Yeni yaşam!
İnsan olarak son dönemlerde o kadar büyük bir koşuşturma içerisindeyiz ki? Çevremizde olup bitenden bir haber yaşıyoruz.
Hepimizin yoğun iş temposu yanında hobilerimiz var. Çocuklarımız varsa onların hobileri, okulları varsa yoksa kendi gelecek ve kariyer planlarımız, hafta sonu nerede yiyelim, ne içelim telaşımız, bu yıl tatile nereye gitsek ve niceleri…Bununla birlikte farkında olsak da, dünyada devam etmekte olan kıtlık, savaş nedeniyle yurtlarını kaybedenler, açlık kaynaklı bebek ölümleri, suya bile erişemeyen insanlar, dinleri nedeniyle eziyet görenler, eriyen buzullar, nesli tükenen hayvanlar, çevre koruma ile ilgili sadece sosyal medya paylaşımlarıyla vicdanımızı rahatlatmaktan bir adım öteye gitmeyen beyhude çabalarla günü geçiştiriyoruz ve hatta günü geçiştiriyorduk bugüne kadar..
Ve aniden bir salgın hastalık geldi ve hayatımız çok hızlı bir şekilde değişti. Aslında başımıza ilk kez gelmiyor salgın hastalıklar. Yıllardır çeşitli savaş, doğal felaket ve salgınlarla mücadele ediyoruz, neden bu kadar şaşırdık? Çünkü biz uçan araba hayalleri kuruyorduk ki, biden elimizi yıkamadığımızı fark ettik. Nasıl olurdu, insanoğlu istediği her şeyi yapma özgürlüğüne sahip değil miydi? Bu dünya kendine aitmiş ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken..
Şimdi hepimiz dehşet içindeyiz, gözümüzle bile göremediğimiz bir canlının bize ve ailemize zarar vermesinden ödümüz patlıyor. Tüm dünyada gelişmiş ülkelerin bile çaresiz kaldığı bir mücadeleye biz de ülke olarak hızlı bir şekilde katıldık. Çocuklarımız eğitime evde devam edecek, bütün sosyal ve sportif faaliyetler iptal oldu, gittiğimiz lüks restoranlar mağazalar kapandı. Koşarak gittiğimiz AVM’ler bomboş, çoğu insan işine bile gidemiyor, işe gitmek zorunda olanlar bulaştırma korkusuyla işe gidip geldikten sonra kırklanarak eve giriyor. Burnumuz aksa koşarak gittiğimiz hastanelere kaygıyla uzaktan bakıyoruz. Kimileri kendi ve sevdiklerinin sağlığını hiçe sayarak umursamazken, çoğu insan korkudan panik olmuş veya vurdum duymaz insanlara öfkeli bir ruh hali içinde yaşıyor. Yani Bilinç Haritası’na(David Hawkings, Güce Karşı Kuvvet) göre 100(korku)-150(öfke) frekans aralığında sıkışıp kaldık. Bu da bizi çok kısa süre içinde depresyon, panik atak gibi hastalıkların sınırına kadar getirdi ve inanın bu ruh halinin bulunduğumuz duruma hiç faydası yok.
Halbuki yaşamaya cesareti(200 mHz) olan herkes, çok rahat bulunduğu durumu kabul(350 mHz) edip, yeniden yaşam enerjini yükselterek kendine ve çevresine katkıda bulunabilir.
Hawkins’e göre yüksek bilinç frekanslarının şaşırtıcı sayıda düşük frekansı dengeliyor. Bireylerden herhangi birinin bilinç frekansı yükseldiğinde, çok sayıda düşük frekanslı bilinci etkileyip dengeleme imkanı bulunuyor.
Hawkins’e göre Tablo şöyle :
300 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 90.000 kişiyi,
400 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 400.000 kişiyi,
500 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 750.000 kişiyi,
600 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 10 milyon kişiyi,
700 seviyesindeki bir kişi ise 200’ün altındaki 70 milyon kişiyi dengelediği görülmüş.
Pozitif ve herşeyi olduğu gibi kabullenen mutlu bir insanın yaydığı enerji, 90.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydığı enerji,750.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji,10 milyon insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Mevlana seviyesinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji,70 milyon insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Peygamber, budha seviyesinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji ise tüm insanlığın yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir…
Bu olumsuz ortamda bile yüksek enerji seviyesinde bazı insanlara örnek isterseniz, sosyal medyada ücretsiz konser veren ünlüleri, büyük sıkıntıların üstesinden gelmiş atalarımıza ve metanetini asla kaybetmeyen büyüklerimize bakabilirsiniz. Onlar başlarına her ne gelirse gelsin çevredeki insanların iyiliği ve güzelliği için enerjilerini kullanmaya çalışan insanlar olarak yolumuza ışık tutarlar.
Bulunduğumuz durumun pozitif yanlarına bakıp kabul etmek ve enerjimizi yüksek tutarak insanlara faydalı olmak fikri size nasıl geliyor? Bu süreçle birlikte neler kazanabileceğimize ve enerjimizi salgından sonra yapacaklarımıza odaklanırsak bu süreçten kazançlı olarak çıkabileceğimizi düşünüyorum. Mesela;
• Yorgunluktan konuşmaya bile bazen üşendiğimiz anne, babamız, teyzemiz, büyük anne ve babalarımızın gözlerinin içine bakmaya başladık yıllar sonra ilk kez, her anımızın değerli olduğunu
• Evimizde ailecek oturmanın güzel bir his olduğunu,
• Acele etmeden bir yere yetişmeye çalışmadan yaşamanın zamanı değerli kıldığını,
• Yürüyemediği veya başka eksiklikleri yüzünden evinde kalmak zorunda kalan insanların ne yaşadığını öğrenme,
• Sürekli ölüm korkusu yaşayan savaş mağdurlarının ruh hali,
• Acziyetimizi, her şeyin aslında ne kadar bizden bağımsız olduğu,
• Her doğan güneşin yeni bir şans olduğunu, hala yaşıyor olmanın en büyük değer olduğunun farkındalığı gerçek anlamda(aslında hep söylediğimiz ama hiç gerçekte şükredemediğimiz).
Bu süreçte, neye inanıyorsak ona daha çok bağlanmamız gereğini hatırladık. Ne kadar çok ben merkezci olduğumuzu anladık, daha fazla başkalar için enerjimizi yüksek tutmamız gerektiğinin farkına vardık mesela.
Dünya bizim için yaratıldı ama biz bu dünyaya geçici olarak geldik. En yüksek amaca ve insanlığa hizmet etmek için her anı doyasıya ve son günümüz gibi yaşamalıyız.
Ne dersiniz, siz de yaşamaya var mısınız?
Şenay Güçer