Kurumsal hayata geçen yeni mezunlarla ilgili 9 tespit
Kurumsal dünyanın önce teknik tarafında; yani şirketin, kendi ürün ve hizmetlerini odağına aldığı, kârın oluşmasını sağlayan, dış müşterinin dokunabildiği ana faaliyetleri tarafında uzun yıllar çalıştıktan sonra, tüm bunların yürümesini sağlayan ana unsurun şirketin kendi insanları ve onların çeşitli halleri olduğunu anlayıp, esas sihrin burada yattığını fark ettim. Belki İşletme gibi bir bölüm okumuş olsaydım, sıradan gelen bir konu olacaktı.
Ama ben işleyişi gözlemleyerek, kendimin ve çevremin yaşadıklarının iş sonuçlarına etkisini merak ederek, okulda öğretildiği için değil ama önemini yaşarken fark ederek bu gerçeğe ayıldım diyebiliriz. Bu aydınlanmadan sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Önce kurumsal hayat içinde İnsan Kaynakları tarafına geçtim, tecrübemi edindikten sonra da aynı alanda çalışmaya dışarıdan devam ettim. Ürettiğim her şeye yön veren yakıtı buldum ve beni nereye götürürse gitmeye varım.
İş hayatında insan ile ilgili ne varsa 10 yıldır öğrendikçe merakım artıyor, paylaştıkça bereketleniyor. Sözün özü, “hayat amacım” denecek kadar iddialı değil ama anlam, keyif, heyecan bulduğum ve karnımı doyurduğum uğraşı, tam anlamıyla “işimi”, beni ilgilendiren şeylerin peşinden giderek bulmuş durumdayım.
Bu hali şöyle anlatmak mümkün: ne olursa olsun ilgilenmekten vazgeçmeyeceğim konu bu!
Para kazanmak, insanların kararlarını ve hatta hayallerini etkileyebilen çok önemli bir ihtiyaç. Hatta şimdilerde olduğu gibi zemin kayganlaştıkça ve ekonomiler küçüldükçe daha da büyüyen ve ilk önce giderilmesi gereken ihtiyaç.
Ancak tek amaç gibi konumlanması durumunda, bazen üzeri örtülmüş olan derinlerdeki diğer ihtiyaçlarımızın giderilmesini aksatabiliyor: büyümek, gelişmek, birilerine ve dünyaya katkıda bulunmak ihtiyacımız.
Bu katkıda bulunma ihtiyacı bazıları için salt üretmenin hazzı iken, bazıları için prestij gibi bir anlama sahip. Maslow’un piramidinde üst basamaklara geçildikçe -yani daha temel ihtiyaçlar sağlandıktan sonra- beliren bir gündem çoğumuz için. Bir başka ifadeyle, “kendini gerçekleştirmek”.
Sürekli krizler eşliğinde yaşamaya başladığımızdan beri (ki, bu dönemin başı olarak ne zamanı baz almalı, inanın bilemiyorum) hepimiz sörfçülükte ustalaşma yolundayız diye düşünüyorum. Bizi öldürmeyen şey güçlendiriyor ve tabii ki asla kolay olmuyor. Fondaki kriz ve belirsizliğin herkes için aynı koşullar olduğunu ve artık kalıcı olduğunu düşünerek, farklı bir kısmına odaklanıyorum.
Kariyer yolu dediğimiz şeye bakarken, bu yola nasıl bir noktadan çıktığımız, yoldaki ilk deneyimlerimiz, yolculuğun devamını ilmek ilmek işlemeye başlıyor.
Daha önce dediğim gibi, bu yolun tamamı ilgimi çektiğinden, tecrübeli çalışanlarla da, henüz mesleğini seçmemiş gençlerle de, iş hayatının hemen başında ve ilk deneyimlerini yaşamaya başlayan taze yetişkinlerle de temastayım.
Bu gruplardan, yeni mezunlar ve mezuniyeti yaklaşan üniversiteliler ile kurumsal dünyanın ilişkisi de önemli bir konu. Üniversite, mezuniyet ve işe girme adımlarında eskiden beri var olan dinamiklerin yanında çokça yeni ve farklı gerçek de var.
Konuyla ilgili podcast bölümümü şuradan dinleyebilirsiniz: https://anchor.fm/ece-agabeyoglu/episodes/Salata-Malzemesi—niversiteden–Hayatna-Geite-Grnenler-eftfk8
Diğerlerine ise gelin, aşağıda göz atalım:
Çok değerli meslektaşım yönetim danışmanı Burcu Altunsoy sayesinde haberdar olduğum 2019 yazına ait, yeni mezunlar (2018 – 2019’da yüksek okul ve üzeri mezunu olan ve daha önce bir iş ya da staj deneyimi olan kişiler) ve işveren ile ilgili Kariyer.Net’in yaptırdığı bir araştırmanın sonuçları diyor ki;
• Yeni mezunlar üniversite ve bölüm tercihlerini büyük oranda istedikleri mesleğe göre yapmış kişiler. Alınan puan ve mezuniyet sonrası iş ve kariyer fırsatları, bu kararı vermede 2. ve 3. sırada geliyor. Ayrıca, yapmak istedikleri meslek ile üniversitenin ismi karşılaştırmasında açık ara “yapmak istedikleri meslek” önde.
