Sfenksin altında gizli tüneller olduğuna ve bu tünellerde kadim bilgileri taşıyan kitaplar ve yazıtlar bulunduğuna inanılıyor. Medyum Edgar Cayce’nin kanallık çalışmalarında doğru kişi geldiğinde bu tünellere açılan kapının ortaya çıkacağı belirtiliyor. Belki bir gün Yaradan’dan aldığımız yaratıcılık gücümüzü kabul ettiğimizde, içimizdeki tanrı olan parçayla bütünleştiğimizde bu kapı da açar kendini bizlere…
Giza Bölgesi’nden sonraki durağımız Karnak Mabedi idi. Karnak’ın orjinal ismi Ipet-Isu, en özel yer, seçilmiş yer anlamına geliyor. Karnak, Dünya’daki en geniş alana sahip olan mabed. Burası ilk olarak Amun, Mut ve Khonsu için yapılmış. Amon, kralların tanrısı olarak geçiyor, zayıfları koruduğuna inanılıyor. Mut, dünya ana ve firavunların annesi olarak kabul ediliyor. Amon’un eşi olan Mut, kendi kendini yarattığına inanılan az sayıdaki tanrıçadan. Amon ve Mut’un oğlu Khonsu ise ay tanrısı olarak kabul ediliyor. Karnak dönemin başrahibine de ev sahipliği yapıyordu. Opet Festivali ise en özel ritüeldi. Mısırlılar yıllık hasat döneminin bitişinde tanrıların ve yeryüzünün yeniden güç toplaması için bu festivali düzenliyorlardı. 27 gün süren bu festivalde Amon ile firavun arasındaki bağın da güçlendiğine
inanılıyordu. Bunu sembolize eder şekilde festival Karnak’ta başlıyor, insan şeklinde inşaa edilmiş olan Luxor’da ise bitiyordu.
Devasa büyüklükte olan Amun heykeline ipek kumaşlar giydiriliyor, altın ve gümüşle süsleniyordu. Ardından heykel yelkenli seremoni gemisine yerleştirilerek havuzların üzerinde ilerliyordu. Sonrasında Firavun rahipleriyle beraber mabetten Luxor’a doğru olan yolculuğa başlıyordu. Rahipler heykeli taşırlarken, davullarla yapılan müzik ve rahiplerin şarkıları sokaklarda çınlıyordu. Luxor’a varıldığında Amun’un ve yeryüzünün yeniden canlanması için gereken ritüeller gerçekleştiriliyordu. Ayrıca Amun’un gücü firavunla uyumlanıyordu. Tüm seremoniler bittiğinde yeryüzünün verimliliği ve firavunun gücü teyit edilmiş oluyor ve Amun’un heykeli Luxor’dan Karnak’a doğru olan dönüş yolculuğuna başlıyordu.
Bir sonraki yazımda sizleri Mısır’ın kadim enerji merkezleriyle buluşturmaya devam edeceğim…
Işık ve sevgiyle kalın
Damla