DOLAR 34,526
EURO 36,4835
ALTIN 2961,701
BIST 9126,07
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Yaşam zamanınız gerçek zamanla aynı mı?

08.04.2018
A+
A-

Bir eğitim programının sunumunu hazırlarken aklıma takılan bir konuyu araştırmam gerekti. Kaynak kitaplarımı karıştırırken geçtiğimiz zamanlarda satın aldığım ancak henüz okuma fırsatı bulamadığım bir kitap takıldı gözüme kütüphanemde.

Dr.Stefan Klein’ın “Yaşamın Hammaddesi Zaman” ismindeki bu kitabını neden okumadığımı sorgulamadan sayfaların içerisinde dolaşmaya başladım. Ve oldukça ilgimi çekti yazarın derin bir ifadeyle anlattıkları.

Hayatın temel kavramı olan zaman bazılarımız için her şeyi çözen, yaralara derman bir kavramken, bazılarımız içinse büyük bir girdaptır. Pekçoğumuz kaybolur gideriz zamanın içerisinde… Yazar ise çok daha farklı bir açıdan değerlendirmiş zamanı. “Zaman duygumuzla oynayabilir ve hayatımız sona ererken geriye dönüp baktığımızda yaşamımıza dair şenlikli bir günce bulabiliriz.” diyor. O’na göre an’larımızı daha doygun yaşayabilir, daha zengin anılar biriktirebilir, zamanı yavaşlatabiliriz. Daha yavaş hareket ederek, 3 saniye olarak hesaplanan şimdiki zamanı daha uzun duyumsayabiliriz.

Tabi bu noktada bilmemiz gereken çok önemli bir nokta var; zamanı yaşama şeklimizin genlerimiz, sosyal iklim, teknoloji, kullandığımız kimyasallar, tercihlerimiz, duygularımız, amaçlarımız ve deneyimlerimizle yakından bağlantılı olmasıdır. Yaşadığımız çağın telaş kültürünü kutsallaştırması ve elektronik eğlence vasıtasıyla zihinlerimizin istila edilmesi ise dönem insanın uyanık olması gereken ana temalardır.

Hiçbir zaman hiçbir şey yapmadan duramayız. Nasıl ki denize atılan boş bir şişenin içi hemen suyla dolarsa, boş bir zihinde hemen düşüncelerle dolar. Doğumdan sonraki ilk saatlerden itibaren bilgileri istifleriz. Bu yığının içinde yol alabilmenin hiç de doğal bir şey olmadığını, ancak gerekli bir bilgi bir türlü aklımıza gelmediğinde fark ederiz. “Dilimin ucunda ama…” der kalırız! Bellek bir örgütlenme mucizesidir. Gelgelelim bellek daima kendisine önemli görünmüş olan şeyi depolar. Bu yüzden sağlıklı bir beyinde de anılar boşluklarla doludur. On yıllar içinde işe ve yolculuklara hangi çantalarla gittiğimizi çoktan unuttuk. Ancak ilkokul çantamızın rengini hâlâ çok iyi biliyoruz. Buna “anımsama etmeni” deniliyor. İnsanlara yaşamlarının hangi evresinden daha çok ve daha güçlü izlenimler kaldığı sorulursa, bunların genellikle iki ile yirmi yaş arasındakiler olduğu görülür.

Her sabah yataktan çıkıp güne başlamak kimileri için bir eziyettir, bazılarıysa aynı saatte kendilerini enerji dolu hissederler. Saatin gösterdiği zaman, güneş ışığı herkes için aynıdır. Demek ki bu zıtlık bizim içimizde yer alıyor olmalı. Peki, neden bazılarımız durup dinlenmeksizin, bir randevudan bir diğerine koşarken hiç zorlanmadıkları halde, bazıları da gün içindeki bir ya da iki işi bile oflaya puflaya yapıyorlar? Ünlü “emekli sendromu denilen” sendromda, emekliler vakit yokluğundan yakınırlar ve bu durum açıkça içsel, öznel zaman duygusuyla açıklanabilir.

Başarısızlığı önlemek ve stres reaksiyonundan kurtulmak için inanılmaz basitlikte bir çare vardır. Nasıl olursa olsun hareket etmek. Zebralar, koştukları için mide ülseri olmazlar. Amerikalı stres araştırmacısı Robert Sapolsky aradaki bağıntıyı böyle ifade etti. Bir set squash, bir tur koşu, yoga, stres hormonlarının seviyesini yeniden konsantre olup çalışılabilecek duruma getirebilir. Bu yüzden spor yaparak dengeleme, bize spor yaparken harcadığımız zamandan daha fazla zaman sunar.