Bu şu demek: Neyi istediğini iyi bilen, bu anlamda kafası fazla karışık olmayan genç yetişkinler, iş gücüne katılmaya hazırlanıyor.
• Üniversite tercihinde kimseye danışmadan karar verenlerin oranı %23. Ancak bu kişiler de diğerleri gibi, araştırmasını yaparak karara varıyor. İnternet ve aile dışında başvurulan kaynaklar, dershane öğretmenleri, yakın çevre, okul öğretmenleri, arkadaşlar ve üniversite hocaları.
Konuya farklı açılardan bakarak zemine sağlam basma gayreti öne çıkıyor. Kullanabileceği kaynakları etkin kullanan, bunları çeşitlendiren insanların iş hayatında da bu yetkinliği rahatlıkla kullanabileceği düşünülebilir.
Başvurulan kaynaklar arasında dışsal olanlar kadar, hatta daha da etkili olabilecek olan ise içsel kaynak, yani kişinin kendisini tanıması ve farklı yönlerini gerçekçi şekilde keşfetmesi. Koçluk tam olarak bunu sağlama işlevine sahip. Kendi karar verdiğini söyleyen %23’ün koçluktan faydalanıp faydalanmadığını araştırma söylemiyor, ancak ben içlerinde böylelerinin olduğunu sanıyorum.
• Okurken staj yapmak, öğrenciliğin normali. Sadece %4’lük bir kesim, üniversitede staj yapmamış. Yapanların da %16’sı, zorunlu olmadığı halde bunu yapmayı seçmiş.
İş ortamının neye benzediğini hiç bilmeden kurumsal hayata gelen pek kalmıyor. Bu hem çalışanlar, hem de işveren için artı. Uyumda zorlanmak gibi stresli aşamalar elimine ediliyor. Özgüven daha yüksek olarak işe başlanıyor. Ayrıca, yeni mezunlar için iş bulmanın da bir yolu. Bir işveren için, stajyerinin performansını gözlemleyerek iş teklifi yapmak kadar rahatlatıcı ne olabilir ki?
• Yeni mezunların %70’inin, maddi beklentiler dışındaki beklentilerinde en önde gelen, kariyer gelişim fırsatı yakalamak. Sadece yaklaşık 4’ü bu beklentisinin karşılandığını belirtmiş.
Diğer beklentiler arasında, işin bir parçası olduğunu hissetmek, adil davranılmak, yaratıcı, yenilikçi iş ortamı, fikirlerine önem verilmesi, değer verilip önemsendiğini hissetmek, eğitimle desteklenmek, iyi bir lider, daha az stresli ortam gibi konular var. Kariyer hedefleri arasında ise “işinde uzman olmak” %70 ile başı çekiyor!
Bu trend en az 5-6 yıldır gümbür gümbür geliyordu. Ancak biz bu konuları daha çok yurtdışı kaynaklı olarak haber alıyor ve makalelerde okuyorken, bizim ülkemizde kurumlarda ne kadar hayata geçirilebileceğini merak ediyorduk.
Belli büyüklüğün üstündeki kurumsal firmalar ve çok uluslu şirketler yukarıdakileri sağlamak için zaten uzun zamandır yatırımlar yapıyor, aksiyon alıyor, hatta bu şekilde nefes alıp veriyorlar.
Bence burada mesaj daha çok yerli, geleneksel firmalara. Veya patron şirketlerine. (ki, içlerinde çok büyük ölçekli olanlar var.) Bunları ciddiyetle ele almayanlar için iyi yetişmiş yetenekleri istihdam etmek mümkün olmayacak.
• Çok büyük bir kısmı daha iyi iş olanakları için şehir veya ülke değiştirmeye sıcak bakıyor. (%86 ve %70) Salgın sonrası dünyada bu olgu nasıl tekrar gündeme gelecek, soru işareti. Ancak bu verinin şu yüzden önemi var: İyi iş olanağının ne kadar önemsendiğini ve gençlerin bunun için esnek davranmaya gönüllü olduğunu iyi anlatan bir bulgu.
• Freelance çalışmak ise gençler için en cazip durum değil. %42’lik bir kesim ileride freelance çalışabileceğini düşünüyor. %34’ü bu tarz çalışmayı kendine uygun görmüyor. Halihazırda bu şekilde çalışan sadece %2, fırsatlara bakan ise %22. Burada yine ne istediğini iyi bilmenin ve neyin ne olduğunu iyi araştırıp gözlemlemenin etkileri olduğunu düşünüyorum. Freelance çalışmanın gerektirdikleri herkes için sağlanması kolay şeyler değil. Ayrıca ekonomik konjonktürün de bu tercihlerde etkisi olduğunu düşünüyorum.
