İlişkilerde yok sayılmaya ve değer görmemeye razı kalmak mı, değer görmek mi?
Hayatımızın akışı içerisinde yaşadığımız ve bizim kontrolümüzde olan her şey aslında bizim seçimlerimizin ve tercihlerimizin birer sonucu…
Yaşadığınız birliktelik sizin hayat enerjinizi beslemek yerine sadece enerjinizi düşürüyorsa ve bunun karşılığında hiçbir şekilde geri dönüş alamadığınız,değer bulmadığınız, ilgi göremediğiniz bir ilişkiyi ayakta tutmaya çalışmak için sürekli vermek sizin payınıza düşüyorsa; bu durum ne kadar da yorucudur, değil mi? Yanlış ve eksik bir akışta giden ve sizi mutlu etmekten uzak bir ilişkiye ya da insana, bağımlılık nedeni ile, yalnızlık ve kaybetme korkusu nedeniyle tutunmak ya da zaaf ile sevgiyi karıştırarak vazgeçememek ne kadar yıpratıcıdır. Ya da bir anda ortadan kaybolan birinin bıraktığı acıyı tek başına yüklenmek yok mu? O daha da yıkıcı… Herkesin vardır kendince ayrı bir hikayesi…
İlişki yaşamak tek taraflı değildir. Alma ve verme dengesi olmayan ilişkiler çabuk tükenir, tüketilir. İçinde yalnız hissettiğiniz, yok sayıldığınız, varlığınızın hissettirilmediği, koşulsuz sevgiyi doyasıya yaşayamadığınız bir ilişkide kalmak zamanla sadece enerjinizi düşürür. Elinizden gelen her şeyi yaptıysanız, duygularınızı paylaştıysanız ve buna rağmen ilişkide yaşadığınız eksiklikler değişmiyorsa, karşınızdaki bir adım atmıyorsa sadece durmaktır belki tercih edilmesi gereken. Sakinliği, sessizliği, dinginliği korumak. Bir süre yok olmak. Sabır, ya sabır yani... Bırakmak onun ilişkideki davranışlarını değiştirmeye, düzeltmeye uğraşmayı. Sadece kendi ile uğraşmak. Kendi hayatına yoğunlaşmaktır belki de en anlamlı çare…
Hele ki karşınızdaki narsistik yapıda bir insansa işiniz daha da zor. Hiçbir zaman alamayacak ama hep vereceksiniz. Hiçbir zaman haklı olsanız da, haklı kabul edilmeyecekseniz. Özür dilendiğini hiç göremeyeceksiniz. Manipüle edileceksiniz. Hatalı olsa da hep o üste çıkacak. Yok sayılacaksınız. Duygularınızın, beklentilerinizin karşı tarafta bir önemi olmayacak. Karşınızdakinin üstünlük taslayan tavırları ile karşılaşacaksınız. Bencilliği hiç bitmeyecek, her ne yaşanılacaksa o istediği zaman, onun istediği şekilde yaşanacak. Peki, soruyorum ve sizi sizinle baş başa bırakıyorum, değer mi?
Bir insan karşısındakini bu deyimi pek de sevmem ama cepte gördüğü sürece kılını bile kıpırdatmaz. Çünkü sizi kaybetme korkusu yoktur. Nasıl olsa bensiz yapamaz, benden vazgeçemez algısını yaratıp, ipleri de siz bir güzel kaptırdıktan sonra (kesinlikle çok emeğiniz olmuştur bu anlamda) aramayı azaltır, mesajlara geç döner ya da hiç dönmez, hani o mavi tık var ya mesaj görüldü bakıp bakıp dururken ve söylenirken bulursunuz kendinizi. Hatta bir sonra ki seviye bir bakarsınız engeli de yemişsiniz (Her ne kadar daha sonra o engel bir gün kalkacaksa da) Genelde o son an organizasyonları yapar sizinle, ne de olsa güvendiği diğer dağlara kar yağmış, son çaresi siz kalmışınızdır. Sosyal hayatına sizi fazla sokmaz. Asla öncelik sırasında yer almazsınız. Ya hep meşguldur, ya hep yorgundur ya da mutlaka bir bahanesi vardır. Bir anda ortadan kaybolur, ara ki bul. Bilemiyorum bu saydıklarım size de tanıdık geldi mi?