Kendimizi bir işe verdiğimizde, günün yarısının geçtiğini bize sadece açlığımız hatırlatır. Kahveleri içmemizin hemen ardından dünya adeta daha hızlı döner. Genellikle bu etkiyi görmezden geliriz, çünkü dikkatimizi ona vermeyiz; ancak Amerikalı psikolog Richard Block kontrollü deneylerde bunu kanıtlamıştır. 200 miligram kafein alındığında insanlar zaman dilimlerini her zamankine göre yüzde 50’ye varan oranlarda daha kısa algılamaktadırlar. Çünkü kahvedeki etkin madde genel heyecanı artırır ve algılamanın bir yere odaklanmasına yol açar.

Yıllarla birlikte insanlar genellikle huzur bozucu bir keşifte bulunurlar. Ne kadar yaşlanırlarsa zaman da o kadar hızlı akıyor gibidir. Örneğin kendi çocukluğumuzda olağanüstü uzun görünen, belirli bir bayram günü ile doğum günümüz arasındaki süre, bugün göz açıp kapayıncaya kadar geçmektedir. Bunun tek nedeni bayramların artık eskisi kadar önem taşımamaları da değildir. Bütün yaşantılar birbirlerine yakınlaşırlar, sanki hedefine doğru gittikçe hızlanan bir yarış arabasının içinde gidiyor gibiyizdir.

Peki, insanlar neden yakın geçmişten ziyade gençliklerinden bir şeyler hatırlarlar? En eski hatıraların daha çok silinmiş, yenilerin ise daha taze ve daha zengin olması gerekmez miydi? Genç yaşlarda beyin daha fazla izlenim kaydeder. Beynin nasıl yaşlandığı büyük ölçüde bizim onu ne kadar çok çalıştırdığımıza bağlıdır. İdman yapmak nöronların işlev görme yeteneğini ve böylelikle zekâyı da ileri yaşlara kadar iyileştiriyor; son yıllarda yapılan büyük araştırmalar bunu göstermiştir. Örneğin düzenli olarak kurslara katılan yaşlılar bellek testlerinde, kendilerinden daha az aktif akranlarına göre daha iyi sonuçlar elde etmektedirler; çapraz bulmaca çözmenin bile ölçülebilir bir etkisi olmaktadır. Çok meşgul insanlarda zihinsel etkinlik, Alzheimer hastalığını bile durdurmaktadır.

Hareketlilik, zihindeki gerilemeyi bir ölçüye kadar telafi bile edebilir. Yine de en iyisi gerilemenin başlamasına hiç izin vermemektir. Çünkü zorlanmayan bir beyin daha 40 yaşında gerilemeye başlar, bunun sonuçları daha sonra görülür. Buna karşılık zihnini yaşamı boyunca kullananların, sağlam bir bellekle yaşlanma şansları vardır. Bu kişiler yaşlılıkta zamanın hızlanmasından da, başkalarına göre daha az şikâyetçi olacaklardır. Yaşlılık yılları, zihinsel açıdan aktif olanlar için daha yavaş akar.

Buarada hiç farkettiniz mi bilmem ama ergen yaşlardaki gençler geceleri uyanık olmaktan çok büyük haz alırlar. Tıpkı bir gece kuşu gibi. Bunun kesin nedeni bilinmiyor; ancak gece hormonu melatonin 18 yaşındaki gençlerin çoğunda ancak saat 23.00’e doğru salgılanır, dolayısıyla uyku gereksinimi de ancak bundan sonraki saatlerde ortaya çıkabilir. Sabahlara kadar eğlenmeye olanak veren bir gece hayatının bulunmadığı ücra yerlerde bile gençler sabahları uykularını alamamış oluyorlar. Genç insanlar ancak yirmili yaşlarında sabahları yeniden dinç oluyorlar. Ve sonunda günün birinde yaşlanınca tam bir sabah kuşuna dönüşüyorlar. Bu da muhtemelen bedenin yaşlılıkta genel olarak daha az melatonin üretmesinden kaynaklanıyor.

Yazının başında belirtildiği gibi zamanı yaşantılayışımız üzerinde etkin olabiliriz. Bu konuda yapacaklarımız arasında stresimiz üzerinde kontrol sağlayarak konsantrasyon gücümüzü artırmak geliyor. Sevdiğimiz bir şeyi yaparken odaklanmak bizim için zor değildir. Resim yapmaktan zevk alan birinin, tuvaline odaklanması için ekstra bir güç sarf etmesine gerek yoktur. Bu akıcılık zamanın katılığını eritir, onu geçirgen hale getirir.
Bir gün basitçe 24 saatten oluşmaz. Kendimize çok daha zengin bir zaman deneyimi yaşama olanağı sunma özgürlüğüne sahibiz. Bir saat çoğu zaman dakikaların toplamından daha uzundur, kimi zaman da daha kısadır.

Tüm iyi duygularımla.

Hülya Konar
Klinik Psikolog & NLP Trainer
instagram & twitter/hulyakonar
e-mail: hulya@hulyakonar.com


YORUMLAR

Solve : *
22 × 2 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.