• Hem yeni mezunlar hem de işverenler (yani halihazırda kurumsal dünyanın içinde çalışanlar) gelecek vaat eden firmaların kurumsal firmalar olduğunda mutabık. Firmalar için büyük avantaj! Ancak buna kurumsal hayattaki çalışanların verdiği ağırlık, yeni mezunlara göre daha az. Bu da son derece ilginç bir paradoks! Kendi işini kurmak, her iki kesim için 2.sırada ancak burada da yeni mezunlar daha ağırlıklı olarak bunu değerli buluyor.
Her iki taraf için 3.sırada gelen freelance çalışma ise, yeni mezunların gözünde daha az değere sahipken, iş hayatını tanımış ve tecrübe edinmiş olan işverenler için daha çok değere sahip.
Bu da, edinilen tecrübeyle değerlendirmelerin değiştiğinin iyi bir örneği. İş tecrübesini edinen, yapabilecekleri hakkında daha fazla fikir ve cesarete sahip olabiliyor. Fikri ve cesareti olan ise, daha özgür çalışma stiline doğru geçiş yapacaktır.
Bunu engellemek veya tersine çevirmek isteyen bir firma ise, koşulları özgürleştirerek veya daha fazla avantaj sunarak bir fark yaratabilir.
• İşverenlerin gözünden yeni mezunlar fazlaca maddiyat odaklı ve sabırsız görünüyor. Kendini ifade etme yeteneği, düzen ve disiplin ise 3. ve 4. sırada geliyor. Bir süredir bu yaş grubuyla yakın çalışmalar içinde olan bir danışman olarak, maddiyatın, gençlerin çoğunun gözünde sadece haklı bir ihtiyaç kadar değeri olduğunu söyleyebilirim: Kendi ayakları üzerinde durabilmek. Bundan fazlasını hedefleyenlerin azınlık olduğunu, huzur, gelişme, öğrenme, iyi bir ortam gibi ihtiyaçların öne çıktığını ben de teyit ediyorum.
• İşverenler aday seçerken en çok sorumluluk sahibi olma kriterine bakıyor, araştırmacı, yenilikçi ve alanında bilgi sahibi olmayı önemsediklerini ve bunları bulmakta zorlandıklarını belirtiyor.
Burada en etkili olabilecek unsur, iş hayatına hazırlık misyonunu da üstlenen üniversiteler. Akademik eğitimin yanı sıra iş hayatının ihtiyaç duyduğu yetkinlikler için olanaklar sağlayan üniversiteler, müfredatlarını da buna göre ayarlıyor ve araştırmayı, inovasyonu, sorumluluk üstlenmeyi gerektiren projeleri öğrencilerine uygulatıyor.
Özellikle sorumluluk sahibi olma konusu, alt boyutlarıyla tanımlanarak aslında örgün öğretimin tüm aşamalarında öğrencilere kazandırılan bir beceri olmalı. Okulunda bu imkanı bulamayanlar için ise, yine bir koçla çalışmak, bu önemli hayat becerilerini edinmek için en etkili yollardan.
Alıntılar yaptığım ve özetlediğim araştırmanın tamamına yazının sonundaki bağlantıdan bakabilirsiniz. Ve bakarsanız göreceğiniz bence en çarpıcı şey, yeni mezunların %81’inin, araştırma sırasında henüz iş bulamamış olması. Bu veri, pandemi öncesine ait. Yani, şu anda herşeyden daha önemli olan, sürpriz olmayan şekilde aslında işsizliğin çözümlenmesi.
Bunun için yapılabilecekler konusu, alanımın dışında ama ilgimin dışında değil. Bu olumsuz veriyi, çalışma dünyası açısından şöyle okumak da mümkün: İş hayatına yeni başlayan biri olmak, kendi içinde yeterince belirsizlik barındırıyor.
Böyle olumsuz koşullarda işe yerleşme şansını bulmak ise, ilk iş deneyimlerinde tatmin olamayanların daha büyük stres yaşayabileceğini düşündürüyor. Yeterince fırsatın yer aldığı bir iş piyasası olsaydı, arz ve talebin daha rahat buluşması söz konusu olabilir, bu da hem işveren hem yeni mezun çalışan üzerindeki baskıyı rahatlatır, herkes daha kendine göre olan koşullarla eşleşebilirdi.
Eldeki durumda ise, ya yüksek stres seviyesi nedeniyle sistemin içinde kalma süreleri azalacak ve sirkülasyon artacak ya da tutunmak uğruna değerlerinden ve hayallerinden taviz verenler nedeniyle, istenen yaratıcı, pozitif, atılımcı ortamlar zor elde edilebilecek.
Burada da firmaların politika ve prosedürlerine, insan kaynakları, yetenek yönetimi ve organizasyonel gelişim bölümlerine çokça iş düşüyor.
Bizlerin bu ortamda odaklandığımız konu, bireylerin böyle durumlarda kendi kaynaklarını kullanarak yollarını çizebilmeleri ve bu yolda ihtiyaç duyacakları becerileri geliştirmelerini sağlamak oluyor.
Herkese sağlıklı ve gitmek istediği yönü bildiği günler dilerim.
Not: Metinde konu edilen araştırma http://cdn1.kariyer.net/website/mailing/gencler%20ve%20universite%20rapor.pdf