DOLAR 34,5161
EURO 36,4528
ALTIN 2958,416
BIST 9124,31
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Kazanç insan gücünün birliğinde saklı

31.07.2016
A+
A-

Kazanç insan gücünün birliğinde saklı

İnsan bilincinin gün geçtikçe yükseldiği, maddenin hakikatinin enerji olduğuna uyandığımız bir dönemdeyiz. Gerek bilimsel gerekse de ruhsal çalışmalar insanın yeni bir bilince geçişine dair birçok sonuçlar elde ediyor. Özellikle nesiller arasındaki bakış açısı farkı, gerçekliği nasıl farklı gördüğümüzü, duyduğumuzu, hissettiğimizi gösteriyor.

 

Bugün büyük şirketlerin tepe yönetimlerinde otuzlu yaşlarında, büyük başarılar elde eden, ne istediğini bilen liderler görmenin yanında kendi nesli ile bir önceki nesil arasında kalan ve bir önceki nesle göre çok farklı istekleri veya çalışma prensipleri olan gençleri istihdam etmeye başladık. Özellikle son beş yılda danışmanlık verdiğim şirketlerde en fazla aldığım geri bildirim, kuşak çatışması sebebiyle işten ayrılmaların arttığı ve daha önceki kuşakların yeni kuşak bireyleri ile yaşadıkları iletişim problemleri oldu.

Toplum olarak, eskiden beri birbirini anlamak ve dinlemek yerine daha çok çözümü sunmak, tavsiye vermek ve kendi doğrusunu kabul ettirme ısrarıyla iletişimde ciddi zaman kaybedildi. Özellikle orta büyüklükte ve aile şirketleri bazında geleneksel yönetim tarzları halen devam ettiği için yeni fikirlere açıklık, bakış açısında değişim ve farkındalık konularında insan kaynağını geliştirme daha az öncelikli bir yerde durdu. Kurumsal şirketler ise bu konularda daha çok teknik ve özel konularda eğitimleri tercih ettiler.

Bir kurum için insan kaynağının değeri tam olarak nedir?

Her insan özünde kendi potansiyelini fark etme ve bunu en iyi şekilde ortaya çıkarma niyetindedir. Diğer yandan kişi, yaşamı boyunca elde ettiği alışkanlıklarından ve sınırlı düşünce yapısından dışarı çıkamaz. En önemlisi de bilinmezliğe, korkutan ve güvenlik alanlarını yıkan bir gerçeklik olarak yaklaşır ve buna inanır. Konfor alanında kalmayı seçer ve potansiyelini keşfedemez.

Yaşama 360 derece bakılırsa zihnin içinde kurgulanan ve zihinde inanılan gerçeklerin yaşandığı bir dünyada yaşarız. Hayata başlarken potansiyelimizi özümüzü bilerek doğarız ancak, bizden önce dünyaya gelenler kendi deneyimlerinden çıkardıkları anlamları bize inandırmak üzere sunarlar. Bizler de bunların doğru olduğuna inanırız. Bu seçim bizi gerçek doğamızdan alır ve sonradan bulunan gerçeklikler ile biçimlendirmeye başlar.

Çocukluğumuzda ve gençliğimizde bunlara dirensek de bir süre sonra varlığımız ödül ve ceza sisteminin bir parçası olur. Kendi iç referanslarımız yerine dış dünyanın bizi yorumlamasına izin verir, kendimizi yargılar ve gerçek doğamızı yaşamaktan vazgeçeriz.

Zihnimizde oluşan yargıç başta kendimiz olmak üzere artık her şeye bir hüküm verir. Sonunda kendimiz olmak yerine yoğrulmuş bir oyun hamuru gibi maskeler takmayı tercih eden biri oluruz. Ve bu, canımızı acıtsa da üzerine toprak atılmış bir çukur gibi öz benliğimizin üzerini örteriz.

Alışkanlıklarımız başkalarının onayladığı alışkanlıklardır. Fikirlerimizi paylaşamaz, yenilikleri hayatımıza alamaz ve sonucunda tutturduğumuz yolu güvenli limanlarda olduğunu sanarak hayatı yaşarız. Tükenmişlik sendromu dediğimiz şey burada başlar.

Sohbet ve Seminerlerimde büyük oranda kişilerin, iş yaşamına da aynı alışkanlığı yansıttıklarını yaratıcı düşünce yapısında olmak yerine onaylanabilir düşünce yapısında olmayı tercih ettiklerini gözlemlerim.

Özel hayatında iç huzuru hissetmeyen bir çalışanın görev yaptığı kuruma yenilik katmak, daha iyisini nasıl yapacağını sorgulamak veya problemleri çözmek konusunda motivasyonu yok denecek kadar azdır. Başarının tanımın mevcut işi en iyi yapmak yerinden, farklı neler yapabiliriz, iş akışlarımızı nasıl geliştirebilir ve nasıl daha karlı olabiliriz bakış açısına geçmeye başladığı bir dönemdeyiz.

