Pegasus’un kalbimdeki yeri bir başkadır!
Mitolojik rehberlerden Pegasus’un kalbimdeki yeri bir başkadır. Neden mi? Hikaye şöyle…
2009 senesine kadar şu anda yapmakta olduğum çalışmalar aklımın ucundan bile geçmiyordu. Psikoloji ile ilgili bir şeyler yapmayı planlıyordum ki plan evrensel enerjilerin işin içine dahil olmasıyla 180 derece değişti! Bu değişimde rehber hayvanlar da büyük rol oynamıştı…
Mitolojik Rehber öğretmenlerimden ilki 2010 senesinin yaz aylarında Pegasus olmuştu. Pegasus size fikirler ve ilhamlar verir. Hava elementinin akışkanlığına sahiptir ve entelekti destekler. Nitekim Pegasus ile tanışmamdan kısa bir süre sonra rehber hayvanlarla ilgili bir yöntem oluştu ve kitabı yayınlandı. O zamandan beri rehber hayvan enerjileri hayat kurgumda olmaya devam ediyorlar.
Dünya üzerindeki her enerji, rüzgar, nehir, bitkiler ve hayvanlar, biz öyle olmasını seçersek, bizim öğretmenlerimiz, rehberlerimiz olabilirler. Mitolojik Rehberler de bunlara çok güzel birer örnektir. Genel olarak “Rehber Hayvanlar” bir probleminiz olduğunda sizi bilinçlendirebilir, bir seçim anında yol gösterebilir, sizler için hem koruyucu, hem de yönlendirici olabilirler. Tabii en önemlisi de bizler için çok değerli dostlar olarak, zevkli bir tekamül yöntemi sunarlar.
Bence çok güzel zamanlarda yaşıyoruz. Zor, evet ama yine de güzel. Nedenlerinden bir tanesi modern bilimin artık kadim dönemlerde anlatılan bilgileri kanıtlıyor oluşu. Bilim daha süptil olana geçiş yaptı bile. Örneğin çok sevdiğim bilin insanlarından Manjir Samanta-Laughton “Punk Bilim” isimli kitabı ile bu geçişi temsil edenlerden. Marco Rodin, David Wilcock, Nassim Haramein gibi pek çok araştırmacı ve bilim insanı evrenin bize gizemli gibi gelen yönlerini “enerjisel olarak görebilmek” aydınlatıyorlar. Konu enerji olunca keşfedilecek, anlaşılacak konular bir anda sonsuza varıyor.
Bize farklı perspektifler sunan bu enerjiler söz konusu olunca herhalde anlamanın en kısa yolu onları bizzat deneyimlemek. Çünkü “enerji / bilinci” öğretmek veya tarif etmek o kadar kolay değil. Ve sonrasında kişinin de bir bilim insanı tavrında olmamız gerekiyor biraz… Çünkü deneyimlemek de aslında sadece birinci basamak. Sonrasında bu deneyimi irdelemek ve işimize yarayacağını düşünüyorsak da hayata geçirmek lazım. Hayata geçiremediğiniz ve sayesinde dönüşmediğiniz deneyim, ne kadar muhteşem olursa olsun, havanda su dövmekten başka bir şey değildir.
Türkiye’de yaşıyor olmak bence bir ayrıcalık. Evet, bu da zor ama yine de güzel!… Yaşadığımız toprakların, Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine bağladığı gibi, bilim ve ilim arasında da bir köprü olduğunu düşünmüşümdür hep. Veya olacağını… Spiritüel çalışmaları deneyimledikten sonra onları araştırmayı, irdelemeyi de işte buna benzetiyorum.
Bu ülkede yaşıyorsak, belki de her birimiz birer mikro köprüyüzdür. Pek kolay değildir bu görev: Her iki tarafın özelliklerini de özümseyip, bir sentez yapmayı gerektirir. Ama belki yardımınız da hazırdır… Belki Pegasus size bu hafta bunun için ilhamlar ve fikirler verir.
Sevgilerimle
Şebnem Özkan