Değişime kendi ile başlamak en büyük hazinedir insanın kendisi için. Karşınızdaki kişi o istemediği sürece zaten değişmeyecek. O ilişkide kalmak istemediği ya da sizi hayatında tutmak istemediği sürece farklı davranmayacak. Devamlı aramanız, açmadığı ya da geri dönmediği telefonlarınıza söylenmeniz, sürekli mesaj göndermeniz, ilgiye boğmanız, görüşmek için sürekli sizin çaba göstermeniz ilişkiyi kurtarmayacak.
Aksine onu sizden daha çok uzaklaştıracak, sizi değersiz görmesini ateşleyecek. Özgürlük alanının kısıtlandığı korkusu ile daha da yok olmasına sebep olacak. O farklı davranmak istemiyorsa, sizin zorunuzla yapmayacak. Ancak siz farklı davranabilirsiniz, bunu seçme şansınız var. Kendinizin özgürlük değerine sahip çıkarak, sınırlarınızı koyarak…
Peki, yaşadığım kısır döngüleri değiştirmek için ben kendi adıma ne yapabilirim?
Kendi İçine Dönmek
Unutmayın; tek başınalık, kendiyle kalmak yalnızlık değildir, aksine çok daha doyumlu ilişkilere ulaşmak için kendiyle olma, kendini ve gerçekte neyi istediğini tanımlayabilme sürecidir. Tek bir koşul var; önceki ilişkinizdeki kişinin enerjisini üzerinizde tutmamanız gerekiyor.
Kendinizi yeniden dengeye alabilmek ve eğer istiyorsanız sonrasında yeni biri ilişkiye geçebilmek için yaşamanız gereken arınma sürecinizde sürekli o insanı düşünüyor, o insanı hayatınızda fiziki varlığı olmasa da yaşatıyorsanız hem o insanın enerjisini besler, yükseltirsiniz hem de kendinizi sabote etmeye devam eder, daha çok acı çekersiniz. Size aynaladığı ve fark etmeniz gereken yönler için ona içinizden teşekkür edin, gene kendi içinizde affedin ve serbest, özgür bırakın.
Enerjinizi tek bir tarafa ve olumsuz duygular yaşamaya başladığınız bir alana yönelttiğinizde, düşen enerjiniz bereket ve bolluğunuza, yaşam dengenize, başka insanlarla ilişkinize yansıyacaktır. Önce karşınızdakini içinizden affederken, kendinizi de yaptığınız ve yapmadığınız her şey için affedin. Bu olumsuz enerjiyi önce bir nötrleyin.
Geçmişte yaşadığınız olumsuz olayları sürekli geçmişi düşünerek ve etrafınızla konuşarak yaşatmaya devam ettiğiniz sürece, geçmişin enerjisini her daim anınıza taşırsınız. Zihin sürekli negatife odaklandığı gibi, sürekli geçmişe dönüp durur ve siz de anda kalamazsınız. Anı yaşamaya odaklanın. Enerjinizi yükselten insanlara vakit ayırın. En önemlisi kendinize önce vakit ayırın.
İlişki içindeyken gitmek isteyen ya da sizle fiziki ve ruhen kalamayan bir insanın yaptıklarına anlam yüklemek, ne yaptım, ne yapsaydım diyerek kendinizi sorgulamak sadece andaki enerjinizi düşürür. Sizle olduğu kadar, onunla da ilgili… Mutlaka ki duygularımız baskın çıkmaya çalışacak ama anda kalamadığınız sürece ve bunu gerçekten merkezinde siz olarak yapamadığınız sürece zamanla depresyona girmeniz, kendinizden daha çok uzaklaşmanız söz konusudur.
Çevrenize de bir bakın bu süreçte… Bir gün ihtiyacı olan bir insana yardım etmek ya da bir hayvanı beslemek, sevmek bile sizin enerjinizi olumlu olarak yükseltecek. Ve en önemlisi şükür enerjisine tutunun. Yokluk yerine, varlık içinde olduğunuz değerlere odaklanın. Ve sizin için en önemlisinin, en kıymetlisinin bedensel ve ruhsal sağlık olduğunu lütfen unutmayın.
Arınma Sürecinde Merkezinde Sadece Kendisi Olmak
İlişki sonrası içine girdiğiniz arınma süreci sadece size ait olmalı… Yalnızlık korkusu ile pes edip sizi üzen, değer vermeyen, sizi yok sayan insana eğilime yeniden girerseniz, bu durumda dengede kalamazsınız. Akış içinde kalamazsınız. Serbest bırakın. O doğru insansa zaten kendi sizin yokluğunuzda ilişkide kendi yarattığı eksiklikleri anlayacak ve kendi gelecektir.