Verimi artışı, maliyet kontrolü, satış ve tahsilâtların artması ile finansal tabloların sonuçları olumlu yönde etkilenir. Bu basit formülü uygulayan, kurumu bir yerden bir yere taşıyan insan kaynağıdır. Ancak İnsan bir makine bir teori yığını değildir. İnsan kâinatı kendinde taşıyan bir deryadır. Teori odaklı eğitimlerin öncesinde insan kaynağı kendini anlamalı ve tanımalıdır. Nasıl bir evren olduğunu idrak etmelidir ki yenilikleri ve yeteneklerini kullanabilsin.

Dönem, mevcut çizgisini korumakta ısrar eden her şeyi değişime zorlamaktadır. Değişimle savaşmanın sonucu yıkım, değişime aynayı kendine tutarak uyum sağlamak kazanç sağlar.

İnsan gücü gününün çoğunu geçirdiği iş ortamında yalnızca hayatını idame ettirmek amacı taşıyarak çalışmamalıdır. Aksine, bütünsel anlamda kendi varlığını keşfederek kendini yenilemeli, içsel referanslarını kullanmalı, yaptığı iş, yeteneklerini kullanabildiği bir alan olmalı, yapılan işi daha hızlı ve efektif yapabilmek adına sorgulama ve geliştirme cesareti gösterebilmeli ve kendi işinin lideri olmalıdır.

Gelişmiş insan kaynağı;

1) Şirketleri ileriye, karlılığa, yeni alanlara taşır.

2) Kendiyle, hayatıyla mutlu olan, kendini tanıyan bireyler yaratıcılığının ve kendine güvenin farkına varır insanlara olumlu enerji yansıtırlar.

3) Zihnini yönetmeyi öğrenir. Problemlere çözüm yaratan bir bakış açısıyla yaklaşır.

4) Kendini ve insanları yargılamamayı öğrenir ve böylelikle İletişim metotlarını yerinde kullanarak zamandan tasarruf eder, müşterileri ile satışa yönelik ilişkileri güçlendirebilir.

5) İnsanlardan maksimum verimi sağlamak adına katkı sağlar.

6) Başarıyı bir süreç olarak algılar ve bütün resmi görerek hareket eder.

7) Şirketin yararına olacak fikirleri bulmakta isteklidir ve yeni öneriler keşfetmeye odaklanır.

 

Dönem, birlik ruhuna gönülden katılmanın ve birlikte başarıya kucak açmanın dönemidir. Mikrodan makroya fark etmez, her birimizin birlik bilinci ile kendine yolculuğu, barışı, huzuru ve kalkınan Anadolu coğrafyasını yaratır. Bunu elde etmenin tek yolu da insanın kendini bilmesi ve insan olmanın gerçek anlamını hissedebilmesinden geçer.

Sözlerimi çok sevdiğim bir hikâye ile tamamlamak isterim. Bir padişaha iki tane doğan kuşu hediye edilir. Padişahın en büyük keyfi bu iki doğan kuşunun her sabah birlikte gökyüzünde dans ederek uçmalarını seyretmektir. Ancak doğanlardan biri inat eder ve bir türlü konduğu daldan uçmaz. Padişahın hizmetkârları bir sürü yöntem denerler, ülkeden bilgeleri, büyücüleri getirirler. Ancak kimse doğanı dalından uçuramaz.

Padişah bu duruma hem üzgün hem de kızgındır. Aradan iki ay geçer bir gün sarayın kapısına bir çiftçi gelir. Korumalar çiftçiye sorarlar “Ne işin var burada?” Çiftçi, padişahın bir doğanı olduğunu ve uçamadığı için üzgün olduğunu duyduğunu söyler ve o doğanı uçurabileceğini bildirir. Korumalar pek inanmasalar da padişaha haber verirler bir umutla…

Padişah kabul eder ve çiftçi içeri alınır. Yaklaşık on dakika sonra Doğan gökyüzünde süzülmektedir. Padişah şaşırır ve korumalarına çiftçiyi huzuruna getirmelerini emreder. Çiftçi padişahın huzuruna gelir ve padişah sorar; “Ey çiftçi bunca bilgenin, büyücünün, eğitimlinin uçuramadığı doğanı nasıl uçurdun? ” Çiftçi tebessüm eder ve cevap verir; ” Çok kolay oldu padişahım yalnızca Doğan kuşunun bindiği, tünediği dalı kestim ve o da uçtu”

Sürekli alışkanlıklarımıza tutunup aynı dalda oturmaya devam ederken ne dersiniz artık bindiğimiz dalı kesmenin ve kanatlanmanın zamanı gelmedi mi?

 

Gamze Sağıroğlu
Kendine Yolculuk Eğitmeni ve Yazar


YORUMLAR

Solve : *
22 + 19 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.