Arınma sürecinde sadece kendinize, hayatınıza odaklanın. Merkezinizde siz olurken sizi gerçekten seven, enerjinizi yükselten insanlarla zaman geçirin. En önemlisi kendinizle geçirdiğiniz zaman içerisinde mutlu olun, ama gerçekten olun.
Evet; onu seviyordunuz ya da belki de onu değil onunla yaşadığınız, yaşamak istediğiniz şeylere olan özleminizi seviyordunuz, ite kaka da olsa yürüdüğünü sandığınız bir ilişki vardı hayatınızda (belki de hiç yoktu?), varlığından çok yokluğunu size yaşatsa da en azından bir “O” vardı, onu bıraktığınızda haksızlık mı ettim diye düşünüyorsunuz gibi, gibi.
Ya kendinize çektirdiğiniz eziyet? Kendini sevmeyen insan, kendi değerine, saygısına sahip çıkmayan bir insan mutsuz bir ilişkide kalmaya daha çok yapışır. Enerjinizi çalanlara hayır demedikçe enerjisi tükenen ilk başta siz olursunuz. Tabi zamanla çevrenizdekileri de tüketmeye başlarsınız.
Sevilmeyi ve sevmeyi kendinize layık gördüğünüz, kendi değerinizin farkında olduğunuz ve her şeyin en güzelini hak ettiğinize inandığınız sürece zamanla sizi mutlu edecek insanlar size gelmeye başlayacak. Çünkü enerjiyi değiştirmiş olacaksınız. Enerjiyi değiştirme sürecinde arınma, affetme, bilinçaltı ile yüzleşme, korkuları çalışmak, olumlamalar yapmak, meditasyon çalışmaları, doğayla buluşmak, sevdiğiniz hobilerle uğraşmak içsel yolculuğunuzda size destek olacaktır.
Tekrarlayan İlişki Sorunlarına Bir Dönüp Bakmak
İlişkilerde yok sayılmaya ve değer görmemeye razı kalmak mı, değer görmek mi?
Aynı tip insanlarla, aynı tip olayları yaşıyor, ilişkileriniz kısa sürüyor, ilk başta güzel başlayan flört dönemi size göre gayet iyi giderken bir anda karşı taraf kaçıyor, size bir açıklama yapmadan yok oluyor, ilişki sevgili olmaya varamıyor, sizin dürtmenizle yürüyen bir ilişkide yalnız kalıyor, aldatılma ile karşılaşıyor veya uzun soluklu bir ilişkide evlenemiyorsanız ya da benzeri sorunlar karşınıza çıkıyorsa korkularınıza yönelmek bir seçenek. Ben neden aynı tarzda ilişkiler yaşıyorum? Benim bu ilişkilerde payıma düşen ne? Çok mu değer veriyorum, çok mu hayatımın merkezi yapıyorum? Çok mu kendiden uzaklaşıyorum? Çok mu kontrolcü yaklaşıyorum? Çok mu ile başlayan birçok soru var. Bir kağıt, bir de kalem bir liste yapmak için yeterli… Sonra da arkasından yüzleşme zamanı gelsin.
Evet o, yaptıkları, yapmadıkları yanlıştı, eksikti, şöyleydi, böyleydi. Bu yaşadıklarınızın çoğu aslında daha çok sizinle ilgili. Kabullendiklerinizle, çizdiğiniz sınır ile ilgili. Yaşadığınız birçok olay aslında bilinçaltınızla ilgili. Çocukluk döneminde ebeveynlerinizle oluşan ilişki yapısı, çocukluk döneminde kodladıklarınız ve travma etkisi yaratan yaşanmış durumların oluşturduğu yaralar ile ilgili. Bu aslında tam bir seminer konusu, inşallah bir başka yazımda çok daha detaylı değinmek istiyorum.
Acaba hangi bilinçaltı korkunuz size bu korkuları anlamanızı sağlayacak insanları aynalamak için size sürekli getiriyor? Kaybetme korkusu, değersizlik korkusu, yok sayılma korkusu, hak etmeme korkusu, ayrılık korkusu, terk edilme korkusu, aldatılma korkusu, … ? Bu korkulardan hangisi sizde de olabilir? Kim bilir, belki de onda da vardı.
Kendinizle mutlu olabildiğiniz, kendi değerinizin farkında olduğunuz ve en önemlisi sağlıkla kaldığınız günler dilerim. Bir sonraki yazımda tekrar buluşmak dileğimle.
Yeşim BUYURGAN
Kişisel Gelişim Uzmanı, Eğitmen